- 757 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SULTAN'I YEGAH
Yaşamdan ayrıldığı günlerde de, bundan önceki yıldönümlerinde de Attila İlhan’ın genellikle hatırlanan biricik yönü şairliği oldu...
Attila İlhan’ı hemen herkesin bir kaç dizesini ezbere bildiği, bazıları bestelendiği için kolay akıllarda kalan şiirlerle, bir Ergüder Yoldaş bestesi olan Nur Yoldaş’ın yıllar önce seslendirdiği kulaklardan silinmeyen ’Sultan’ı Yegah’la, ’Yağmur Kaçağı’, ’ya da ’Bela Çiçeği’ adlı şiirleriyle açıklamak Attila İlhan’a yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Öte yandan da maksatlı olduğu apaçık bir indirgemeciliktir.
Attila İlhan, şairliğinden ibaret bir edebiyat adamı değil.
Şairliği yanında romancı, romancılığı yanında gazeteci, gazeteciliği yanında düşünür iken, tüm bunları gerçekleştirirken takındığı toplumcu tutumuyla sıradan bir edebiyatçı olmaktan çıkıp öncü bir konumda , Namık Kemal, Tevfik Fikret ile Nazım Hikmet’in yanında yer almaktadır.
Attila İlhan bir dönem sözcüsüdür.
Dönemler kendi sözcülerini yaratırlar. Her dönemin sözcüsü, o dönemin en temel sorunları bağlamında çıkar ortaya. Siyasette olduğu kadar, sanat ve edebiyatta da böyledir bu. Daha doğrusu içinde bulunduğu , karşı karşıya, boğaz boğaza geldiği sorunlar göz önünde tutulduğunda , Türkiye’nin aydını,sanatçısı, edebiyatçısı, şairi ve yazarı için kaçıp kurtulamayacağı bir ödevdir bu. İlk halk ozanının ortaya çıkışından bu yana, her dönemde o dönemin özelliklerine bağlı olarak tarihte de böyle olmuştur. Yunus Emre bir dönemin sözcüsü ise, Pir Sultan Abdal bir başka dönemin , Köroğlu daha başka bir dönemin sözcüleri olmuşlardır.
Çağdaş edebiyatımızın kurucuları Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa ile birlikte modern sanatçı, anayasa ve özgürlük isteminde anlamını bulan bir mücadelenin dönem sözcüsü olmuş, bu uğurda türlü meşekkate katlanmak durumunda kalmıştır.
Bugün sık kullandığımız’hürriyet ’sözcüğü yanında ’edebiyat’ sözcüğü gibi dilimize bir çok yeni sözcük kazandıran Namık Kemal’in dönemin gazeteleri ’Diyojen’ de, ’Muhbir’ ve
’İbret’te yazdığı yazılar, ancak bir sözcünün kaleme alabileceği yazılardır. Sadece ’İbret’te yazdığı yazılar koca bir cilt tutmaktadır. Namık Kemal’in edebiyatın modernleşmesine ilişkin çalışmalarını ise mektuplarından öğreniyoruz.
Bu gelenek sonraki kuşakta da devam etti. Servet-i Fünun’da yetişen ve kendisiyle birlikte bir edebiyat kuşağı da yetiştiren Tevfik Fikret’in 1908 devriminin ardından yayımlanmaya başlayan Tanin gazetesindeki başyazıları ancak bir sözcünün kaleme alabileceği yazılardır. Devrimin sürmesinden yana olan Fikret yozlaşma karşısında ’Han-ı Yağma’yı yazar. Mehmet Akif, Halide Edip, Yakup Kadri işgal ve Kurtuluş Savaşı yıllarının sözcüleridir. Nazım Hikmet bir başka dönemin, ’Tek Parti Dönemi’nin yeni edebiyat geleneğinin içinde ortaya çıkmış bir sözcüsüdür. Yeni ve bir başka devrim daha istemektedir:Sosyalizm.
Sabahattin Ali ve Aziz Nesin, ’Marko Paşa’ dergisi ile birlikte bir sonraki kuşakta ortaya çıkmış sözcüler olarak edebiyat geleneğimiz içindeki yerlerini aldılar. Sabahattin Ali bir komplo sonucu öldürüldü. Sonraki yıllarda Aziz Nesin tüm aydınları temsil etti. Aydınlar dilekçesi bir yana, Kenan Evren’i mahkemeye vermek bile başlı başına bir eylemdi. On yıl sonra 37 aydınımızın yakılarak katledildiği Madımak Oteli’nden güçlükle kurtulabildi.
Aziz Nesin’in ölümünden sonra bu işleri üstlenen Attila İlhan, kendisini bir dip dalgası haline getirmenin örneği olarak bu geleneğin sonunda şimdi bir anıt gibi durmaktadır,
Aramızdan ayrılışının üzerinden yedi yıl geçti.
Edebiyatımız Attila İlhan’dan boşalan dönem sözcülüğü yerini doldurmakta gecikmeyecektir.
Sağlığında ne zaman bir konu hakkında bilgi istesem hiç üşenmeden ulaştırdı bana.Hatta ölümünden bir hafta önce bile...Ben de çok ayrı bir yeri olan Büyük Usta’yı sevgiyle, saygıyla, rahmetle anıyor, onu ’Sultan’ı Yegah’ adlı şiiriyle selamlıyorum.
şamdanları donanınca eski zaman sevdalarının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
nemli yumuşaklığı tende denizden gelen âhın
gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
yansıyan yaslı gülüşmelerdir karasevdalı suda
bülbüller kırılır umutsuzluktan yalnızlık korusunda
eylem dağılmış gönül tenha çalgılar kış uykusunda
ölümün tartışılmazlığı nihayet anlaşılsa da
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
bir başkasının yaşantısıdır dönüp arkamıza baksak
çünkü yaşadıklarımız başkasının yargısına tutsak
su yasak rüzgâr yasak açık kapılar yasak
belki bu karanlıkta yasakları yasaklasak
başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegâhın
YORUMLAR
Attilâ İlhan'ın bu şiirini okumamıştım. bir kaç şiir kitabını ve bazen de dergilerde çıkan şiirlerini okudum.
O benim için gerçekten özeldi şiirde. Yazılan şiirlerden farklı geliyordu ve ben bu farkı seviyordum.
Kendimce ben de değişik şiir denemeleri yaptım.
Şimdi ucunu bıraktım galiba..
tebrikler bu bilgilendirici yazıya,
selâm ve saygılar..