- 626 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Üç Kişilik Dünya
Hayatın çelişkili bir nehir olduğunu düşünürsek, yaşamın içindeki fırtınalarla, ruhundaki ışıl ışıl aynalarla ve kahırlı şarkılarla avunarak geçen hızlı süreçte yapayalnız bir düşünüşün ortasında buluveririz kendimizi.
Üç kişilik bir dünya’nın akıl almaz uzantılarında hızla değişen bir devrin izlerini takip etmek bizi oldukça yorar. İnsanın birbirini severken katlandığı zorluklar, ruhundaki gelgitler ve değişim kavramıyla uçup giden an’lar bizlerde öylesine derin yaralar bırakır ki, bu yaralarla yaşamak, özellikle gecelerin ardına sığınarak hayatı algılamak farklı bir dokunuş olur hayata.
İnsan kendi ruhunu ararken, hayatın içinde yuvarlanan bir göktaşı gibi, zaman mekân tanımadan mevsimleri tam anlamıyla yaşayamadan rastlantılarla ömür süren bir yaratıktır. Yine insanın en güzeli bulma çabası, en sevgiliyi arama sürecinde, özellikle değişen teknolojik gelişimlerle bu arayışlarını farklı boyutlara tırmandırması, ruhundaki arayış iksirini bulana dek sürer. Kimi mutlu biter, kimi mutsuz sonlanır. Özetlemek gerekirse, açılımını yapmak gerekirse, ‘İnsan kendi kimliğini asırlardır arayan bir varlıktır’.
Her merhabada, her rastlantıda insanı sevmektir aslında özümüzdeki en kutsal değer. Hiç doymayan, doyurulamayan yüreklerimizi denizlere salarken her sabah bir başka atar yüreğimiz. Bir başka dünyaya ulaşmak isteği, bir başka yürekte konaklamak arzusuyla yüzümüzü hep aydınlık tutar, aydınlık düşüncelerimizle sevginin şölenlerine kuruluruz.
İnsan hayatının en önemli an’larını saymaya kalksak ve her şeyden uzaklaşarak, ‘Yaşadığın en güzel olay, ya da, yaşamak istediğin en güzel düş nedir?’ desek, cevabı üç aşağı, beş yukarı bellidir. Kimi uzak ülkelere bir tatilin düşüyle harcar ömrünü, kimi bol para biriktirip, çocuklarına sağlam bir gelecek hazırlamak ister. Kiminin düşleri daha farklıdır, yüreğindeki açığa çıkaramadığı yaşama istekleriyle suskun kalır, kendi düşlerinin gökkuşakları altında susmayı tercih eder.
Böylesi mutlulukları her insan yaşar, ya da yaşamak ister. Bastırılamamış, belki de hayata geçememiş bu düşlerin bir gün gerçek olması, mutluluğun bir şekilde yaşama dönüşmesiyle mümkündür ve her insan kendi adalarını ruhunda gizleyen, oralara kimselerin gitmesini istemediği garip bir yaratıktır.
Üç kişilik bir dünya’nın içinde yaşar insanoğlu. Kendisi, sevdiği ve yaşamak istediği bir diğer kişi. Her insan ruhundaki sevgiliyle sürer ömrünü. Onu kimselere anlatamaz, kimselerin bilmesini istemez ve bu üç kişilik dünya’da ona ayırdığı yerde onunla sık sık buluşur, sevgi dolu bir yolculukla hayatı bölüşür, bu mutluluğun büyüsüyle ömrünü geçirir.
Bir kadın, iki erkek, ya da iki kadın bir erkek. Hep vardır bu hikâyenin içinde. Hep var olacaktır da. Dilindeki sabırsız bekleyişlerle, ruhundaki tanımsız öfkelerle geçmiş bir ömrün karşılığını aradığı anlarda zamansız rastlantılarla avutur gönlünü. Bir insanın bir diğerini sevmesi, birbirini tamamlayan dokunuşlarla bütünleşmez bazen.
Çözüldüğümüz an/ların düşünsel kurgularından deniz martıyı izler ve buzdan tırnaklar geçirir yaşam usumuza. Yapraklarına sığınan bir tırtıl incire sevdasını haykırır. Mabetlerimizden süzülen ışık huzmeleriyle yıldızlar sereriz saçlarımıza ve böylesi anlarda yüreğimize en kutsal sevi tozlarını sürerek yaşamayı isteriz.
Ömür kuşandığımız bir düşün ay teninde yalnızlığımızdır yüreğimizdeki özgür ülke. Aşka giyinip, sevdaya kuşanıp ve sevginin dağlarını tırmanıp en dalgın yerinden koparırız zamanı ve sokuluruz koynuna gecelerin. Yaşama serdiğimiz yataklar nemlidir ve çözülen her zaman ışıkların şifrelendirilmiş dilidir.
Gülüşlerimizin çözümsüz nakışlarında yaşama ilmeklediğimiz kanaviçe sevdalardır yaren sığıntılarımız. Mavi ile yeşilin kesiştiği uzak ufuklarda tavlı bir yalnızlıktır darağacına çektiğimiz. Doğan her günün öncesinde gecelerdir içimizde fırtınalar koparan ve bilge duruşlarımıza yanık sözcüklerimizi süren. Bu umut teknesinde her saat bire/üçe/beşe bölünmelerimiz de bundandır ve yağlı kandillerle sevdayı aramamız, her iç çekişte sayfalarca kanamamız da bu yüzdendir.
Yaşanası bir dünyanın içinde aşk’tır bize yaşama nedenimiz. Sevgidir hayatı insanca paylaşmanın en narin formülü. Ve sevdadır, bir insanı sevmektir, özcesi mutluluğun yıkılamaz bir kalesidir. Asırlardır insanları koynunda saklayan, ruhunda yaşatan bu kutsal büyünün kollarında kalmak her insanın özündeki en doğru söz.
Üç kişilik dünyanızda ebediyete kadar mutlu kalmanız dileğiyle…