- 459 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TERÖRLE MÜZAKERE
TERÖRLE MÜZAKERE
(Türk Milleti’ne Kefen Biçme Operasyonu)
DSP-MHP ve ANAP’tan oluşan üçlü koalisyon hükümeti döneminde PKK Terör Örgü-tü’nün beli kırılmıştı. Genel Kurmay Başkanlığı’nın Terör Raporlarında 2002 yılı itiba-riyle bir yılda 7 şehidimizin olduğu görülmektedir. Üçlü koalisyon hükümeti fesih ka-rarı aldıktan sonra 2002 yılında erken genel seçime gidilmiştir. ABD’nin desteği ile AKP Hükümeti iktidara getirildi. İşte bu dönemden itibaren terör olaylarında ciddi bir tırmanış meydana gelmiştir. PKK Terör Örgütü yeniden hain tuzaklarıyla can almaya ve ocak söndürmeye başlamıştır. ABD tarafından beslenen bir takım yazar-çizer kad-rosu ve basın-yayın kuruluşları AKP’yi cilalama ve parlatma vazifesiyle vazifelendi-rilmiştir. Bir ABD ürünü olarak ortaya çıkan; Yüce Türk Milleti’nin hiçbir değeriyle bağdaşmayan AKP Hükümeti, şu sıralar Türk Düşmanı olan PKK ile aynı amaçlar etrafında birleşerek Türkiye’nin bölünmesine hizmet etmektedir. Son zamanlarda gö-rünen şudur ki, İmralı Adası’nda kafese atılan ABD Köpeği Abdullah Öcalan, Türk Siyasetine yön ve ayar vermektedir. Daha düne kadar CHP’yi ve MHP’yi BDP’nin va-gonu olmakla suçlayan Başbakan Tayyip Erdoğan, Türk ve Türkiye düşmanı olan BDP ile Türk Milleti’nin anayasasını yazmaya hazırlanmaktadır. Bu kirli çalışmalarını kamuoyuna yutturabilmek için bizzat kendisinin belirlediği ve ‘AKİL ADAMLAR’ dediği bir gurup ortaya çıkarmıştır. Bu gurup içinde Türk Bayrağı’ndan rahatsızlığını aleni bir şekilde dile getirenler, Türkiye ve Türk isminden rahatsız olanlar ve Türkiye’nin bölünüp parçalanmasında bir sakınca görmeyenler ve dağdan inip siyasete atılanlar ve ne acıdır ki Milletimizin gönlünde taht kuran bir kısım artist ve sanatçılarımızda bu ‘AKİL İNSANLAR’ gurubuna katılarak AKP’nin hazırladığı bölünme metnini Türk Milleti’ne ‘çözüm’ diye yutturmaya çalışmaktadırlar.
Akil olmadıkları halde AKP Hükümeti tarafından ‘AKİL’ unvanı ile taçlandırılan bu zavallılar, tarihe bölünme yasasına hizmet edenler olarak geçecektir. Hatırlatmakta fayda vardır ki; Osmanlı’nın Damat Ferit’i Osmanlı’yı İngilizlerin yönetmesini savu-nuyordu. Sevr Anlaşması’nın kabul edilmesi için mecliste yoğun bir çaba sarf etmişti. Mecliste bir kişi haricinde tüm milletvekilleri Sevr Anlaşması’nı kabul etmişti. Bu müs-temleke anlaşmasını Osmanlı Tebaasına yutturabilmek için ‘Heyet-i Nasiha’ oluştur-muştu. Oluşturulan bu nasihat heyeti, İngilizlerin uşağı olmayı halka kabul ettirmekle görevlendirilmişti. AKP’nin oluşturduğu ‘Akil İnsanlar Heyeti’ de Türkiye’nin bölün-mesini ustaca ve sinsici hazırlanan metinden Türk Milleti’ne aktaracaklar ve bu bö-lünmeyi milletimize hazmettirmeye çalışacaklar. ‘Analar Ağlamasın, akan kan dursun ve barış olsun’ gibi kadife kumaş içine sarılmış kirli bölünme paketiyle milletimizin huzurunda arz-ı endam etmektedirler. Yüce Türk Milleti, AKP Hükümeti’nin ve İmralı Canisinin bizzat seçtiği bu 63 kişilik güruh gurup milleti yumuşatmaya çalışacak ve akabinde yapılması planlanan bir referandum ile de Türkiye’nin bölünmesini halk oyu ile gerçekleştirmiş olacaktır. Ancak; 11 bin yıllık köklü bir maziye sahip olan Ne-cip Türk Milleti, engin devlet ve millet anlayışı ile ABD’nin gölgesinde hareket ettiği artık ayyuka çıkan AKP’nin ve İmralı Köpeği Öcalan’ın ‘barış Mucizesi’ni mucitleriyle birlikte yerle bir edecektir. Bu Necip Millet bunu başaracak güce ve basirete sahiptir.
Makarayı biraz geriye sarıp baktığımızda; Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Tayyip Erdoğan’ın kanka olduklarını görüyoruz. Tayyip Erdoğan, dostluklarının son-suza kadar devam edeceğini ve bu dostluğu hiçbir güçün bozamayacağını söylemişti. Aradan fazla zaman geçmeden, ABD’den esen bir hain rüzgar, bu dostluğu anında düşmanlığa çevirmiştir. Tayyip Erdoğan, Beşar Esad’ın halkına bomba yağdıran bir zalim olduğunu ve bu sebeple derhal görevi bırakması gerektiğini aksi halde NATO ile birlikte saldıracaklarını ima etmişti. Şimdi oturup düşünmek lazım: Beşar Esad, bin-lerce kişiyi katletti ve bu yüzden ‘Zalim’ olarak anılmaya başlandı. Peki; ABD köpeği Abdullah Öcalan 35 bin Türk İnsanını öldürdüğünde zalim değil miydi? Daha düne kadar seçim meydanlarında ‘biz olsaydık asardık’ dediği Apo ile nasıl oluyor da itti-fak kurabiliyor? Teröristlerle kucaklaştıkları için BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıracaklarını açıkça beyan eden Tayyip Erdoğan, nasıl oluyor da bir anda karar değiştirip BDP ile ittifak kurabiliyor? Daha da ileri gidip, Türk Milleti’nin anayasasını bu Türkiye ve Türk düşmanı insanlarla yapabilmeyi gururuna yedirebiliyor? Bu hal ve davranışlar, ruh sağlığı yerinde olan bir insanın hal ve davranışları olamaz. Bir kişi bir başkasının emir-komutasında ise ancak böyle saçmalıklar yapabilir. Eminim ki; bu çelişkili tavırların ve sözlerin kendisi de farkındadır. Ancak farkında olmak ne yazık ki hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Zira emir büyük yerden gelmektedir. Millet bu zilleti çoktan gördü ve artık karar zamanını bekliyor.
Nedir bu Türk Düşmanlığı?
Makarayı tekrar geçmişe saralım 11 yıldır Türk kelimesini ağzına alamayan Başba-kan T.Erdoğan, iktidara getirildiği günden beri Türkiye’nin otuz altı etnik unsurdan oluştuğunu dillendiriyor. PKK sorunu devam ederken, bu sorunun sadece Kürt sorunu olmadığını, Laz’ın, Çerkez’in, Arnavut’un, Boşnak’ın, Ermeni’nin de sorunları olduğu-nu açıkça ifade etmişti. Kendisi otuz altı etnik unsuru 11 yıldır tekrar ederken ırkçılık yapmamış oluyor, Türk Devleti’nin birliğinden ve dirliğinden bahsedenleri ırkçı, kafa-tasçı ve şoven olmakla suçluyor! Federatif yapı ile her etnik unsur için özerk bölgeler belirlenirken Başbakan ırkçılık yapmamış oluyor, Milli duygularla düşüncelerini söy-leyenler yine kafatasçı ve faşist olmakla suçlanıyor. Çelişkiye dikkat ediniz!
Çelişkiler T.C.’yi ortadan kaldırmakla devam ediyor. Türkiye’nin çeşitli illerinde resmi kurumlarda bulunan T.C. ibareleri sinsici kaldırılıyor. Halkın tepkisi sonucunda, tabe-laların eskidiğini ve yenisinin takılacağını söylüyorlar. Peki, Türkiye’nin pek çok ye-rinde bulunan tabelalar nasıl oluyor da eş zamanlı eskimeyi başarabiliyor? Milli bay-ramlarımızda Başbakan T.Erdoğan’ın Anıt Kabir’i ziyaret etmemesi de oldukça dü-şündürücü değil mi? Oysa, Başbakanın çalışma ofisinde ve meclisimizde Kemal Ata-türk’ün çerçeveli resimleri bulunmuyor mu? Yoksa onlarda mı kaldırılmak için uygun zamanı bekliyorlar?
Arif Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ şiiri ve başımızın tacı olan Yunus Emre’nin cennet ile ilgili dizeleri makaslanarak edebiyat kitaplarına alınıyor. Nedir bu bayrak öfkesi? Nedir bu Yunus düşmanlığı? Nedir Laiklik saplantısı? Nedir bu Atatürk fobisi? Nedir bu batı hayranlığı! Yüz yıllık ABD rüyası hayata mı geçiriliyor yoksa? Yeni anayasa çalışmalarında aylarca ilk üç madde tartışılıyor. Türk Milleti’ni tanımlayan maddeler neden ısrarla kaldırılmak isteniyor. Neden Türk Milleti’nin bir üst kimlik olamayacağı iktidar partisi tarafından iddia ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniter yapısı neden özellikle yok edilmeye çalışılıyor. Neden devletimiz içinde 36 yeni devlet var edilmek isteniyor? Hedefe varmak için yalana sarılmak ve bu yalanları halka yuttur-mak büyük bir ustalık gerektiriyor. Bir yandan devleti 36 parçaya bölmeyi planlaya-caksın, diğer yandan da millet ayıkmasın diye de ‘Tek vatan, tek bayrak’ edebiyatı yapacaksın!” kusura bakmasınlar ama bu millet aptal değil. Perde arkasında hazır-lanan bu kirli oyunlar, vakti geldiğinde mutlaka bozulacak ve ‘Büyük Amerika Rüya-sı’ da bu rüyaya yatanlarla birlikte tarihin çöplüğüne atılacaktır.
Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alıp ezdiğini söyleyen Başbakan T.Erdoğan, milliyetçiliği kesinlikle anlayamamıştır. Sözlüğü açıp bakanlar, milliyetçiliğin ne oldu-ğunu göreceklerdir. Ülkemizde kabul gören milliyetçilik; devletin ve milletin menfaatle-rinin her zaman kişisel menfaatlerin üstünde olduğunu belirtir. Öyleyse; her Türk va-tandaşı, milletinin ve devletinin milli ve manevi değerlerini korumakla görevlidir. Hiç-bir zaman milli ve dini değerlerin yerli işbirlikçiler ve yabancılar tarafından istismarı-na veya yok edilmesine razı olamaz. Vatanın düşmanlarca işgaline, Türk Bayrağı’nın gönderden indirilmesine, milli ve dini bayramların rahatça kutlanmasına yasak geti-renlere Türk Milleti anında tepki gösterir. İşte bu tepkiler milliyetçilik anlayışının bir sonucudur. Türk Milleti’nin milliyetçilik anlayışı bu olduğu halde; Başbakan T.Erdoğan’ın ayakları altında ezdiği değerler Türk Milleti’nin canı pahasına koruma-ya çalıştığı değerlerdir. Bu değerler, ayaklar altına alınıp ezilecek değerler midir? Başbakan T.Erdoğan, başka milletlerin milliyetçiliğini ezebilir. Mesela Nazi Milliyetçi-liği, İtalya Milliyetçiliği, Yahudi Milliyetçiliği gibi. Nazi Milliyetçiliği, saf kan Alman Irkı yaratma hayaliyle ortaya çıkmıştır. İnsan haraları kurularak sarışın ve mavi gözlü Alman nesiller üretilmeye çalışılmıştır. Nazilere göre Alman ırkı özel bir ırktır. Yahudi-ler için de durum aynıdır. Dünyanın efendisi Yahudilerdir. En üstün ırk Yahudi ırkı-dır. Arz-u Mevut ideali ile Yahudi ırkının üstünlüğü perçinlenmek istenmektedir. Bizim kabul ettiğimiz milliyetçilik anlayışı Kemal Atatürk’ün ifade ettiği milliyetçiliktir. Yani; “Yurtta sulh, cihanda sulh”, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır”, “Söz konusu vatan ise, gerisi teferruattır.”, “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Devlet adamlığı olağanüstü bir ciddiyet gerektirir. Lider kişi, kadrosuyla birlikte bü-yük bir uyum içinde halkını yönetir. Halkın tüm sorunlarına duyarlı davranmayı bir vazife bilir. Devlet adamı; iş isteyen bir üniversiteli gence; “Devlet kapısı iş bulma ka-pısı değil” diyemez. Atanmak isteyen bir öğretmen adayına da; “Oyunu da al git. Sen istediğin partiye oyunu ver” diyemez. Bir devlet adamı, “akil adamları” protesto et-mek isteyen ve operasyonlarda bacağını kaybeden bir gazimiz için “bunlar çapulcu” diyemez. Bir devlet adamı, Irak’ın Süleymaniye kentinde ABD askerleri tarafından Türk Askerleri’nin başına çuval geçirilmesi sonucunda ABD’ye nota verecek misiniz sorusuna; “Ne notası. Müzik notası mı?” diye alay edemez. Bir devlet adamı, Irak’ı işgal eden ABD askerleri için “duacıyız. Bizlerde PKK ile yaptığımız mücadelelerde birkaç kelle şehit veriyoruz” diyerek Mehmetçiği bir kelleden ibaret görüp, onunla asla alay edemez. Başbakan T. Erdoğan, ABD’nin Irak’ı işgale hazırlandığı bir sırada; “Batılıların burada ne işi var?” diye tepki göstermişti. Aradan iki gün geçmeden Baş-bakan Tayyip Erdoğan, Türkiye’deki üsleri ABD’nin emrine tahsis ederek Irak’ın yer-le bir edilmesine çanak tutmuştu. Milli duyguları çok yüksek olan, Müslümanların selameti için canla-başla çalışan Başbakan T.Erdoğan bu hassasiyetini Libya için de göstermiş ve Libya Lideri Kaddafi’nin ABD askerleri tarafından linç edilmesine zemin hazırlamıştı.
Bir devlet adamı yalanları bir can simidi olarak asla göremez. Yalanı can simidi ola-rak görmek gerçek devlet adamları için bir züldür. Barış sürecinin allanıp-pullanıp devam ettirildiği şu günlerde çeşitli kesimlerden ciddi sorular başbakanın önüne geti-riliyor. “PKK-BDP ve Bebek Katili Apo ile bir anlaşma yaptınız mı?” Milli ve dini duy-guları yüksek olan Başbakan T.Erdoğan. kesinlikle bir pazarlığın söz konusu olmadı-ğını söyledi. Ancak; BDP’nin eşbaşkanları ve Kandilde komutan edasıyla Apo ile bir-likte Türkiye’ye yön ve ayar vermeye alışan Murat Karayılan, Apo’nun serbest kala-cağını, artık Apo’nun halkıyla kucaklaşma vaktinin geldiğini dağlardan ve Meclisimi-zin orta yerinden yüksek perdeden haykırıyorlar. Başbakan, PKK çekilirken kesinlik-le silahları bırakacağını söylerken, Murat Karayılan, öyle bir şeyin asla söz konusu olmadığını beyan ediyor. Yine Meclisimizin orta yerinden, ‘Kürdistan’ sözleri yine yüksek perdeden seslendirirken; AKP’den ve özellikle de Başbakan’dan çıt çıkmıyor!
Bu barış sürecine kafa yoranlar şunun farkındadır. Türkler ve Kürtler bin yıldır aynı toprakları vatanları olarak görmüş, vatan savunmasında canlarını feda etmişler; evli-lik yoluyla akraba olmuşlardır. Yani et ile tırnak gibi kaynaşmışlardır. Osmanlı’nın son dönemlerinde bir İngiliz projesi olarak hayat bulan Kürt kalkışmalarını hariç tu-tarsak, bu güne kadar Türklerle Kürtlerin birbirlerine saldırdığı görülmemiştir. Öyle ise kimi kimle barıştırıyorsunuz? Türklerle Kürtleri mi, yoksa T.C. ile PKK Terör Örgü-tü’nü mü barıştırıyorsunuz? Bir barıştan söz etmek için bir savaşın olması gerekir. Evet bir savaş var ama bu savaş Türk-Kürt savaşı değil, T.C. Devleti’ni bölmeye az-metmiş bir terör örgütü ile bir savaş söz konusudur. Devleti temsilen iktidarda bulu-nan hükümet, PKK ile baş edemeyip, bir barış süreci başlatmıştır. Görüldüğü gibi; İmralı’da kafese atılan Bebek Katili Apo, AKP’nin yanlış politikaları sonucunda ken-disini siyasal bir sürecin içinde bir ‘çözüm adamı’ olmayı başarmıştır. Artık bu cani-nin her sözü hükümet tarafından dikkate alınıyor ve onun her sözü ‘yol haritası’ ola-rak kabul ediliyor. Ağlamadan sorumlu Bülent Arınç Efendi bu durumu şöyle yorum-luyor: “Apo, üniversite yıllarında namaz kılardı!” “Abdullah Öcalan’ın tecrübelerinden faydalanmamak akılsızlıktır!” Yasalardan ‘Bebek Katili’ sıfatını kaldırmayı içlerine sindirebilen AKP’liler, demek ki ‘akılsız’ oldukları için Bebek Katili’ni danışman ola-rak görebiliyor! Görüldüğü gibi, güzel ülkemizi kimler yönetiyor?
Sonuç olarak; AKP-PKK-BDP ortaklığının bir ABD Projesi olduğu artık kesin olarak ortaya çıkmıştır. Bunu saklamanın, yalanlamanın hiçbir faydası olmayacaktır. Kuzey Irak’ta kurulan yapay Kürt Devleti İsrail’in Arz-ı Mavud idealine bir hizmettir. Fırat ile Nil Nehri’ni hedef alan bu Büyük İsrail Devleti ideali hiç kuşkusuz Türkiye’yi de kap-samaktadır. Unutmayalım ki; BOP denilen proje, 22 İslam Ülkesi’nin sınırlarını değiş-tirmeye yöneliktir. İslam ülkeleri birer birer işgal ediliyor, yönetimleri yıkılıyor, ABD yanlısı kukla idarecilerle bu ülkelerin yönetimleri ele geçiriliyor. Böylece İslam coğraf-yalarının enerji kaynakları batılılar tarafından kullanılıyor. İslam ülkeleri için durum böyle iken; BOP Eşbaşkanı olmakla gururlanan Başbakan T. Erdoğan ise, madenle-rimizi yabancı sermayeye devretmekte bir sakınca görmüyor. Madenlerimizin yabancı sermayeye devredilmesi, vatan topraklarının yabancılara satılması, limanlarımızın ve pek çok kamu iktisadi teşekküllerimizin yine yabancı sermayeye devredilmesi nasıl izah edilebilir? Bunu anlamak için Sevr Anlaşması’na bakmamız yeterlidir. Sevr maddeleriyle AKP’nin uygulamaları birbiriyle örtüşmektedir. Yani; Kemal Atatürk’ün yırtıp attığı Sevr Anlaşması (Türk Milleti’ni imha Planı) bizzat AKP Hükümeti tarafın-dan yeniden yürürlüğe konulmaktadır.
Bu süreç çok sıkıntılı bir süreçtir. Türk olduğunu bile söyleyemeyen bir yönetim elbet-te ülkemizi bir Türk gibi yönetemez. Bölünmekte, parçalanmakta bir fayda olsaydı şayet; Hünkar Hacı Bektaşi Veli Hazretleri; “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” der miy-di? Bilge Kağan; “Ey Türk! Üstten Tanrı çökmedikçe, Alttan yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir?” der miydi?
Her şeye rağmen; “Ne mutlu Türk’üm diyene” Cenab-ı Hak, Yüce Türk Milleti’ne ve Devleti’ne zeval vermesin.
2002 yılında erken genel seçime gidilmiştir. ABD’nin desteği ile AKP Hükümeti iktidara getirildi. İşte bu dönemden itibaren terör olaylarında ciddi bir tırmanış meydana gelmiştir. PKK Terör Örgütü yeniden hain tuzaklarıyla can almaya ve ocak söndürmeye başlamıştır. ABD tarafından beslenen bir takım yazar-çizer kad-rosu ve basın-yayın kuruluşları AKP’yi cilalama ve parlatma vazifesiyle vazifelendi-rilmiştir. Bir ABD ürünü olarak ortaya çıkan; Yüce Türk Milleti’nin hiçbir değeriyle bağdaşmayan AKP Hükümeti, şu sıralar Türk Düşmanı olan PKK ile aynı amaçlar etrafında birleşerek Türkiye’nin bölünmesine hizmet etmektedir. Son zamanlarda gö-rünen şudur ki, İmralı Adası’nda kafese atılan ABD Köpeği Abdullah Öcalan, Türk Siyasetine yön ve ayar vermektedir. Daha düne kadar CHP’yi ve MHP’yi BDP’nin va-gonu olmakla suçlayan Başbakan Tayyip Erdoğan, Türk ve Türkiye düşmanı olan BDP ile Türk Milleti’nin anayasasını yazmaya hazırlanmaktadır. Bu kirli çalışmalarını kamuoyuna yutturabilmek için bizzat kendisinin belirlediği ve ‘AKİL ADAMLAR’ dediği bir gurup ortaya çıkarmıştır. Bu gurup içinde Türk Bayrağı’ndan rahatsızlığını aleni bir şekilde dile getirenler, Türkiye ve Türk isminden rahatsız olanlar ve Türkiye’nin bölünüp parçalanmasında bir sakınca görmeyenler ve dağdan inip siyasete atılanlar ve ne acıdır ki Milletimizin gönlünde taht kuran bir kısım artist ve sanatçılarımızda bu ‘AKİL İNSANLAR’ gurubuna katılarak AKP’nin hazırladığı bölünme metnini Türk Milleti’ne ‘çözüm’ diye yutturmaya çalışmaktadırlar.
Akil olmadıkları halde AKP Hükümeti tarafından ‘AKİL’ unvanı ile taçlandırılan bu zavallılar, tarihe bölünme yasasına hizmet edenler olarak geçecektir. Hatırlatmakta fayda vardır ki; Osmanlı’nın Damat Ferit’i Osmanlı’yı İngilizlerin yönetmesini savu-nuyordu. Sevr Anlaşması’nın kabul edilmesi için mecliste yoğun bir çaba sarf etmişti. Mecliste bir kişi haricinde tüm milletvekilleri Sevr Anlaşması’nı kabul etmişti. Bu müs-temleke anlaşmasını Osmanlı Tebaasına yutturabilmek için ‘Heyet-i Nasiha’ oluştur-muştu. Oluşturulan bu nasihat heyeti, İngilizlerin uşağı olmayı halka kabul ettirmekle görevlendirilmişti. AKP’nin oluşturduğu ‘Akil İnsanlar Heyeti’ de Türkiye’nin bölün-mesini ustaca ve sinsici hazırlanan metinden Türk Milleti’ne aktaracaklar ve bu bö-lünmeyi milletimize hazmettirmeye çalışacaklar. ‘Analar Ağlamasın, akan kan dursun ve barış olsun’ gibi kadife kumaş içine sarılmış kirli bölünme paketiyle milletimizin huzurunda arz-ı endam etmektedirler. Yüce Türk Milleti, AKP Hükümeti’nin ve İmralı Canisinin bizzat seçtiği bu 63 kişilik güruh gurup milleti yumuşatmaya çalışacak ve akabinde yapılması planlanan bir referandum ile de Türkiye’nin bölünmesini halk oyu ile gerçekleştirmiş olacaktır. Ancak; 11 bin yıllık köklü bir maziye sahip olan Ne-cip Türk Milleti, engin devlet ve millet anlayışı ile ABD’nin gölgesinde hareket ettiği artık ayyuka çıkan AKP’nin ve İmralı Köpeği Öcalan’ın ‘barış Mucizesi’ni mucitleriyle birlikte yerle bir edecektir. Bu Necip Millet bunu başaracak güce ve basirete sahiptir.
Makarayı biraz geriye sarıp baktığımızda; Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile Tayyip Erdoğan’ın kanka olduklarını görüyoruz. Tayyip Erdoğan, dostluklarının son-suza kadar devam edeceğini ve bu dostluğu hiçbir güçün bozamayacağını söylemişti. Aradan fazla zaman geçmeden, ABD’den esen bir hain rüzgar, bu dostluğu anında düşmanlığa çevirmiştir. Tayyip Erdoğan, Beşar Esad’ın halkına bomba yağdıran bir zalim olduğunu ve bu sebeple derhal görevi bırakması gerektiğini aksi halde NATO ile birlikte saldıracaklarını ima etmişti. Şimdi oturup düşünmek lazım: Beşar Esad, bin-lerce kişiyi katletti ve bu yüzden ‘Zalim’ olarak anılmaya başlandı. Peki; ABD köpeği Abdullah Öcalan 35 bin Türk İnsanını öldürdüğünde zalim değil miydi? Daha düne kadar seçim meydanlarında ‘biz olsaydık asardık’ dediği Apo ile nasıl oluyor da itti-fak kurabiliyor? Teröristlerle kucaklaştıkları için BDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıracaklarını açıkça beyan eden Tayyip Erdoğan, nasıl oluyor da bir anda karar değiştirip BDP ile ittifak kurabiliyor? Daha da ileri gidip, Türk Milleti’nin anayasasını bu Türkiye ve Türk düşmanı insanlarla yapabilmeyi gururuna yedirebiliyor? Bu hal ve davranışlar, ruh sağlığı yerinde olan bir insanın hal ve davranışları olamaz. Bir kişi bir başkasının emir-komutasında ise ancak böyle saçmalıklar yapabilir. Eminim ki; bu çelişkili tavırların ve sözlerin kendisi de farkındadır. Ancak farkında olmak ne yazık ki hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Zira emir büyük yerden gelmektedir. Millet bu zilleti çoktan gördü ve artık karar zamanını bekliyor.
Nedir bu Türk Düşmanlığı?
Makarayı tekrar geçmişe saralım 11 yıldır Türk kelimesini ağzına alamayan Başba-kan T.Erdoğan, iktidara getirildiği günden beri Türkiye’nin otuz altı etnik unsurdan oluştuğunu dillendiriyor. PKK sorunu devam ederken, bu sorunun sadece Kürt sorunu olmadığını, Laz’ın, Çerkez’in, Arnavut’un, Boşnak’ın, Ermeni’nin de sorunları olduğu-nu açıkça ifade etmişti. Kendisi otuz altı etnik unsuru 11 yıldır tekrar ederken ırkçılık yapmamış oluyor, Türk Devleti’nin birliğinden ve dirliğinden bahsedenleri ırkçı, kafa-tasçı ve şoven olmakla suçluyor! Federatif yapı ile her etnik unsur için özerk bölgeler belirlenirken Başbakan ırkçılık yapmamış oluyor, Milli duygularla düşüncelerini söy-leyenler yine kafatasçı ve faşist olmakla suçlanıyor. Çelişkiye dikkat ediniz!
Çelişkiler T.C.’yi ortadan kaldırmakla devam ediyor. Türkiye’nin çeşitli illerinde resmi kurumlarda bulunan T.C. ibareleri sinsici kaldırılıyor. Halkın tepkisi sonucunda, tabe-laların eskidiğini ve yenisinin takılacağını söylüyorlar. Peki, Türkiye’nin pek çok ye-rinde bulunan tabelalar nasıl oluyor da eş zamanlı eskimeyi başarabiliyor? Milli bay-ramlarımızda Başbakan T.Erdoğan’ın Anıt Kabir’i ziyaret etmemesi de oldukça dü-şündürücü değil mi? Oysa, Başbakanın çalışma ofisinde ve meclisimizde Kemal Ata-türk’ün çerçeveli resimleri bulunmuyor mu? Yoksa onlarda mı kaldırılmak için uygun zamanı bekliyorlar?
Arif Nihat Asya’nın ‘Bayrak’ şiiri ve başımızın tacı olan Yunus Emre’nin cennet ile ilgili dizeleri makaslanarak edebiyat kitaplarına alınıyor. Nedir bu bayrak öfkesi? Nedir bu Yunus düşmanlığı? Nedir Laiklik saplantısı? Nedir bu Atatürk fobisi? Nedir bu batı hayranlığı! Yüz yıllık ABD rüyası hayata mı geçiriliyor yoksa? Yeni anayasa çalışmalarında aylarca ilk üç madde tartışılıyor. Türk Milleti’ni tanımlayan maddeler neden ısrarla kaldırılmak isteniyor. Neden Türk Milleti’nin bir üst kimlik olamayacağı iktidar partisi tarafından iddia ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniter yapısı neden özellikle yok edilmeye çalışılıyor. Neden devletimiz içinde 36 yeni devlet var edilmek isteniyor? Hedefe varmak için yalana sarılmak ve bu yalanları halka yuttur-mak büyük bir ustalık gerektiriyor. Bir yandan devleti 36 parçaya bölmeyi planlaya-caksın, diğer yandan da millet ayıkmasın diye de ‘Tek vatan, tek bayrak’ edebiyatı yapacaksın!” kusura bakmasınlar ama bu millet aptal değil. Perde arkasında hazır-lanan bu kirli oyunlar, vakti geldiğinde mutlaka bozulacak ve ‘Büyük Amerika Rüya-sı’ da bu rüyaya yatanlarla birlikte tarihin çöplüğüne atılacaktır.
Her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alıp ezdiğini söyleyen Başbakan T.Erdoğan, milliyetçiliği kesinlikle anlayamamıştır. Sözlüğü açıp bakanlar, milliyetçiliğin ne oldu-ğunu göreceklerdir. Ülkemizde kabul gören milliyetçilik; devletin ve milletin menfaatle-rinin her zaman kişisel menfaatlerin üstünde olduğunu belirtir. Öyleyse; her Türk va-tandaşı, milletinin ve devletinin milli ve manevi değerlerini korumakla görevlidir. Hiç-bir zaman milli ve dini değerlerin yerli işbirlikçiler ve yabancılar tarafından istismarı-na veya yok edilmesine razı olamaz. Vatanın düşmanlarca işgaline, Türk Bayrağı’nın gönderden indirilmesine, milli ve dini bayramların rahatça kutlanmasına yasak geti-renlere Türk Milleti anında tepki gösterir. İşte bu tepkiler milliyetçilik anlayışının bir sonucudur. Türk Milleti’nin milliyetçilik anlayışı bu olduğu halde; Başbakan T.Erdoğan’ın ayakları altında ezdiği değerler Türk Milleti’nin canı pahasına koruma-ya çalıştığı değerlerdir. Bu değerler, ayaklar altına alınıp ezilecek değerler midir? Başbakan T.Erdoğan, başka milletlerin milliyetçiliğini ezebilir. Mesela Nazi Milliyetçi-liği, İtalya Milliyetçiliği, Yahudi Milliyetçiliği gibi. Nazi Milliyetçiliği, saf kan Alman Irkı yaratma hayaliyle ortaya çıkmıştır. İnsan haraları kurularak sarışın ve mavi gözlü Alman nesiller üretilmeye çalışılmıştır. Nazilere göre Alman ırkı özel bir ırktır. Yahudi-ler için de durum aynıdır. Dünyanın efendisi Yahudilerdir. En üstün ırk Yahudi ırkı-dır. Arz-u Mevut ideali ile Yahudi ırkının üstünlüğü perçinlenmek istenmektedir. Bizim kabul ettiğimiz milliyetçilik anlayışı Kemal Atatürk’ün ifade ettiği milliyetçiliktir. Yani; “Yurtta sulh, cihanda sulh”, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır”, “Söz konusu vatan ise, gerisi teferruattır.”, “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Devlet adamlığı olağanüstü bir ciddiyet gerektirir. Lider kişi, kadrosuyla birlikte bü-yük bir uyum içinde halkını yönetir. Halkın tüm sorunlarına duyarlı davranmayı bir vazife bilir. Devlet adamı; iş isteyen bir üniversiteli gence; “Devlet kapısı iş bulma ka-pısı değil” diyemez. Atanmak isteyen bir öğretmen adayına da; “Oyunu da al git. Sen istediğin partiye oyunu ver” diyemez. Bir devlet adamı, “akil adamları” protesto et-mek isteyen ve operasyonlarda bacağını kaybeden bir gazimiz için “bunlar çapulcu” diyemez. Bir devlet adamı, Irak’ın Süleymaniye kentinde ABD askerleri tarafından Türk Askerleri’nin başına çuval geçirilmesi sonucunda ABD’ye nota verecek misiniz sorusuna; “Ne notası. Müzik notası mı?” diye alay edemez. Bir devlet adamı, Irak’ı işgal eden ABD askerleri için “duacıyız. Bizlerde PKK ile yaptığımız mücadelelerde birkaç kelle şehit veriyoruz” diyerek Mehmetçiği bir kelleden ibaret görüp, onunla asla alay edemez. Başbakan T. Erdoğan, ABD’nin Irak’ı işgale hazırlandığı bir sırada; “Batılıların burada ne işi var?” diye tepki göstermişti. Aradan iki gün geçmeden Baş-bakan Tayyip Erdoğan, Türkiye’deki üsleri ABD’nin emrine tahsis ederek Irak’ın yer-le bir edilmesine çanak tutmuştu. Milli duyguları çok yüksek olan, Müslümanların selameti için canla-başla çalışan Başbakan T.Erdoğan bu hassasiyetini Libya için de göstermiş ve Libya Lideri Kaddafi’nin ABD askerleri tarafından linç edilmesine zemin hazırlamıştı.
Bir devlet adamı yalanları bir can simidi olarak asla göremez. Yalanı can simidi ola-rak görmek gerçek devlet adamları için bir züldür. Barış sürecinin allanıp-pullanıp devam ettirildiği şu günlerde çeşitli kesimlerden ciddi sorular başbakanın önüne geti-riliyor. “PKK-BDP ve Bebek Katili Apo ile bir anlaşma yaptınız mı?” Milli ve dini duy-guları yüksek olan Başbakan T.Erdoğan. kesinlikle bir pazarlığın söz konusu olmadı-ğını söyledi. Ancak; BDP’nin eşbaşkanları ve Kandilde komutan edasıyla Apo ile bir-likte Türkiye’ye yön ve ayar vermeye alışan Murat Karayılan, Apo’nun serbest kala-cağını, artık Apo’nun halkıyla kucaklaşma vaktinin geldiğini dağlardan ve Meclisimi-zin orta yerinden yüksek perdeden haykırıyorlar. Başbakan, PKK çekilirken kesinlik-le silahları bırakacağını söylerken, Murat Karayılan, öyle bir şeyin asla söz konusu olmadığını beyan ediyor. Yine Meclisimizin orta yerinden, ‘Kürdistan’ sözleri yine yüksek perdeden seslendirirken; AKP’den ve özellikle de Başbakan’dan çıt çıkmıyor!
Bu barış sürecine kafa yoranlar şunun farkındadır. Türkler ve Kürtler bin yıldır aynı toprakları vatanları olarak görmüş, vatan savunmasında canlarını feda etmişler; evli-lik yoluyla akraba olmuşlardır. Yani et ile tırnak gibi kaynaşmışlardır. Osmanlı’nın son dönemlerinde bir İngiliz projesi olarak hayat bulan Kürt kalkışmalarını hariç tu-tarsak, bu güne kadar Türklerle Kürtlerin birbirlerine saldırdığı görülmemiştir. Öyle ise kimi kimle barıştırıyorsunuz? Türklerle Kürtleri mi, yoksa T.C. ile PKK Terör Örgü-tü’nü mü barıştırıyorsunuz? Bir barıştan söz etmek için bir savaşın olması gerekir. Evet bir savaş var ama bu savaş Türk-Kürt savaşı değil, T.C. Devleti’ni bölmeye az-metmiş bir terör örgütü ile bir savaş söz konusudur. Devleti temsilen iktidarda bulu-nan hükümet, PKK ile baş edemeyip, bir barış süreci başlatmıştır. Görüldüğü gibi; İmralı’da kafese atılan Bebek Katili Apo, AKP’nin yanlış politikaları sonucunda ken-disini siyasal bir sürecin içinde bir ‘çözüm adamı’ olmayı başarmıştır. Artık bu cani-nin her sözü hükümet tarafından dikkate alınıyor ve onun her sözü ‘yol haritası’ ola-rak kabul ediliyor. Ağlamadan sorumlu Bülent Arınç Efendi bu durumu şöyle yorum-luyor: “Apo, üniversite yıllarında namaz kılardı!” “Abdullah Öcalan’ın tecrübelerinden faydalanmamak akılsızlıktır!” Yasalardan ‘Bebek Katili’ sıfatını kaldırmayı içlerine sindirebilen AKP’liler, demek ki ‘akılsız’ oldukları için Bebek Katili’ni danışman ola-rak görebiliyor! Görüldüğü gibi, güzel ülkemizi kimler yönetiyor?
Sonuç olarak; AKP-PKK-BDP ortaklığının bir ABD Projesi olduğu artık kesin olarak ortaya çıkmıştır. Bunu saklamanın, yalanlamanın hiçbir faydası olmayacaktır. Kuzey Irak’ta kurulan yapay Kürt Devleti İsrail’in Arz-ı Mavud idealine bir hizmettir. Fırat ile Nil Nehri’ni hedef alan bu Büyük İsrail Devleti ideali hiç kuşkusuz Türkiye’yi de kap-samaktadır. Unutmayalım ki; BOP denilen proje, 22 İslam Ülkesi’nin sınırlarını değiş-tirmeye yöneliktir. İslam ülkeleri birer birer işgal ediliyor, yönetimleri yıkılıyor, ABD yanlısı kukla idarecilerle bu ülkelerin yönetimleri ele geçiriliyor. Böylece İslam coğraf-yalarının enerji kaynakları batılılar tarafından kullanılıyor. İslam ülkeleri için durum böyle iken; BOP Eşbaşkanı olmakla gururlanan Başbakan T. Erdoğan ise, madenle-rimizi yabancı sermayeye devretmekte bir sakınca görmüyor. Madenlerimizin yabancı sermayeye devredilmesi, vatan topraklarının yabancılara satılması, limanlarımızın ve pek çok kamu iktisadi teşekküllerimizin yine yabancı sermayeye devredilmesi nasıl izah edilebilir? Bunu anlamak için Sevr Anlaşması’na bakmamız yeterlidir. Sevr maddeleriyle AKP’nin uygulamaları birbiriyle örtüşmektedir. Yani; Kemal Atatürk’ün yırtıp attığı Sevr Anlaşması (Türk Milleti’ni imha Planı) bizzat AKP Hükümeti tarafın-dan yeniden yürürlüğe konulmaktadır.
Bu süreç çok sıkıntılı bir süreçtir. Türk olduğunu bile söyleyemeyen bir yönetim elbet-te ülkemizi bir Türk gibi yönetemez. Bölünmekte, parçalanmakta bir fayda olsaydı şayet; Hünkar Hacı Bektaşi Veli Hazretleri; “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” der miy-di? Bilge Kağan; “Ey Türk! Üstten Tanrı çökmedikçe, Alttan yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir?” der miydi?
Her şeye rağmen; “Ne mutlu Türk’üm diyene” Cenab-ı Hak, Yüce Türk Milleti’ne ve Devleti’ne zeval vermesin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.