- 1411 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
MİSAFİR
Tek katlı müstakil evin bahçesinde bahar ve yaz mevsimlerinde cıvıl cıvıl kuş sesleri eşliğinde üzerinde kahvaltı edilen çay içilen tatlı aile sohbetlerine tanık olan bambu bahçe takımı, atermitin aralarından sızan eylül yağmurlarıyla yer yer su almaya başlamıştı.
Aycan usul usul başlayıp birden hızlanan yağmur sağanağını cama başını dayamış seyrediyordu, oldu bitti yağmuru çok severdi yağmurlar ona hüzünle beraber değişik bir mutluluk arınmışlık duygusu yaşatırdı birden ’eyvah ’dedi bahçedeki bambu takımın ıslandığını fark etti bu takımı da kocası gurbet elinden bu yaz geldiğinde beraber almışlardı.
Omuzlarına kendi el emeği şalını alarak bahçeye çıktı ortası cam yuvarlak masayı ve sandalyelerini su almayan daha dibe çekmeliydi.
İşini bitirdiğinde cılız bir miyavlama duydu bahçede yaprakları sararmaya başlayan mavi ortancaların , leylakların , mine çiçeğinin dibine baktı bu kedi sesi de neyin nesiydi? düşünürken mine çiçeğinin dibinde duman rengi ile beyaz alacalı yavruyu gördü kedi kesik kesik miyavlıyordu yağmur deli deli yağarken hayvancık titriyordu.onu soğukta kaderine terk edebilir miydi ? öyle mahzun sevimli bakıyordu ki
Hangi insan vicdanı hele bir annenin vicdanı duyarsız olabilir miydi minik bir cana
Tavuksuyu çorbasına ekmek tiridi yaptığı kaseyi yavrunun önüne bıraktı kedi yerken ürkek bir şekilde aycan’a bakıyordu aralarında adeta merhametin neden olduğu telepati yaşanıyordu
On iki yaşındaki oğlunun iğuanası vardı kendi kar beyazı gelin gibi süslü Kakadu cinsi papağanı vardı ama birde sevimli can da tanrı misafiriydi banyoda kediyi şampuanla yıkarken ona bir isimde bulmuştu’ pufi ’ bir evladı daha olduğunu düşünüyordu çok geçmeden pufi eve alıştı ev halkı da ona mutlu mırıltılarla salonda örgü yumaklarıyla oynamaya başlamıştı
.
Eşref paşa semtinin sokaklarından sonbahar kış yağmurları geçti bahar ayı geldi bahçedeki mavi ortancalar,beyaz mineler mor leylaklar tomurcuk vermeye başladı.
Aycan o gün oğlunu okula gönderdikten sonra eve geldiğinde pufiyi evde bulamadı kapı aralığından kaçmıştı hani derler ya insanın evinden kedisi köpeği gitse yokluğu hissedilir diye
Aycan bahçenin her köşesinde pufiyi arıyordu bütün gün bekledi pufi akşam üzeri o iri gözlerinde masum bir ifadeyle geldi belli ki baharı kutlamıştı kendince cilveli mırıltılarla annesine kendini affettirdi aradan üç dört hafta geçmişti ki karnı büyümeye başladı başlarda kızsada doğanın kanunu diye düşündü anneanne olacaktı nasıl hümanist bir kadındı pozitifti merhametliydi biliyordu ki hayatta her konuda olumlu düşünmek ve mutlu olmak gerekliyd,
.
Bir ayı biraz geçmiştiki bir sabah pufinin sepetinden acı içinde mırıltıları geliyordu vakit gelmiş doğum ağrıları başlamıştı konuşamıyordu ama bakışlarıyla annesini arıyordu aycan sıcak temiz bezler getirdi leğen içinde suyla birlikte, biraz sonra ilk yavru geldi aman allah kuzguni siyahı bir bebek ama ölü doğmuştu akabinde birkaç dakika arayla ikinci üçüncü dördüncü yavru dünyaya geldi pufi yavruları yalıyordu bitkin bir şekilde ölü yavrusunu da ayırmıyordu sağlıklı olanlardan.
Aycanın gözleri dolu dolu olmuştu bu nasıl? bir içgüdüydü bu nasıl bir annelik duygusuydu aklına cami avlularına bırakılan hastane tuvaletlerine atılan insan yavruları geldi insanların hayvanlardan bile ders alabileceğini düşündü ölü bebeği bezleyerek bahçenin bir köşesine gömdü.
İzmir’in Eşref paşa semtinde mutlu evinde sarışın kadın güzel yürekli kadın o gün anneanne olmuştu normalde anneanne olamayacaktı bir oğlu vardı daha sonrada jinokolojik bir ameliyat geçirmişti istese de çocuk yapma yetilerini kaybetmişti olsun bu kadar kötü bir dünyada insanların insanları hiçe saydığı bir karmaşada bir hayvan yavrusunun anneannesi olmak bile onun için manalıydı zira yüreği yaşam sevinciyle doluydu ve canlılara verdiği değer kadar büyüktü ve küçük oğluyla ve dilsiz çocuklarıyla mutluydu
gökyüzündeki berrak mavi mayıs bulutlarına, mavinin derinliğine dalarken yaşama göz kırpıyordu.
Mine Çakmak