BAHAR GEÇMEDEN
Bir yazı yazmak isterdim; adı, ‘Bahar Geçmeden’ olan. O yazıya neler yazmazdım ki? İçine neler koymaz; ne şiirler, ne hayaller, ne pişmanlıklar koyardım. Ama bu yazıda sadece onları; çocuklarımızı koyarak, onlara ayırmak istedim bu satırları. Onlara bayramları armağan eden, bir Ata’nın ardından, bizim yaptığımızın bir kıymeti harbiyesi mi olur?
Müfredatlar değişiyor, sistem değişiyor, sınavları değişiyor ama eğitim-öğretimin kapanış gerçeği hiç değişmiyor. İşte yine bir ders yılının daha sonuna yaklaştık. Yine sessizliğe bürünecek sokaklar ve yine sararacak okulların binaları. Kimileri bir daha hiç gelmemecesine terk edecekler, kimileri dinlenip, özleyerek yine dönüp gelecekler. Kimileri tatili dört gözle beklerken, kimileri ise hiç istememekte tatili. Okul onlar için daha bir kurtuluş demek, daha bir anlamlı gelecek ve daha bir başka mutluluk demek iken okul dışı ise daha bir zor, daha bir eziyet ve karamsarlık demek oluyor. Ama hangisi olursa olsun onlar bizlerin çocukları, hepimizin ! Onlardaki sevinçleri de, tasaları da anlamak ve eğitmek biz büyüklerin görevi. İster anne- baba olalım, ister öğretmen: duyarsız kalmak bir yana bu günler biraz daha onlara yakın olma günleri.
Bir anda büyüyüverdiler gibi geliyorlarsa gözünüze, yandınız demektir. Hiçbir canlı gibi bir anda değil, her canlı gibi doğal seyrinde büyüdü halbuki sizin de yavrunuz. Gürültüsü, şımarıklığı, haylazlığından dolayı ilgi alanınızdan çıktıysa o da sizin sorununuz. Boyunun uzunluğunu, yüzündeki değişikliği, gözlerindeki pırıltıyı kaçırdıysanız gözünüzden, bir fırsattır size bu günler. Hadi: bugün nerede – ne işiniz olursa olsun düşün yollarına ve bekleyin onları. Şaşırırsa şaşırsın görenler sizi.
Tıpkı gençliğinizde yaptığınız gibi okul kapısına bakan köşe başlarının birinde de siz olun. Elinizde çiçek dahi olmayabilir, ama siz mutlaka olun orada. Zil sesini bekleyin heyecanla. Geçmişinizi düşünün beklerken ama sakın kıyaslamayın bu günün olumsuzluklarıyla. Sizin zamanınızda ne bu köşe başları bu kadar boştu, ne de sokaklara bakan pencere arkaları. Sokaklarda artık o dev gibi, adam gibi adamlar yok.
Siz düşünce, elinizden tutup kaldıran, başınızı okşayan…Sokağa bakan pencerelerde de sokaktaki çocukların üzerlerinde gözleri olan, ihtiyaç halinde yardıma koşan, taşkınlıklarında ikaz eden, ellerinde tespih, dudakları kımıl kımıl, beyaz örtülü teyzeler yoklar uzun süredir. Evlerde birileri olsa bile tek tük; onlar da televizyon başında. Bu yüzden az sonra zil sesi ile dışarı çıkacak ve önünüzden geçecek çocuklara sakın ha kızmayın.
Okul çevresinde sizden başka çocuklarınızı gözleyen birileri de çekecek dikkatinizi. Evet bunlar; okulun önünde yerini almış bekleyen bolca servis araçları ve sürücüleri. Unuttunuz herhalde, sizin de çocuğunuz bir süredir servis kullanmakta. Bu yüzden biraz daha yaklaşın okul kapısına; zira servis araçları sizden daha yakın olduğundan çocuğunuz servise binmiş oluverir de göremeyebilirsiniz.
İşte zil ve işte ilk çocuklar. Belki tanıdıklarınız da var içlerinde ama….Siz kendi çocuğunuzu görme çabası içindesiniz şimdi. Nasıl da heyecanlandınız! Tıpkı onu ilk kez stadyumda, çocuk bayramında, yüzlerce çocuk arasında yürürken gördüğünüz an gibi değil mi? O da ne ! Şu sizin eski komşunuzun oğlu değil mi? Nasıl da uzamış ve babasına nasıl da benzemiş kerata. Ya şu kız? Yan dairedeki elektrikçinin kızı değil mi? Ne de serpilmiş ve ne de güzelleşmiş değil mi? Şimdi sizinki de gelecek. Tüm endamıyla, güzelliği, masumluğu ve özlemi ile…
Nasıl da atıyor yüreğiniz heyecandan, değil mi?
Zaten hep gelmekteler onlar. Büyümekteler, güzelleşmekteler ve fark edilmekteler size inat; sizin aymazlığınıza, umursamazlığınıza inat! Ama siz sahiden nerelerdeydiniz bunca zaman? Çok mu önemli yerlerdeydiniz, çok mu meşgul, çok mu uzaktaydınız? Yoksa, yok muydunuz?
Baharı tüm canlılığı ile iliklerimize kadar hissettiğimiz şu günlerde; evlerimize, çevremize canlılık katan, canlarımız, çocuklarımız için birazcık ilgiye ne dersiniz? Geç kalmadan, canları sıkılmadan, bahar geçmeden!
Her şey; geleceğimiz bile onların diyoruz ama kendimizi saklıyoruz onlardan. Sanki kıskanıyoruz gibi, sanki yaşlanmamızın sorumlusu onlarmış gibi, sanki biz onlar yüzünden mutsuzmuşuz gibi. Öyle değilse hadi ! Mahalle baskısına rağmen, gururunuza rağmen, her türlü psikolojik kuşatmalara, yazılı ve görsel işgal araçlarına rağmen; sağlığınız henüz yerindeyken, gözünüz görüyor ve sesiniz halen çıkıyorken. Ellerinden tutun, gözlerinin ta içine girin. Naz da yapsalar özür dileyin! “Ben geldim, artık hep buradayım, yanındayım “ deyin! Çok geç olmadan, bahar geçmeden.
Karne zamanı geldi. Çocuklar okullarından alacaklar karnelerini, yani mensup oldukları yerden! Peki: ya ebeveynleri ? Onların karneleri sahi nerede ? Karne alma zamanı geçti mi onların ?
Yok canım, o zaman iyi insan – iyi ebeveyn olmanın ne anlamı var. İyi ve güzele giden yolda; bahar henüz geçmeden, herkese başarılar. Sözü Cahit ZARİFOĞLU bitirsin.
ÇALIŞAN BABA
Baba!
Yine mi büroya?
Ne olur;
Eve getir,
Bir akşam
Şu büroyu.
Bakalım,
Neresi bizden güzel?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.