Hakiki Tarih
Bugün tarihimizin gizli kalmış sayfalarının tozunu atıp, atalarımızın dört nala koşuşturduğu Orta Asya steplerinden başlayıp Avrupa’nın ortalarına kadar aynı nalla nasıl geldiklerini, gelirken kaç at kesip yediklerini, kaç köyü ziyaret ettiklerini,kaç kılıç kırdıklarını hatta kaç defa banyo yapıp keselendiklerini anlatacağım.
Bu konuda bana güzide tarih eserleriyle yardımcı olan dünyanın gelmiş geçmiş tarihçilerinden Prof.Dr.Ünzile Şipilik ve Doç Dr. Helena Bittimbayeva ile değerli asistanları Asis. Calviné Nonochuk’a teşekkür ederek şunu da antır parantez belirtmeliyim ki; ceddimizin at üstünde bütün ihtiyaçlarını görerek fethettiği yerlerin hava ve yol durumlarını da sizlerle paylaşacağız.
Öncelikle bugün Orta Asya parçalı az bulutlu, yer yer sağanak yağmur etkili, rüzgâr karayelden üç ila beş şiddetinde Altay dağı ile Ötüken arasında sekizinci kilometrede yapılan yol kesme haraç alma çalışması sebebiyle iki atlının geçmesi mümkün olmayan yerlerde servis güzergâhının kullanılmakta, Tanrı dağı civarında yoğun sis sebebiyle görüş mesafesinin kısaldığını bildirerek tarihi yazımıza başlayalım değerli okurlar.
Altay dağlarında elindeki kargıyı havaya dikip "Fredooommmm !" diye bağıran Kunyuk Balsık adlı cengâverin bütün Türk boylarını bir araya toplayarak büyük bir örgüt kurma hevesi "Benge bagk Kunyuk Pustigi gengelgindi Villiyam Vallas kundulgindi köp kimşigildi Mel Gibson koyduggum" diyerek diyerek defeden Kutlu Kagan Yamtar Torbag yediği zehirli ottan ağulanıp Gök Tengriye doğru uçmağa varınca işi gücü çember çevirmek olan Cingiz Khan adlı mahallenin delikanlısı bu işe talip olur.
Öncelikle en yakın arkadaşı Camuka’ya fikrini açan Temuçin ( Yani Cingiz Khan) çok sevdiği arkadaşının “ Köp neçe kargı begendeşmeni? Köp yenge daldangı buldas?” diyerek endişelerini dile getirse de arkadaşları arasında kısaca “Temuç” diye anılan büyük han “ Sigtirgent ipgenleri” diyerek milli birlik hususunda ne kadar kararlı ve cesaretli olduğunu gösterir.
Yıllar sonra büyük devlet kuran Hakan ölüm zamanının geldiğini hissedip yattığı çadırından dışarıya çıkartılıp tepe bir yere götürülür ve “öz genge rüzgâra gömgelip “ diyerek kendisini rüzgârın estiği yöne çevirmelerini istese de sözlerini anlamayan ve bir saat sonra Batı Hun Devletini Kurup otonomi ilan edecek olan “Batuhan” tarafından sırtı rüzgâra çevrilince yüce hakan “ gocgalmışugum pezgevengi kötüm gelendi rüzgarınga” diyerek sitem eder.
Yıllar sonra Ergenekon dağlarına dayanan boyların dağların engebeli arazisinde kaybolduğunu fark eden bir gurup Kurt Zekeriya Beyaz Kitabelerinden alınan bilgiye göre dile gelerek “ Kaç gündür aynı yolda dönüp duran şu garibanlara bir yardım edelim mi ?” diyen Asena’ya atası Börteçine “sen önce o şeyini ört bakiym,kuyruk havada saldın yine!” azarıyla karşılık verince bir zamanlar Tarkan adlı Cengaveri bakıp besleyen ve peşinde hanlarda et ve şaraba yumularak ve hancının kızını halleden Tarkan abisine bir defa olsun “Abi bi de gusl abdesi alsan” demeyi aklına getirmeyen kolesterol ve Alzaymır hastası olan “Atıl Kurt” adlı bunak hayvan “Gidin bakın sevabına” diyerek mağaradan dağların eteğinde dönüp duran kafileye yardım etmesi için içlerinden en asabi “Bozkurt” u gönderir.
Bozkurt olay mahalline vardığı zaman dağın eteğinde aynı isti,kamette dönüp duran Türk boylarına “ Siz Türk müsünüz?” diye sorar. Atam Gulanbayev hayretler içerisinde “nerden anladın?” diye sorunca Bozkurt “Şurdaki köprüyü görmeyen bir tek siz varsınız da” der.
Velhasıl atam ve arkadaşları köprüden geçerken, Kutlu Kagan Nüküz Han (ki sonra Nüküz ismi birazcık değiştirilmiş olsa da Anadolu’muzda kuvvetli, yük taşıyan, tarla süren manasına gelir) “Durun!” diye haykırır.
Millet köprünün üzerinde Nüküz Han’a içlerinden “Senge teşeklengirmensin gul baba yasın eben gengi göp güpüş” diyerek küfür etse de Nüküz Han adının verdiği erdem ile “Durun bu köprünün altından su geçgen” diyerek ilk defa köprülerin altından su geçtiğini görür.
Bu arada Dedem Korkut Özgalgi alır sazı eline “ Men öz tegreşmen çalabilmerem bu sazgenti” der.
Böylece Ergenekon dağı aşılmış olur. Anadolu’ya giren Türk boyları yere sabitlenmiş kutular görünce şaşırır ve tıpkı kendi çadırlarına benzeyen bu yerlerin hangi kafayla toprağa çakıldıklarını merak eder. Birkaç kutuyu bu zavallı durumdan kurtarmak için yerinden söküp atarlar.
Bu arada Nüküz Han üzerinize afiyet cırcır denilen bir illet hastalığa tutulmuştur ve bu hastalığın çaresi yoktur. Nüküz Han “Kimge mende bu elemteringe gös güm balam cer cıbıl şif şiling” namesiyle “kim benden bu hastalığı iyileştirise kızımı ona vereceğim” der.
Bu arada Boy boylayan soy soylayan tarla sulayan elma toplayan karpuz çalan Jobanyak boyundan Kalmak Tuşuk adlı delikanlı nebatattan bir ilaç yaparak Nüküz Hanın karşısına gelir ve bu bitkiyi han’a uzatır.
Han “ Selmegi günşe belbeg şengelki mengi?” diye sorunca Kalmak Tuşuk elindeki üç yapraklı büyük iri saplı bitkiyi han’ın ellerine bırakıp “Valla yaprak ne mengel Khanum, Sapı sokulgun şipgenge” diyerek nasıl kullanılacağını da izah eder.
Neticede han iyileşir fakat o günden sonra daha naif,daha ince ruhlu ve sevilgeng bir adam olur.
Böylece Anadolu kapılarından içeri sızan Ötüken Boyları komşu köy ve kasabaları ziyaretlere başlar.her gittikleri beldede derin akrabalıklar ve ilişkiler kuran bu çekik gözlü millet önce çadırları yere sabitlemeyi,sonra da üst üste çadır montajı ile ilk “tripleks çadırkent” sitesini kurar.
Yalnız çadırların bir zafiyeti vardır.Bu husu da ilk defa Anadolu’da göze batar. O da bir kahve içmeye gelen Bizans Batyalmus’u Kancoküs Heramyanus çadırın yanında kımız içerken çadırın içerisinde hanımıyla avdet (fan fini fon fin denilen olay bazı başarısız durumlarda Fan Fini Fin Fosss da denilmekte) halindeyken dışarıdan sesleri işiten Batyalmus “İçerde birini şaapıyolar” deyince Han’ın emriyle kazığa geçirilip memleketine gönderilir.
Tarihi vesikalarda Bizans Batyalmus’un ölene kadar sırt üstü yatamadığından bahsedip Atinalı şifacılarının ve kâhinlerinin bu kazığı çıkarmanın ölümüne sebep olacağını ileri sürdükleri için kazığı ölene kadar nereye konulduysa orasında taşıdığı yazılıdır. Biz de o vesikaların yalancısıyız, inanın ki.
Yıllar su geçip gider .Derken Anadolu’da dağınık halde bulunan boyları birleştirmek için “Babişku” adlı bey harekete geçer.Öncelikle bir “Devlet” kurmak için gerekli malzemeleri bir araya toplamaya çalışırlar.Bir kaç adet yapı,birkaç iri armut,bir miktar rüşvet alıp verebilen “devletdengizar”,birkaç acem,bir tutam pul biber
kesimhane, komuşhane,dört şişe baldıran zehiri ,birkaç kanaat önderi ve bol miktarda yüzde yüz pamuklu don temin ederek devleti kurmaya çalışır.
Bu devlet Osman Gazi tarafından kurulduğunun üzerinden uzun bir müddet sonra Dünyanın en büyük devleti olur. Devletin başında bulunan Büyük Sultan sarayın penceresinden bakarken yanına yaklaşan kızının ağladığını fark edince “Nen var yavrum, ne oldu sana yoksa Aliye Rona mı kızdırdı seni?” diye sorunca, kızı Buruştum Sultan “Hayır hünkârım, sadece Buruştum” der. Sultan “Bu ismi sana sütannen verdi yavrum, babam Sultan Hulusi Kentmen de onay verince sesim şeyime kaçıverdi n’apayım” der. Ve bu sırada kapının arkasında konuşulanları dinleyen “Tek Türkiyede” oynayan Berfin ve onu da diğer kapının arkasında dinleyen Dila hemşire onu da dinleyen Kezban ile hepsini dinleyen Rojda meseleyi öğrenmiş olurlar.
Bu sırada yeni şehzade annesi Cariye Azmışan Hatunun çığlıklarıyla dünyaya gelir.
Ve gider.
Ters gelen bebeği sarayın ebesi “Kayışlı Ebe” eliyle “Gel lan buraya şehzade ipnesi” diyerek çekince velet zay olur.
Ve burada son veriyorum.,
Uzatmadan kısa kısa Tarih derslerimiz devam edecek. Bu husuta değerli Hocam sami Biberoğluna teşekkürleri, mi arz ederim.
YORUMLAR
İnanın erolabi, okul yıllarımda ve hayatımda yaptığım en kötü şey tarih dersinde kopya çekmek olmuştur.
Çünkü ne yaparsam yapıyım bir türlü o sayıların ne zaman, nerede kullandığı gibi yakıştırma bir şeyi aklımda tutamazdım. Ben de küçük kağıtlara yazar bileğimde hazırlardım. O kadar iyi hazırlardım ki, daha hoca soruyu sormadan bütün kağıtların yerini bilirdim.
Soruyu yazdıktan sonra da zaten küçük olan kağıdı ensemden içeri atardım. Fanila ile çamaşır arasında kilitlenir kalırdı. Çocuk aklı işte:)
O yüzden de hayatım boyu ne Timur'u öğrenebildim ne de Çanakkale Savaşını. Sonra da Güzel Sanatlara Timur kızmış olacak ki bir gün kantinimize bile uğramadı.
Haklı tabi ne yapalım.
:(
Konu ile ilgili çoook önem arz eden bir olayı atlamışsınız değerli üstad.
En önemli Savaşımız olan Yandanbakan Savaşı öncesinde Komutan Kırç Han ordusuna son emirlerini verir:
-Şahbazlarım, madrabazlarım, kumarbaz ve düzenbazlarım...Bu gün ''Öl de baba ölelim Heeeyy Allah'' nidalarıyla saldıracağız bu küffara. Size derim ki sakın ola beni adımı unutmayasız..Düşman ne zaman sorarsa kimin çerisiniz diye komutanımız Kırç Handır diyesiz...
Savaş başlar...Şiddetli bir ceng olur...Savaşın en şedid bir anında bir çeri düşmana esir düşer..Düşman komutanı sorar? ''Kimdir senin komutanın '' Çeri telaşa düşer..Unutmuştur komutanın adını...Başlar düşünmeye ve sonunda aklına gelir : ''Gört Handır''
Şunun için anlattım:
Biberoğlu değil Efendim..Biberoğulları.
Selam ve Sevgilerimle.