- 1381 Okunma
- 9 Yorum
- 7 Beğeni
Ezgi'den kalma bir ıslak hıçkırık
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kolları sabahı kucaklayan güneş gibi selamlarım seni...
Bugün bir kere daha emin oldum saklandığın yüzünün su katılmamış aşkla yıkandığına. İyi geldi sanki güneşle öpüşmek yanaklarına. Ne objektif vermiş dedim perforje gözlüklerin deklanşöre. Neden bilmem bulanık su balığı diyorum bu pozdaki bakışlara. Oltayı yakalayan balık olur mu hiç fikrim yok. Ama hep öyle bakar bana!
Oldum olası korkarım aslında başımı ıslatacak derece aşan sudan! Çok mu boyum kısa, yüzmeyi mi bilmiyorum değil. Bilmem yersiz korkularım var sanırım
Ezgi’den kalma ve bir türlü büyütemediğim!
Sevmekten de korkmam aslında kendimden korktuğum kadar! hınca hınç hatta demir gibi severim. Küçükken çok seyrederdim kalaycıları en kirli kapları en iki yüzlü tencereleri bile göz açıp kapayıncaya taptaze ederlerdi.
Ne zaman öğrendim kalaysız çingene karası taslar bin misli para eder antika diye... işte İlayda bir de!.
En çok ablamın düğününde ağladım ben yalan yere.
Kurtulurken, üstüne üstlük para bile geçiyordu elime!
Ağlarken gülmek zarûretinden çok da tuhaf değildi bana kalsa. Kızılderili ritüelleri daha vahimdi! Ve öğrenmiştim Sude için şimdiden para biriktirmeliydi.
Şimdi bir çocuğun kucağı gibiyim desem yeri içim. Karnı acıkan boş şişelerce susamış. Biliyorum, zâten cesaret de edemem utançla doldurulmuş bir silah gibi kızarır dilim.
Ben Bahar’ı anlatamam oldum olası adece yazabilirim!
Aslında bir şâirden fazla yalancı sayılmam. Ya da bir evin tek çocuğundan fazla sevilmek delisi! Sevmek yalancı edermiş adamı, kendine bile yabancı. Sana yaranmak için ettiğim laflar gelince aklıma...
İşte ben; vaktiyle korkuları ıslanmış ve kuruması hayli
zaman almış, dönme dolap gibi önüne her geleni sevmiş, her rayda bir makası, her garda bir treni devrilmiş yalan makinasıyım.
Köstebekleri iyi tanımayan kimse sevmeyi çözemezmiş. Asma kilitlerde üzüm yetiştirmekmiş sevda; kolları gerdandan muaf özlerken bile... Üzüm rengini cinsinden alsa da tadını sabrı verirmiş. Yürekten yanağa düşmeden pişmezmiş dil.
Kalem yazmayı akıldan değil içindeki deli yangından öğrenir. Sevi yokuşunu tadan her adım az çok teri bilir. Bilmem daha önce dedim mi annem hiç özlemez beni!
Dedim ya ben yüzmeyi de iyi bilirim iki yüzlü korkuların sebebini de... Suyun kandırma kuvvetine de imânım sonsuz! Aslında dile getiremediğim asıl çekince;
su beni kurtarmayı bilir mi ! Sahiplenmeyi mi seçer anaç bir kedi gibi yoksa çabuk sıkılır kırılır mı kuvveti senin gibi!
Boğulurca sevmek benim suçum belki .
Ve özlemeyi öğrenmemiş olmam büyük eksiklik...
Ah annem...
Ve nasırlı tutkuların karanlık kuytularında büyüttüğü ıslak hıçkırık ah sen...
Artık inandım senin etrafı çivili tellerle kapalı bir aşk ağacı ve elleri kınarken kınalı ellerin yangın kiri olduğuna.
Güneşi cebinde mayıs sabahı gibi ve adının uzunluğunca selamlarım seni Ezgi İlaydabahar Sude!
Annem özleyecek kadar bırakmazdı beni!
Hiç!..
ToprağınSesi
.
YORUMLAR
hangi cümleyi kazıyayım hafızama bilemedim; hangisiyle sesleneyim adı gelmeze...
hangisini ben yapayım, hangisini deli bakışlı bir delişmen...
dönüp dolaşıp, dolaşıp dönüp okumalı kendim için...
biraz kızmalı biraz öfkelenmeli biraz ağlamalı.
insan neden unutamaz neden hatırlar buldum artık.
kelimeler gözetliyor herşeyi.
yazıdan sebep ama yazıdan başka ne geldiyse dilime döktüm sözcüklere...sevdiğim bir kıpırtıyla.
varolun emi. hep.