- 745 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ruhum Sensizlikle Sevişiyor
Kirpiklerinin tenime değdiği yerdeyim, vakitlerden yine aşk
Gül kokulu nefesinin yelindeyim, iğreti bir sızıca acıtıyorsun
Seni arıyorum milyonlarca yıldızın içinde, neden ışımıyorsun
Ellerin yüreğimde rehin yıllardır, gelip emanetini almıyorsun
Dalgayla kavgalı yüreğimin kalburundan ter sızıyor seni düşündükçe, öfkeli gönlümün rahmetini bölüşüyor gün, aşk toprağa gizleniyor. Karmaşık utkuların tabağında elim bir yalnızlık, sevdanın dudağından mavi yasaklar dökülüyor. Mevsim yanık türküler rapsodisiyle sarmaş dolaş, ruhumun parklarında kimsesiz çocuklar gizleniyor. Nicedir yağmurlar yağmıyor ovalarıma yar, yorgun gövdemin sığınaklarında ruhum sensizlikle sevişiyor.
Gül bahçelerinden esen hüzzam bir yeldi bakışların, gün dönerdi geldiği yere, göğsüm sensizliğin örsünde dövüldükçe. Karanlık fısıltıyla aralanır beyaz çarşaflara lila renkli çiçeklerin kokusu sinerdi. Duvarlardan yol bulup o karanlık odaya sığınan sarmaşıklar gibiydi sevişmelerimiz, ruhumun terkisinde diyar diyar yolculuk ederdim. Aşk ve ihtirastı bakışların yar, hangi yana dönsem beni sarar, kadın varlığının mabedinde maral bir ceylan gibi pınarlarında yalnızlığımı unuturdum.
Masal oynuyor çocuklar kalabalık caddelerde, kokusunu yitirmiş sokaklarda eskilerden eser kalmayan saf gülüşleriyle. Hayal avlıyor insanlar, yasaklarla parsellenen soğuk odalardan çıkarak, dokusunu yitirmiş umutların kelepçelerini ruhlarına takarak. Devrilmiş, atılmış, boşalmış şişeler topluyor yaşlı bir adam çöpten, sonrası olmayan sevinçler biriktirircesine. Günler sızılı bir berceste, dün acımasız ve aheste. Dumur gönüllerde karanlık masallarla oyalanırken çocuklar, düşler bir gezgin asası, yoksul ahenklerin damıtılmış yaşam şelalesi.
Uzadıkça kısalan o yolculuk mırıltılarıyla uzanırız yaşamın yer yatağına, her molada hicaz dinginlikler harcarız umarsız. Kapalı gök, yamalı objelerle yağmur sağar usulca, biz üşümüş ellerimizi göğsümüze bastırırken. Özlem saçarız yollara, kalıplardan taşarak arşa ulaşır hayat ve hazin bir yakarı oluverir iç çekişlerimizle feryat. Umuttur aslında özlemin adı, kaktüs sancıların dilaltı tableti gibi yutkundukça yüreği içten içe burkar.
Çağlayıp durulan ve bizi göğsüne çağıran durgun denizlerin kıyısına düşerdi gölgemiz, unutulmuş anların kaygılı sınır çizgilerini çiğnerdik kabarmış hazlarla. Yitip giden bir günün kara kaplı defterlerine sevincimizi gizlerdik, adın dilimin ahengiyle dans ederdi. Kahkahana tutunup atardım kendimi insanları oradan oraya taşıyan otobüslere ve hayat ansızın tadım olurdu. Omzuma düşerdi başın, kokunu yansıtırdı saçların, vakit aşk olurdu. Kanamalı gölgeler toplardık sabırla, pencerende buğu, avuç içlerinde saklardın hep sonsuzluğu. Yanardı tenimiz yollar tükendikçe, umudun tencerelerine sabır koyarak taşırırdık özlemi sözlerle örselediğimiz o yüreğimizdeki yüce aşkla.
Sıkılı bir yumruk boğazımda, pastil cümleler kuruyor isyankâr yüreğim. İnsanlar kendi turunu tamamlıyor hayat ekseninde, ıslanmış sokaklarda çaresiz hayvanlar gibiyim. Umut serpiyorlar hüzün urbalarıma dostlar, kahırlı kaçışların banklarında en çok kendi gururumu didiklemekteyim. Umut yudumluyorum yaşamın gür çeşmelerinden, nafakası yarına erteli günlerin güvertesinde rengini yitiren denizimi izlemekteyim. Düşler eskisi kadar mağrur anlayacağınız dostlar, ben yaşam aynalarından aşk yansımalı yüzümü, sevda nakaratlı özümü an be an yitirmekteyim. Mor dağlar anlar derdimi artık, ben koyu bir şafakta o gölgesiz kayalıklara yorgun gövdemi yaslayarak suskun bir aşkın yolunu gözlemekteyim.
Farkında olmadan kaybettiğimiz nostalji duraklarında aşktır maraz sözlerle örselendiğimiz. Öfke kabından taşarak denizlere serer postunu ve özlem kahırlı düşünüşlerle kayıplardan çıkarır özünü. Umuttur hep bekleyişin adı, ağrılı bedenlerin hicaz salıncaklarında kırılırken sabrın ipi. Devrilir içimizin ulu ağaçları, gölgeli masalların eski bahçelerinde ararken hatıraları. Üşüyen gönlümüzü terk etmeden yıllar, avuçlarımızın yazgılı çizgilerinde yanar gönlümüzün heder artıkları.
Günlere böldüğümüz, dakikalar ve anlarla ördüğümüz bu yaşam döngüsünün en hıçkırıklı gözyaşıdır yıllar. Kaybolmuş ömürlerin ve günü geldikçe bizi terk edenlerin geride bıraktığı devasa hazların yıldönümü şimdi. Yaşamak arsızca içimizde atan yürek hazzı ve bizler kıymetini bilemediğimiz bu senfoniyle harcadık geri gelmeyecek o haylaz anları. Dudağımızın iki ucuna bir şarkı sürelim haydi!. O mutluluk günlerine kırıp dümenimizi, aşkla, sevdayla ve sağlıkla tırmanalım ömür denilen o zorlu, ama inadına kutsal dağları.
Selahattin YETGİN