- 543 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kara Kız ve Belalısı (S.Kuyumcu)
Suzan KUYUMCU
Karnı burnunda olan Kara kıza bakacağım derken adeta balkon kuşu oldum
İnsanoğlunun merhametiyle hayata tutunmaya çalışanlardan o sadece bir diğeri. Tepeden bakınca yarım ay şeklinde olan karnıyla, adeta sürükleyerek hareket ettirdiği bedeniyle merhametin tam orta yerine dalış yapan, Kara kız.
O herkese güvenip yaklaşmasa bile önemsendiğini bilir. Kimi kez, onunla aynı odada kalabilir misin, diye sorarım kendime. sanırım cevabım ‘Hayır’ olurdu. Zaten gece gibi simsiyah. Bazen bakışları o kadar haince ki, ürktüğümü söylemem gerek.
Kendisine yapılan yardımları sevinçle kabul ediyor etmesine fakat kimsenin kendisine dokunmasına asla izin vermiyor. Kimseye güvenmiyor Kara Kız. Kendisine sevgi gösterisi yapanları bile sınırının içine kabul etmiyor. Onu böylesi güvensizliğe iten nedenlerin şüphesiz yaşam şartları olduğunu düşünüyor, aslında onu anlamaya çalışıyorum. Bu yüzden ona kızamıyorum bile.
Kızdığım, şikayet ettiğim biri var ama! Kara Kızın belalısı Paşa…
Ona böyle bir isim neden verilmiş, doğrusu hiç anlamıyorum. Belli ki güç gösterisini Paşa’ların gücüyle eşleştirmişler, ne alakaysa….
Bana bırakılmış olsaydı eğer çok daha farklı olurdu. Kendini beğenmiş, ukala tipli, gözü kara; ya benim olacaksın ya kara toprağın, diyen zihniyeti de içinde barındıran bir ismi olurdu, bundan hiç şüpheniz olmasın.
Yalnız bir şeyi itiraf etmeliyim. Bu Paşa, benim oğlum Pati’ye de musallat… Kızgınlığım ona baş edemiyor oluşumdan kaynaklanıyor olabilir mi ki? Pati henüz bir yaşında. Sarışın, iri yapılı, karın ve boyun altı beyaza yakın sarı, gözleri iri ve bal renginde ve oldukça masum… Paşa, onun boyuna posuna bakıp. ‘korkutuyorum’ diye, ne çok böbürleniyor bir bilseniz…
Sanırım Paşa, kendisinden daha genç, yakışıklı ve temiz olan pırıl pırıl delikanlıyı Kara kızından kıskanıyor. Oysa oğlumun o taraklarda pek bezi olmaz fakat gel de bunu Paşa efendiye anlat. Ne zaman karşılaşsalar aşağıda kıyametler kopuyor. Anında bir büyük sürahi suyla balkona koşarak üzerlerine suyu boca ediyorum. Bu yöntemi karşı komşumdan öğrendim, o bu konuda uzman. Böylece hem canlarını yakmıyor hem de benim çömez oğlanı onun elinden kurtarıyorum.
İşte, iri yarı cüssesiyle, gri beyaz karışımı kürküyle ve yeşil gözleriyle bizim sokağın fedaisidir Paşa.
Sokağın maçosu. Kara kızın belalısı…
Karşı apartmandaki orta yaşlı hanım her sabah onları doyurur. Ben de Kara kıza zaman zaman yiyecek götürüyorum. Doğurdu, doğuracak konumda olan karnına her defasında endişeyle bakıyorum.
Nedense bütün doğum olayları beni hala korkutur. Belki de bana çocukluğumdan kalan miras bu, kim bilir? Annesini doğumda gözünün önünde kaybeden bir çocuk, korku dolu anların her doğumla yeniden depreşmesi gibi…
Ve Kara kız birkaç gün ortalıkta görünmedi. Gözlerim balkondan aşağıya bakarak kaygıyla onu arıyordu. Fedaisi Paşa da onunla birlikte yok olmuştu sanki. Karşı binadaki hanımı arayarak Kara kızdan haberi olup olmadığını sordum.
Bir dokun bin ah işit, derler ya; serzenişlerin ardı arkası kesilmedi. Dakikalarca sohbet konumuz Kara kız ve beş yavrusu oldu.
Doğum yapmıştı.
Belalısı Paşa, sevgilisini dublekx olan evin ön bahçesine götürmüş, doğum yapması gereken yeri ona göstermişti. Gündüz olsa kadın şüphesiz izin vermeyecekti. Fakat doğum bu, sancısının ne zaman geleceğini kim bilebilir ki. Kadın sabah kalktığında, kamelyanın altındaki puf minderin üstünde beş yavrusuyla birlikte yatan Kara kızı görünce çığlık atmıştı. Paşa da hemen yan mindere boylu boyunca uzanmış, sözüm ona karısını ve çocuklarını diğer erkek kedilerden korumaya almıştı.
‘Kara kız, daha önce buraya hiç gelmemişti’ diyor kadın. ‘o burayı bilmez ki. Onu buraya Paşa getirmiştir’
Kamelyanın altındaki puf minderin rahatlığını Kara kız nereden bilsin, bilemez elbette. Fakat Paşa bu evin adeta üçüncü ferdiydi. Fedainin her yerden, herkesten haberi vardı. Arsız pişkin haliyle herkese meydan okuması da cabası…
Fakat onda ilginç bulduğum, hatta zaman zaman o yönünü hayranlıkla izlediğim bir tarafı vardı ki, sanırım bu özelliğine dokunmamak ona haksızlık olurdu. Paşa’yla konuşmaya başladığınız an sorduğunuz her soruya yüzünüze bakarak, bulunduğu konumunu bozmayarak, yeşil sürmeli gözlerini gözlerinize dikerek, size cevap vermesiydi. Kurduğunuz cümle ne kadar uzunsa aldığınız cevap da uzuyordu. Nasihat ediyorsanız, kendisini savunan hali doğrusu izlenmesi gereken harika karelerdi. Onu seviyor muyum ne?
Komşu kadın dertliydi.
Başa gelen çekilir, demiş ve onlara rahat etmeleri için güzel bir yuva hazırlamıştı. Kendisi elleyememişti, zaten buna Kara kız da izin vermezdi çünkü onda ‘sınır’ fobisi vardı. Onun belirlediği sınırı geçmememiz gerektiğini çoktan öğrenmiştik. Zaten tıslayarak patisiyle vurarak, sınırın ihlal dilip edilmediğini o ayarlıyordu. Bunun için özel çaba harcamamız gerekmiyordu.
Kara kızı, tam da bu aralar pek çok delikanlı aramaya başladı. Sarışını, esmeri, açık benizlisi, koyu buğday tenlisi…
Paşa tetikte. Kara kız herkese öfkeli.
Evin bir de Sosis isimli kızı var. Sosis’in keyfi haklı olarak kaçıyor. Ne hikmetse Paşa bu kızdan çekiniyor. Sosis onu avludan içeri sokmuyor. Sonraki gözlemlerimden anlıyorum ki, Paşa bütün kızlardan çekiniyor. Onun derdi erkeklerle…
Bir haftadır evde düzen denen bir şey kalmamıştı.. Sosis öfkeli, mutsuz. Çevre pusuda bekleyen erkeklerle dolu. Sosisten korkmasalar hepsi birden kamelyanın altında konaklayacaklar da Allahtan evin kızı dişli. Diğerleri güvenlikleri adına çemberi geniş tutarak pusuda kalmayı tercih ediyorlar. Kara kız kendisine verilen mamanın birazını Paşa için bırakmaya başladı.Çünkü evin kızı Sosis dinlenmeye geçtiği an, Paşa yanına geliyordu. Kara kız yemeğini sadece onunla paylaşıyordu. Ya korkudan, ya sevgiden ya da minnettendi; bunu anlayabilmek oldukça güçtü. Bana en çok güvenmiş gibi geliyordu.
Onun dışındakiler adeta nöbetteler. Biri gidip, diğeri geliyor.
Paşa’nın emrivaki tutumu herkesin düzenini alt üst edecek kadar etkin oldu.
Ev sahibi kadın oldukça dertliydi.
‘Kamelyanın bulunduğu küçük bahçedeki çiçeklerim birer birer kurumaya başladı” diyor.
Erkek kedilerin salgıladıkları asitli idrar çiçekleri kurutmakla kalmıyor çevresine yaydıkları kokuyla da oldukça sıkıntı veriyordu. Mevsim bahardı ve bu bahçe tam da bu günler içindi. Sonunda ev sahibi karı-koca, evine davetsiz gelen misafirlerini otoparka taşıma kararı aldı. Onlara orada küçük bir yuva yapıldı. Pek çok küçük penceresi olan yuva, yavrular için havalandırma görevini üstlenirken yukarıdaki boşluk Kara kızın girip çıkabileceği kapıyı oluşturmuştu.
Bu çözüm komşuma derin bir nefes aldırmıştı. Onların taşınması, mıknatıs görevini üstlenmişçesine diğerlerini de kendileriyle beraber dışarı çekmişti. Artık herkes rahatlamıştı. Sosis, çiçekler, ev sahibi… Üstelik bütün erkekler dışarıda.
Ama o da ne?
Bu sefer otopark yerine dev boylu köpekler doluşmaya başladı. Bunlar da gecenin fedaileri. Daha önce hiç görmediğimiz, sesini duymadığımız bu iri kıyım köpeklerin sesiyle, zamanlı zamansız yerimizden sıçramaya, uykularımızdan uyanmaya başladık.
Komşu kadın huzursuz, ben huzursuz, kısacası Kara kız ve yavrularından haberi olan herkesin huzuru kaçtı. Kadın evin alarmını kurmamaya başladı, zira sık sık penceresini açmak zorundaydı. Köpekler geldikçe üzerlerine su sıkarak onları oradan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Tabii, böylece uykusuz gecelerin perişanlığı da başlamış oluyordu.
“Köpekler, Kara kız ve yavrularına ulaşamaz” diyor komşu kadın, “çünkü yuva dıştan gelen tehlikelere karşı korumalı”
Fakat korkuyor.
“Kara kız, her gece yaşadığı bu korkuya daha ne kadar katlanabilir?” diyor haklı olarak.
Bu anne bir gün korkudan çatlayacak, diye panikliyoruz.
Kara Kız henüz loğusa, diyoruz sözümüzün arasında, korkudan sütü bile kesilebilir…
Ne yapabilirdik?
Düşünmeye başladık. Ve Kara kızı yuvasıyla beraber bizim apartmanın bahçesine taşıma kararı aldık. Onlar artık benim sorumluluğumda olacaktı. Diğerleri görmesin diye kalınca karton kutunun için yerleştirerek bahçemize taşındılar. Eşinin elindeki kocaman eldivenler dikkat çekiciydi. Zira Kara kız zaman zaman,’Ey, sınırımdasın beyim, dikkat et’ dercesine onu tırnaklarıyla uyarıyordu. Ve bu değişim esnasında yavrulardan birinin ölmüş olduğunu gördük.. Muhtemelen annesi diğerlerini emzirirken, üzerine yatarak onu ezmişti. Örtünün altınadaydı. Kara kızın bundan haberi hala yoktu. Oldukça üzgünüz.
Yavruların gözleri yeni yeni açılmaya başladığını küçük pencerelerden bakarak gözlemleyebiliyoruz.
Bu gelişimler iyiydi hastı da…
Bu durum aynı zamanda Kara kızın belalısı Paşa’yı da kapımın önüne davet etmek demekti. Ben daha çok olayın bu tarafındaydım.
Peki benim oğlum Pati’ye ne olacaktı? O güzergah Pati’ye ait olduğu halde Paşa gelip onu orada bile kıstırıyorken…
Zorlu bir uğraşın içinde olacağız, bu bir gerçek.
Bu mücadele Paşayla Pati’nin mi, yoksa benimle onlar arasında mı olacak; bize bunu zaman gösterecek.
Devam edecek.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.