- 2759 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ANNEME MEKTUPLAR - 3
ANNELER GÜNÜ
Anneciğim;
19 ay oldu bedenin bizden ayrılalı ama biliyorum, ruhun bizi hiç terk etmedi. Bazı geceler, hani uykudayken terlerim ya; gelip terimi sildiğini hissediyorum. Kokun hiç gitmedi evimizden, hala her yer sen kokuyorsun; en sevdiğin elbisen, bir geceliğin, eşarpların ve tabi doğmuş ve doğacak torunlarına işlediğin kazaklar ve patikler sanki sen ellerinle verecekmişsin gibi duruyor sakladığın yerde. Orada saklandığını bilmiyormuş gibi başka şeyleri ararken gördüğümüzde öyle donup kalıyor, anlamsız anlamsız birbirimize bakıyoruz ama inan o anlamsız bakışlarda aslında öyle çok anlam var ki, korkumuzdan susuyoruz.
Biliyor musun, seni gömdüğümüz gün evimize hınca hınç dolan o yas havası hiç dağılmadı, sadece o kalabalık yok. Yasla beraber evimizi dolduran kalabalık çok geçmeden dağılmaya başladı ama o yas hiçbir yere gitmedi. Eskisi kadar misafir de gelmiyor artık evimize, o yas havasını soluyan en fazla bir kahve içimlik durabiliyor sonra bir bahane bulup kaçıyor; ya halledilmesi gereken bir iş geliyor akla ya da ateşte bırakılan bir yemek… Hiç yaratıcı değiller biliyor musun, yaratıcılık yetisinin sadece ve sadece Tanrı’da olduğuna iyice inandım ben.
İçimde öyle büyük bir boşluk var ki anne, ne yapsam dolmuyor… Hatırlar mısın; Kemal’im gittikten sonra O’na ‘Her şeyim değildin ama çok şeyimdin’ demiştim, sen her şeyimdin anne; her şeyimi alıp gittin! Ve ben daha Kemal’in gidişini hazmedemeden sen O’nun yanına gittin…
Seninle çok şeyimi kaybettim anne ama birkaç gün önce okuduğum bir romanda anladım ki ben parıltımı kaybetmişim, geride kalan ne varsa karanlıkta kalmış: Yaşamaya dair sevincim, ümidim, isteğim; aşkım, gerçeğim, umudum, direncim, kavgam… Hepsi!
Ben bir tek kendimle kavga eder olmuşum, herkesi ise yaralar… Eski dostlarımın çoğuna öfkeliyim; isim koyulmamış bir küslük var aramızda, kızgınım. Yaramı kanatmıyor ve beni ağlatmıyorlar, anlamıyorlar! Ben ağlamak istiyorum ve ağlamadığım zamanlarda daha mutlu olamıyorum, bilmiyorlar. Yeni yeni insanlara yanaşıp ‘dostçuluk’ oynamaya da kalktım biliyor musun, hüsran! Eski beni bilenler yenisine alışamıyor, bilmeyenler de eski bene götüremiyor beni, yoruldum. Bu konularda ne kadar bencil ve bir o kadar hisli olduğumu bir sen bilirsin anne; yokluğuna dayanamayıp ruhunla avunamadığım zamanlarda evimizi, ailemizi bırakıp gitmeye kalktım biliyor musun? Çiğdem Ablamın gözyaşlarına tutunup vazgeçtim gitmekten, kaldım ama benden ne kaldı geriye inan kestiremiyorum…
Seni her gün çok özlüyorum ama bugün daha çok, bugün daha çok anne… Sana hediye alıp ayaklarının altına seremedim, sana verebileceğim işte birkaç çeşit çiçek ama kuru dal değil ha, canlı ve köklü; bir de Fatiha… Başka yok, başka yok anne… Hani yıllar önce ailece zor durumdayken, sadece güzel günlerde taktığın bir altın setin parça parça satıldı da en çok bilekliğin satıldığında üzülmüştün ya; ben askerdeyken biriktirdiğim parayla sana o bilekliğin bir benzerini alacaktım ilk anneler gününde ama olmadı, olmadı anne… Ben daha asker ocağından dönmeden sen baba ocağına ama nenemim yaşadığı eve değil, babanın yanında gittin ya ben de o parayla kendime araba aldım. O arabayla bazen sana geldim, bazen kendimden kaçtım. Senin, küçükken bana aldığın bir oyuncakmış gibi oynuyorum arabamla; biraz masraflı oluyor bu oyun ama o araba biraz da senin hediyen bana, yapacak bir şey yok…
Canım çok yanıyor anne, yuvamız darmadağın… Biliyorsun ne kadar yandığımı, her Cuma mezarına gelip susuşlarımdan, sadece çiçeklerini sulayıp, taşını yıkayıp gidişlerimden… Ama bugün, ama bugün anne susamadım, yağmur yağıyordu çiçeklerini de sulamadım. Söndürdüm içimdeki ateşi ama çok yapamadım, çok kalamadım anne… Hayır Başak Ablam yumurtayı ateşe koyduğundan, Soner beni evde ya da Şafak Ablam telefonumu beklediğinden değil; içimdeki ateşe söz dinletemediğimden, susmamışken yokluğuna olan öfkem açığa çıkmasın diye kaçtım!
Oysa yokluğunu ve acını da senin kadar çok seviyorum ama sen yine de bilme anne…
Ufuk Bayraktar
12.05.2013; Antakya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.