düş ve düşmek üstüne...
İçimizde bin yıllık ayrılık şarkıları var söylenmeyi bekleyen ve ne zaman kanatlansak göğe, başaşağı düşüren.
Şimdi sen bulutların efendisi edasıyla yağıyorsun üstüme. Düştüğümde kaldırmak için, her seferinde düşürmen gerek beni, değil mi?
Ben o şarkıların varlığından çoktan haberdardım aslında. Mantığımı susturup , sağır etmiştim kendimi gerçeklere. Suçluydum katlettiğim gerçekliğin gözünden bakınca.
Kalbime sorsan masum.
Ellerin barut kokuyordu ve ben seviyordum namluya sürülecek mermilerin içini doldurmayı, kahretsin!
‘’Bir namlunun ucuna konmuşum bilmeden
Tetiği çekenin eline öleceğim’’ demiştim ya bir şiirimde, yalan. Biliyordum durduğum yeri.
Tetiği çekeceğinden emin değildim sadece. Yani baştan sona yalandı kurgu.
Doğru olmadığını bildiğin şeyleri dinlemenin ayrı bir zevki vardır sevgili okur! Karşındakinin nereye kadar gideceğini merak edersin. O uçarken sen de havalanırsın onunla birlikte. An’a kaptırırsın kendini. Hoşnutsundur düş aleminde kanat çırpmaktan. Ummadığın bir anda kanatların birbirine dolanıncaya kadar!
Düşüşler çift kişiliktir haliyle.
Yalnız sen bilincindesindir düştüğünün, o uçtuğunu sanmaktadır. Ziyanı yoktur.
Düş alemi, evrenin farklı bir boyutunda yer aldığından, gerçeklikle çarpışması mümkünatsız görünür fakat muhtemeldir.Zaten düş obezlerini bekleyen en büyük tehlike o küçük ihtimalin gerçekleşmeyeceğini düşünerek rahat hareket etmeleridir. Düşlerin sınırlarını zorladığında, kapının açılmasını kollayan pazarlamacılar kadar sinsi ve ısrarcı olabilirler. Hayatına sızmak için iğne deliğinden geçer, sonra hormonlanmış karpuz gibi büyürler, büyürler. Hele yataklarını sevdilerse, hareket alanı bırakmazlar yaşam alanında. Elini sallasan düşüne çarparsın, düşün sana. Bu çarpışmalar iki atomun çarpışması kadar tehlikelidir.Çarpışırlarsa ne mi olur? Füzyon olur mesela. Enerji patlamaları yaşarsın. Güneşin yıllardır yaşadığı öfke krizleriyle salıverdiği enerjiyle başa çıkamaz yanarsın. O, adı üstünde düş olduğundan tuzu kurudur. Her daim kaçacak deliği hazırdır. Ve tekrar hatırlatırım: iğne deliğinden bile geçebilir.
Dikenli tellerle çevrilmeyen sınırları farketmek dikkatli ve şüpheci kişiler için sorun değilken, ‘’su akar yolunu bulur’’ mantığıyla hareket eden rahat karakterdeki insanların rahatının bozulması an meselesidir.
Düşlemenin içindeki ‘’le’’nin firarı yere kapaklanmanızı garanti eder.
Yerle buluşmanız morluğu...
Yanmayı son ve en kötü seçenek olarak aklınızda tutmanızda fayda vardır.
sözün özü şudur:
Siz siz olun; düşünüzü fazla şımartmayın.
YORUMLAR
Ah bu kelimeler, insanı bazen öyle bir çıkmaza sokar ki; Yusuf gibi kuyuda kalmış hissedersiniz kendinizi, bazen de büyük bir sahrada yalnız kalmış develer gibi hangi tepenin ardında etrafında iki palmiye bulunan küçücük su birikintisinden oluşan vaha arar bulursunuz, gördüğünüz sadece serap olsa da bir ümit son dem takatinizi ümitle ayaklarınıza verip koşarsınız, ama nafile, siz yakınlaştıkça uzaklaşan ve nihayetinde kaybolan bir hayalden başka bir şey olmayan görüntüdür sadece.
Hayaller olmasaydı hakikatler olmazdı der bir düşünür. Hatta bu düşünceyi yazınızı okunduktan sonra düşünen düşünür bazen hayal ile hakikati birbirine karıştırır. Rüya ile gerçek arasındaki o ince perdeyi idrak edemeyenlerin başına gelen her sıkıntıyı "Her Leyla'ya bir Mecnun projesi" ile bertaraf ederek, mutsuz insan kalmasın, sevilmeyen ve sevemeyen kalmasın diye gayret eder.
Düşüncenin uzay gibi sonsuzlukta kıvranıp duran uzayan ve kısalan dehlizlerinden geçebilmek için düşleri kullanan insanın hayatın gerçeklerinden oluşan sınırlarını aşabilmek için varoluşundan bugüne aynı metot ve ilkelerle hareket ettiğini, bundan sonra da ebediyen böyle devam edeceğinin farkında olduğunu anlamak ve “düş” lerin ulaşamayacakları hiçbir mekân ve zaman olmadığını bilmek, insanın kendine çizdiği sınırları aşmasına, değişmesine, ulaşamayacağı “şey” lere ulaşmasına da sebep olur.
Bırakın insan hiç olmazsa “düşlesin”
Hiç olmazsa “duş” ile “düş” arasındaki farkı anlayanlar sınır tanımayan aklın kanatlarında yükselsin.
Akıl dolu kelimelerin dizaynı,mana bütünlüğü ve sadeliği muhteşem yazınız sebebiyle kutlarım sayın yazar.
Selam ve saygı benden…
deniz-ce
yalnız başım ağrıyor bu sabah ve idrakim yerlerde srünmekte.
şimdilik sadece teşekkürle yetineyim, kendime gelir gelmez döneyim:)
günaydın erol abi.
Nedense hep şiirler okunuyor galiba.
Oysa paylaştığımız yazılar üvey evlat gibi arkadaşım.
Zaman zaman benzer duyguları yaşamışımdır.
Ama düşümüz de şımarmazsa ne yaparız...
Sevgiler İzmir'den..
deniz-ce
bu ne biçim çelişki anne!
diyerek..)
aslında yönetim bile üvey evlat muamelesi yapıyor yazılara
mesela ilk yorumdan sonraki yorumların bildirimi gelmiyor.
misal siz bu yazdıklarıma cevap verdiniz haberim olmuyor:)
ne yapalım
şımartmaya devam ederek
kendimiz edip kendimiz bularak
severek
el mahkum:))
GÜLÜMSE İZMİR
Aslında ne çok güzelliği kaçırıyoruz arkadaşım.
Umarım düzenleme yapılır.
İyi akşamlar İzmir'den..
iyi de ben şimdi seni bir melek suretinde düşlemesem,nasıl dayanacam kahrına,kaprisine,uçukluğuna...
deniz-ce
bir önceki denemem hiç yorum almamış, insan garip hissediyor kendini
bi dışlanmışlık, ötelenmişlik hissi.
Allah kimseye yaşatmasın!
ben melek sayılırım zaten, o yüzden panik yapma.
bir de ne uçukluğumu gördün?
savrulmalar
deniz-ce
bizim yatacak yerimiz yok.
yaşlı bir adam olduğun için ricanı kırmıycam
da hakket
ne uçukluğumu gördün yav?