- 1502 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Acı neydi…
Bu kadar acıya katlanmayı nasıl öğrendik…
Cidden soruyorum, bu kadar acıya katlanmayı biz ne ara, nasıl öğrendik?
Acıya katlanmayı öğrendik, çünkü çaresiziz. Mademki önleyemiyoruz acı çekmeyi. Kendimiz ne kadar dikkatli, tutarlı, kişilikli olursak olalım, diğerleri de böyle olmadığından dolayı acı çekiyorsak, ne yaparsak yapalım kendi dışımızda gelişen olaylar hasebiyle acı çekiyor oluşumuza müdahalede bulunamıyorsak çaresizlik galip geliyor. Pusuyoruz, siniyoruz. Acı çekmek önlenebilir olmadığından katlanabilir bir hale sokuyoruz.
Acıya katlanmayı öğrendik, çünkü güçlendiriyor öldürmeyen her şey. Her acı, her musibette yıkılsak bile, farkında olmadan daha dinç dikiliyoruz ayağa. Alışıyor insan. Öğreniyoruz aynı olayda iki kere tarumar olmamayı. İlk acı yakıp geçse de ikincisinin tesiri daha az oluyor. Gittikçe duyarsızlaşıyoruz. Acıya alışıyoruz. Boş vermiş bir yaşama adımımızı atıyoruz.
Acıya katlanmayı öğrendik, çünkü bununla mücadele edecek gücü her daim bulamıyoruz kendimizde. Ya da kendi acımız bize öylesine ağır, öylesine büyük geliyor ki başka acıları küçümsüyoruz. Önce candı ya hani. Canana hiç sıra gelmiyor esasında. Her cepheden kuşatılmışken acıya katlanmayı öğrenmeyip de ne yapacağız?
Her ne yaşarsak yaşayalım, esasında hayatın her şeye rağmen çok güzel oluşu, insana ümit veren olayların varlığı, karanlık gecenin elbet gündüzünün olacağını bilmek yaşatıyor insanı. Hayata bağlayan bir ümidimiz var bizleri. Ondandır ki ne yaşarsak yaşayalım hepsinin üstesinden geliyoruz ve geliriz. Acıya katlanmak bir ümide sarılmakla mümkündür.
Her insanoğlun hayatında hiç geçmeyecekmiş gibi hissedilen acılar olur ama bu kendimize ve etrafımızdakilere karşı olan sorumluluklarımızı unutma hakkını vermez.
Acıya şikâyetsiz katlanmak gerek… Hayatın bir parçası olduğu için. Üstelik hiç bir acı bugün acıttığı kadar yarın da acıtmaz.
A’cıya Ş’ikayetsiz K’atlanmak…
Tam göğsünüzün ortasında bir yeriniz acıyacak…
Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksiniz…
Sokağa fırlayacaksınız… Sokaklar da dar gelecek… Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geldiği gibi…
Ne denizin mavisi açacak içinizi ne pırıl pırıl gökyüzü…
Kendinizi taşıyamayacak kadar çok büyüyecek bir yandan da kaybolacak kadar
küçüleceksiniz…
Birileri size bir şeyler anlatacak durmadan…
“Önemli olan sağlık..”
“Yaşamak güzel..”
“Boş ver her şey unutulur..”
Siz hiçbirini duymayacaksınız… Gözyaşlarınızdan etrafı göremez hale geleceksiniz…
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek az sonra kollarında ölmek
isteyecek kadar çok seveceksiniz… Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz…
“Ölüme çare bulundu” ya da “Yarın kıyamet kopacakmış” deseler başınızı kaldırıp Ne dedin?” diye sormayacaksınız…
Yalnız kalmak isteyeceksiniz… Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak…
İkisi de yetmeyecek…
Geçmişi düşüneceksiniz… Neredeyse dakika dakika…
Ama kötüleri atlayarak… Onunla geçtiğiniz yerlerden geçmek isteyeceksiniz…
Gittiğiniz yerlere gitmek…
Bu size hiç iyi gelmeyecek… Ama bile bile yapacaksınız… Biri size içinizdeki acıyı söküp atabileceğini söylese kaçacaksınız… Aslında kurtulmak istediğiniz halde o acıyı yaşamak için direneceksiniz…
Hayatınızın geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksiniz…
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz…
Herkesi ona benzetip… Kimseyi onun yerine koyamayacaksınız…
Hiçbir şey oyalamayacak sizi… İlaçlara sığınacaksınız… Birkaç saat kafanızı bulandıran ama asla onu unutturmayan… Sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren…
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek…
Boğazınız düğümlenecek dinleyemeyeceksiniz…
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak… Sabahı iple çekeceksiniz… Bazen de “Hiç güneş doğmasa” diyeceksiniz… Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler…
Ölmeyi isteyip ölemeyeceksiniz…
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önünüze çıkana sarılmak isteyeceksiniz…
Nafile… Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek…
Rüyalar göreceksiniz gerçek olmasını istediğiniz… Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söylediğinizi fark edeceksiniz…
Telefonun çalmasını bekleyeceksiniz… Aramayacağını bile bile… Her çaldığında yüreğiniz ağzınıza gelecek…
Ağlamaklı konuşacaksınız arayanlarla… Yüreğiniz burkulacak…
Canınız yanacak…
Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz… Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinizden…
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksınız… Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğiniz için kendinizden nefret edeceksiniz…
Yaşadığınız şehri terk etmek isteyeceksiniz… Onunla hiçbir anınızın olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek…
Ama bir umut… Onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu… Bu umut sizi gitmekten alıkoyacak…
Gel gitler içinde yaşayacaksınız…
Buna yaşamak denirse…
Razı mısınız bütün bunlara…
Hazır mısınız sonunda ölüp ölüp dirilmeye?..
O halde âşık olabilirsiniz!
Siz bilirsiniz, hazırsanız tüm bunlara kimsenin yapacak bir şeyi yoktur. Nasihatler size kötü birer sözdür artık.
Ama dinle arkadaşım; hep sorarım kendime. Acı annenin babanın zamanı geldiğinde ölüp gittikten sonra arkasında ağlanmasımıydı… Acı dostun arkadaşının seni sırtından vuruşumuydu…
Yoksa acı yoksuluk fakirlik miydi?.
Acı bunların hiç birisi değildi...
Evet, anne baba eşi bulunmaz varlıklar ve değerlerdi anne baba en büyük servetti ama ölüm Allahın takdiriydi.
Zamanı gelecek hepimiz öleceğiz akıp gideceği hayattın içinde. Kimi acısıyla kimi sevinçlerini yarıda bırakarak kimisi ise yapamadıklarının üzüntüsüyle çekip gidecek bu hayattan.
Evet, dostun seni kahpece sırtından vurması da çok acı bir olay ama onu da unuttursun zamanı gelince
Yoksulluk fakirlik zor bir durum bir lokma ekmeğe muhtaç olmak. hele birde evliysen çoluk çocuk sahibiysen gerçekten çok bir zor durum hele ki çocuğunun istediği şeyi alamamak ona boynu bükük kalmak ağlanacak bir olay ama içinde bir ümit var yinede yarın öbür gün yada öbür hafta hep içinde zengin olmaya hayali var çünkü zamanın ne getireceğini bilemesin..
Bence acı yani en büyük acı delice sevdiğin ve uğruna ölümü bile göze alacağın insanla olamamaktı.
Ve onunla hayattın güreliğini paylaşamamaktı el ele tutuşamamaktı göz göze bakamamaktı dünyadaki bütün güzel sözleri kulağına fısıldayamamaktı öpememekti al yanağında ve dalından bir çiçek koparıp vermemekti o narin ellerine
Hele ki onu başkasıyla görmekse ölümden beterdi.
Başka eller değerken onun elline başka gözler bakarken onun gözlerine.
Ölmemek içten değildi
Evet acı buydu aslında sevgilinin yanında olamamaktı alıp saramamaktı kollarınla.ve artık anlıyor insan bu ellerinin bu gözlerinin ve ayaklarının boş olduğunu anlıyor
Kendini insan bir hiç sayıyor bu dünyada bir sararmış yaprak gibi ..çürümeye yüz tutulmuş eski bir ayakkabı misali yada karalanmış bir köşeye atılmış bir kağıt gibi his ediyor insan kendini.
Alıp başını gitmek istiyor hiç bilemediğin şehre doğru
Unutmak için ama bırakıp gitmekte bir çare olmadığını anlıyorsun.
Çünkü unutamıyorsun nereye gitsen de…
Ve sen onu unutmak için sevmedin ki…
Zaten unutsan bunun adı sevgi olmazdı…
Çünkü yüreğinde o gözlerinde değil ki…
Çünkü o bedeninde teninde değil ki...
O senin ellerinde değil ki söküp atasın…
O senin yaşam kaynağı olan kalbinin en temiz köşesinde…
Artık onu unutamayacağını anlıyorsun.
Ve bu hayat böyle devam edecek içinde acı üzüntü dert keder kalacak sadece mutlu olan
Seven ruh olacak… Çünkü artık sen bir ölüsün… Yaşayan bir ölü… Mezar taşı bile olmayan… kara toprağa hasret bir yürek… Sadece acıya hoş geldin aşklara, sevdaya güle güle diyen…
Suskun yüreğime sessiz kelimeler dökülür simdi... Dost olur bana yalnızlığım..
Ağlayan gözlerime ışıklar vurur simdi...
Hayali yansır pencerelerime sonsuzluğun...Ve bir umut olsun isterim düsen her yağmur tanesi..
Suskun yüreğim olsun çığlığın ifadesi…
Aslında susmanın da bir dili vardı dinlemesini bilenlere...
Bir yalnızlığı, bir sevdayı belki de bir acıyı anlatırdı suskunluğum...
Yalancı kelimeler arasında kendine ayrı bir yer buldu suskunluğum...
Ve sakladığı sonsuz manaları gözlere yükledi sonsuzluğum... Ve bir acı oldu yüreğimde "O"nsuzlugum.
Ve şimdi geliyor acı sonsuzluğum…
acıya katlanmış çınar
Ömer Sabri Kurşun
06.05.2008
kursunsabriomer.blogspot.com/2008/05/ac-neydi-bu-kadar-acya-katlanmay-nasl.html
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.