*Annesini Kaybetmiş Aşk
hayrettin taylan
" o kendine biliyora, bilindik bir ithaf"
Hafta Sonu Öyküleri-23
Sevginin halkaları yüzünde yüzüyordu. Bir bakışınla dalgalanan tutku denizinde öylece kalmıştım.
-Erzincan’ın viran bağlarına bağrımı yaslamıştım. Ceviz ağacının gölgesinde serinleniyordu sensizliğim. Erzincan dedim ya bana yakın bir aşk şehri diye sevdim. Elazığ’ın meşhur bordo üzümü kadar özüme yakın bir renktin. Bir Çerkes peynirinin tadında aradım seni.
Özel olmalı bu peynir.İçinde senden dimağlar var diye düşledim. Çerkes peyniri yemek için Çerkes pazarına gittim.Yaşlı bir teyzenin tezgahına vardım.
Yaşlı teyze:
-En derin tadın denizini bir dilim peynir belirir. İçin peynir gibi temiz değilse, bu sevdayı göremezsin. Aşk ile peynirin dimağlara teslimi benzerdir.Bak, evladım, peynirin özünde süt vardır. Aşkın özünde sevmek, sadakat, sağlam duruş vardır. Süt ile peynir mayası karışıp peynir oluşur.Zamanla kendi kıvamını oluşturur. Aşk da sevmekle kaderin karışımıdır.Sevdiğin insan karşına tesadüfen çekmez.O , yaratılmadan önce kaderine yazılmış, tanıştığınız yerler aslında bahanedir. O , sana yazılmıştır, sana sunulmuştur. İnsan, kaderi kadar temiz olmalı…
Dedim ki:
-Teyze bu pazarın filozofu musun ?
Yaşlı teyze:
Yarin uzağı , yarim eder insanı. Yarımdan yarim olmaz.Kor etmelisin onu, kordan onu suya çevirmelisin. Suya çevirdiğin alevin dansında susuzluk, sensizlikle kaynaşıp kendine özel yanan bir su yapmalı.Aşk yanan su gibidir, içini dalgalandırarak yakar.
-Ben filozof değilim;ama filizof gibi baktın peynir alırken.Seni de derin tatlara sürükleyen bir iz var.Çerkez değilsin belli.Seni Çerkeş kıyısına getiren öykünün sızısı var .Bu da aşktır.İnsanları bu kadar süreğen yapacak tek şey aşktır.
Dedim ki:
Fermansız z’amansızlıkların s’azında ç’alınıyordu kaderim.Sevmenin kıyısına çekti beni bir güzel. İlk aşkın ilki olmak için şulelerini sundu.
Dedim adım aşk, gözlerim aşk, ruhum aşk, ulaşılmazlığın aynasıyım, adım ,her anım aşk.
Aşktan öte, senden öte, benden de öte bir yerde, bir yardeyim.Bu sahilini sunar mısın.
Dedi ki :
Ruhumda savaşlar çıkarmalısın. İçimdeki binlerce içsel düşmanı öldürmelisin.Ve Çerkez peyniri kadar özel bir tat olmalısın.Çünkü bu peynirin özü, mayası temizdir, özel bir tadı vardır.Ben de sana özel bir aşk tadı olmaya hazırım. Ben de seninle tesadüf olmayan ve kaderimin bu filmini yaşamak isterim.Bu karşılaşma tesadüf değildi. Beni benle tanıştırdın.Uyanmamış bir dünyamı uyandırdın. Aşkla tanıştım.Dahası seni sevdikçe olgunlaştım.Sosyal dünyanın renkliliği huzur verdi.Bilinç kulemde esintilerin oldu.Zekanı, ruhunu, duruşunu, mertliğini, en çok beni çıkarsız severek bana sevmeyi tattırışını sevdim.
Sanırım annesi Çerkez…
Yaşlı teyze:
-Annem de babam da Çerkez. Yirmi yaşına yeni girmiştim.
Bir gün bir adam sevdim. Bir adam sevmekle hayatın başladığını anladım.Birisini sevmek hayatın bütün derslerini veriyor.Onu sevdikçe büyüdüğümü anladım.Meğer ne eksik kalmış yanlarım varmış.
Aşkı ilk kez ama iliklerine kadar yaşadım. Seviyelice, bizceydi. Sıra beni isteme faslı gelmişti. Sevdiğim adam benden yaşça büyüktü ve Çerkez değildi.
Ailesi geldi bize.
Annem:
-Çerkez olmayanlara verecek kızımız yok. Bir de kızım yirmi yaşında sizse 35 yaşındasınız. Hem yaş, hem de bizden değilsiniz. Bizden olmanın şifreleri de yok.Farklı bir kültür, farklı bir karakter,kızım böyle mutlu olamaz.Kaldı ki annesi olarak onu düşündüğümüz kafamda birkaç isim var.
Sevdiğim adam:
-Sevmek, sevmek, sevmek yetmez mi? Kızınızla birbirimizi seviyoruz.Hangi çağdayız.Hala bu Afrikalı kabileler gibi bu kültler neyin ölçüsü? Demek , kafanda hazır ettiğin isimler de var.Kızınız adına yaşıyor, onu yorumsuz yaşamlara teslim ediyorsunuz.Onun algısı, ufku, sevgi derinliği yok mu?
Çerkez olmanız sizi farklı mı kılıyor? Hangi özelliğiniz bizden farklı? İnsani duruşumuzu sorgulamanızda fayda var.İnsan olmanın ölçütleri var.Kariyer, inanç, maddi denklem, sosyal duruş.Kızınızı insanca yaşatmak, ona bütün ömrümü vermek istedim.Birbirimizi severek yaşlanmak istedik.Aynı algılarımız, olgularımız, hayata bakış açımız var.Birbirimizi sevdik, birebirimizi severek eğittik zamanla.
-Artık biz olduk.O ben demek, ben o demek.Aşk, birbirine benzemektir. Biz bunu yaşadık, bu yaşadıklarımızı bir ömür yaşamak için helal olana, doğru olana geldik. Dinimizde böyle bir kural var mı? Üstünlüğün dinsel ölçütü belli değil mi? Irkın, mezhebin, şehirlerin farklılığı insanı üstün kılar mı ki? Güzel olanı dilemek, güzel olana gitmek.Güzellikleri, doğruları yaşamak, yaşatmak varken bu ayrıştırıcı denklemler neyin ölçütü?
-Bir tanıdığınızın kızınızı mutlu edeceği garantisi var mı? Hastalıklı egoları olmadığını, bilinçaltı filtresi kirlenmediğini, içindeki çocuğun aç olmadığını dolayısıyla karakter atlasında çatlak bir kimlik renginde olmadığının garantisi yok.Biz kızınızla karakter, ruh, algı, sosyal zeka, hayata bakışımızı tarttık, benzedik, benzerlerimiz aşk oldu.
*Bizi mutlu eden haritaya şehir olduk.Ben onu ömrüme başkent etmeye geldim.Onunla mutlu , sağlıklı, huzurlu ve sosyalce, kalitelice yaşamaya geldim.
Annem:
-Güzel konuşuyorsun; ancak kitabın bizim gelenekte geçmez dedi. Sevdiğim adam oracıkta bayıldı.Sonra hastaneye kaldırdılar.Görüşmemi yasakladılar.Hatta, bir zaman sonra öldüğünü söylediler. Film gibi şerit şerit ömrümde aktı gitti .Yitik bir kent suskunluğunda bilincim zayıflamıştı.
*Bu olayın üstünden bir yıl geçmişti .Bir toplantıya katılmıştım.Konuşmacı olarak onu görünce, ön sıralarda bayılmıştım.Ben olduğumu görüp benle hastaneye gelmişti.Gözlerimi açtığım ilk aşkım, öldüğünü bildiğim adam elimi tutuyordu.
-Hastaneden beraber çıkıp kaçmıştık. Annemi arayıp annem, artık kızınız öldü, kızınız, öldü dediniz adamla aşka ölmeye gidiyor.
Annem:
-Sütümü helal etmem. Seni evlatlıktan reddediyorum dedi.
Dedim ki:
-O süt helal.Her bebek rızkıyla sevgisiyle beraber doğar. O sütü Yüce Allah verdi.Ben de emdim ,beslendim.Onun sahibi belli, o süt kadar daha helal bir şey olmaz. Helal edilmeyecek bir duruş da değildir.Bir annenin öz görevi onu büyütmek, hayata hazırlamaktır.
-Hak, meselesine gelince. Peki, benle yaşadığın annelik duygusu, insan sevgisi, bebek , çocuk, evlat sevgisi.Bir çocuk bir anneye yüzlerce farklı sevgi verir, kadını eğitir, öğütür bütün duygularını.Seni kamil insan yapan, seni mutlu eden, sana onlarca duygu veren benim hakkım daha çok üstünde var.Her anne –baba bu hakkı çocuğuna vermekle mükelleftir.
-Benim hakkım daha fazla, ben hakkımı helal ediyorum. Ödeştik anne.
Annem susmuştu. Evlenip kızım olduğunda eşimle beraber gittik. Kucağımda bana benzeyen torununu gördü. Kapıyı açtı, öylece kaldı.
Beş damlayı saydım gözlerinden inenler.Annem, babam, eşim, ben ve miniciğim için sanırım inmişti o damlalar.
-Sen küçülmüşsün. Seni kucağımda gördüm. Senin sözlerin aklıma gelmişti.Sana çok benziyor , sensin bu, sen yeniden doğmuşsun dedi.
-Anne ,deyip bebeğimi kucağına verdim.Kokladı, kokladı, bir daha kokladı.Gözlerinden yaşlar aktı.
-İki anne olarak şimdi beni anlarsın.Ne söylersen söyle, bir anne olarak daha rahat anlayacağım.
-Batsın bu gelenekler dedi.Ne kadar yanlış algılar.Ne kadar yanlış…Bütün dünyam, tek evladım sendin.
-Senin mutluğunu yanlış algılar, geleneklerle yaşanmayacağını anlamalıydım.Beyaz gelinlik içinde seni yollamalıydım. Biz geleneksel bağların ağında yetiştirildik.Büyüklerimizin çizdiği yolu doğru bildik.Oysa bu ilim, sanat, kültür, medeniyet çağında herkes kendine çeki düzen vermeliydi.Yenilenerek;ama özüne bağlı olarak. Her anne, evldanın mutlu olmasını ondan çok ister.Oysa, senin de aşık olma, aşkınla yaşlanma, kaliteli bir hayat yaşama hakkın var.Bu hakkı da biz doğuduğumuzu düşünen yanlışçı anneleriz.Kızım yanlış tercih etmez.Sana güvenmeliydim.Dahası, aşık olduğun adamı senden koparmakla seni öldürdüğümü farkına çok sonradan vardım.
-Haklıydı damad…Onu doğurdunuz ;ama onun duyusal,içsel dünyasını siz doğurmadınız. Bu yüzden bu alandaki renkliliğe saygılı olmayı öğrenmeliydim can kızım.
-Şimdi hakkın var üstünde evladım. Oracıkta bayılmıştı. Kendine geldiğinde, hayatımın her karesinde yer alan, sonra bize düğün yaptıran bir anne olmuştu.
-Beyaz gelinliğim, kucağımda can kızımla nikah masasına oturmuştum. Annem, o sıradaydı, gözlerinden damlalar akıyordu.Belli ki içinde tonlarca yanardağ var.Bu manzaraya onu da üzmüştü. Kucağında bebeğiyle gelin giymiş kızını görmek ağır gelmişti. Yüzündeki hüzünleri izliyordum. Benzi sarardı.Gözleri küçüldü. Nefes alışları daraldı.Belli içiyle savaşı kaybediyordu.
-İmzaya attım;ama gözüm canım kadar sevdiğim annemdeydi.İmza töreni bitti.Herkes ayağa kalkıp bizi alkışladı.Yalnız annem kalkamadı.Oraya yığıldı. Yanına koştum.Ellerinden tuttum, gözünden akan yaşları sildim.Annem, can yarım ben geldim, sen yoksun.
-En mutlu günümde neden yoksun? Aç gözlerini…Torunun seni sordu? Batası gelenekler değil, aşk çocuğumuz, torunun seni arıyor, kucağına daha yeni alışmıştı.Nerde tatlı anneanesi? Nerde ? Uyan anne!!! Kızını da öldürerek gitme, bu acıyla bir nasıl yaşarım.
-Orada bayılmıştım. İlaçla günlerce ayakta kalkmıştım.Sonra kızımın adını değiştirdim, biricik annemin ismini verdim.
-Bazen,kader güzel dersler verir, insan çok sonra anlar.
Ah yaşlı teyzem,ah…
Düşlerimin güvertesinde onu düşündüm.Bu öykünün içinde ben varım.Benzer bir masalın denizinde yüzüyor gemim.Gamlara teslim etmemek için sabrı öğrendim.
-Vazgeçilmez yaptım onu.Onu vazgeçilmez yapınca daha sağlam kalıyorum onu severken.
A’yazların içerisinde onun sıcaklığına sığınıyorum.Sevmek sözcüğü onun beni seviyorum demesiyle yeniden tanımlanıyor.Herkesin sevmek sözcüğü farklı tanımlanır.
-Herkes başka sever,her insan bir dünya;ama benim dünyam.O benim yarım Çerkezim, yarim sevdam.
Bu sevgi denizimizin görünmeyen bam teline teslim etti.İçi dolu bohemlerde sakladı beni.
Fildişi kulemde saklı kalmış güzel düşlerin sıratını sundu
Hudutlarını çizdi sevdamın. Ondan gelen sevgi haberini umutla beklediğimi hücrelerime
şifreledim.
Yüreğini bana sakladı. Saklıca o yüreğin içinde büyüdüm.Onunla mutluyuz yazısına şifreleniyor hayalim, hayatımın şifresi.
Şimdi yalpalayan yalnızlığımın kodları arasında bilinen bir gerçek var.Seni sevdikçe daha çok öğrendiğimi. Elimdeki Çerkez peyniri yemek için sabah olmasını bekledim.
-Güzel bir kahvaltı, yanında Çerkez pazarında aldığım ve ilk kez yiyeceğimiz şeyler …Hayal büyüdükçe ben küçülüyordum.
Mecalsiz kalan gözlerim uyumak için gecenin bitmesini bekliyordu. Uyudum sandım, rüyalar arası geçişlerdeydim.
-Rüyamda nerden çıktıysam sizin balkona çıkmışım.Bana yaptığın kurabiyeleri gizlice getirdin.Çayı tam masaya koyacağın sırada, heyecandan ellerimiz birbirimize değdi, çay bardağı yere düştü.Bu sesi duyan annen geldi. Biz meşhur gülüşmelerimizi yapıyorduk, annen kızmak için gülüşmelerimizi bitirmemizi bekliyor gibiydi.
-Annen:
-Kızım bu ne hal, kim bu adam?
Sen:
-Bu adam, değil, bu sevdiğim, eridiğim,ömrümü vereceğim aşkım. Ona sığınabilmeliyim diye çağırdım.Nasıl geldi ben de bilmiyorum ;ama balkondayım dedi , kurabiyelerimi al gel dedi.
Annen:
-Nefes alamaz hale geldin mi demek? Annene rağmen mi rüzgâra karşı yelkenleri açtın?
Sen:
-Yok annemin rüzgarı yanımda, ruhumda, ömrümde, onun rüzgarı diğer rüzgarı denkeler.Bir anne kızının mutluluğuna rüzgardır.Asıl onu huzur denizinde kurur , kollar.Kendi elleriyle onu aşk denizine bırakır.Ki kızın hiçbir zaman seni üzmedi.Bu aşk tercihinde seni üzmeyecek.Bu benim hayatım, huzurum, ruhum, sevme dünyam.Beni doğurmakla her duygumu doğurdun anlamına gelmez?
-Evet, kafana uymayan denklemlerimiz olabilir. Ben onu sevince eksik yanımı hissettim.İşin içinde kandırılmış yok.Ben bu adamı sevdim. Ama onu bütünleriyle sevdim. Zekiliğini, sosyalliğini, duruşunu, mertliğini, bana karşı dürüstlüğün, özetle içimdeki fabrikanın ürettiği bir adam bu.Hayalimin istediği fabrikasyon ürünüdür bu.İstediğim, hayal ettiğim bu gerçeğe alışmalısın anne.Aşkıma, hoş geldin demelisin artık.
Annen:
-Demek , şairin, aydının, ruhunun emekçisi bu…Sahi, benim kızım yanılmaz biliyorum.Onun meleksi, saf , temiz ruhunun karşısına o kadar temiz bir dünya çıkmalıydı zaten.
-Evet, kızımın aşkısı hoş geldin.
Annenin bu sözleriyle meşhur gülüşmemizi yapmıştık.
Kızımın aşkısı sözüne çok gülmüştük.
Bizli fırtınalar bu aşk denizini tümler, paklardı. Deniz bizimse boğulma tehlikesi olmazdı, sadece yalnızlığımızı ıslatan sular içinde kurulanmaya vakit ayırmalıydık.Bu güzel rüyanın sabahında kahvaltımı yapmak için hazırlık yaptım.
-Sen varsın, yatağındasın hani sana sürpriz yapıyorum diye hazırlık yaptım.
İki bardak da koydum. Masa da masaydı hani.Kuş sütü yerine sen eksiktin.
O güzel tebessüm olmalı, çayıma tat katmalı dedim kendi kendime.
Cesaretinle artık kendi ayaklarınla bana gelmelisin.Ben , bu adamı seviyorsam onunla yaşamaya, yaşlanmaya adım atmalıyım.
Tebessümün beni güzel anlara teslim etmeliydi.Çayımı senin o narin ellerin karıştırmalı.
Şeker yerine ben orada erimeliydim.Çay arası masumluğu aşan öpücüklerime teslim bayrağı çekmeliydin.
Ruhun ruhumla içe halkalar gibi akmalı.Hasretimiz en güzel peynir t’adında güzelliğine tümlenmeliydi.
Engin bir deniz gibi sözlerin berrak anlara taşımalıydı.Yüzünde yüzen güleç yarınlarımı taşımalıydı sevda salımız.
-Kalbimdeki buhurlar yaryüzüne çıkıp aşk yağmuru olarak ilk buluşmamamızda yağmalıydı artık.Hayalleden gerçeğe, gerçekten bir ömre doğru sevi doğrumuzu çizme vakti gelmiş gibiydi.
Bunları düşünürken kapımın zili çaldı.Elinde bir paket vardı.Ve sen geliyordun.Bu geliş çok gelişin özetiydi.Film gibiydin.Şerit şerit sevdamızı oynuyordun.
-Kapının ziline bastım, sana bir terlik hazırladım. Kapıdan içeri girdin.
Evet, hoş gelmişliğe hoş geldin dedim.
-Hoş bulmuşken geleyim dedim hoş gelişlere..
Vay….vay…şairi susturan şeyler bunlar.
-Susuz , sensiz, bensiz kalmış bir coğrafya gibiydik.Ve yeni kıtamıza artık birliktelik yağmurları yağmalıydı.
-Kendi ayaklarınla gelmiştin. Bu geliş çok geliş… Hoştan gelişti.
-Beyaz güllerinle geldin ömrü baharıma.
Bu sevdaya düşen gönül sancıları bitti.Şimdi tüm rağmenlere rağmen seninle güzel bir gelecek kurma eleğinden geçtim.
-İnsan kaliteli yaşamayı, kaliteli bir aşkla yakalar.Bilinçli,algıları açık, ufuk denizi olan, sağlam bir duruşu olan ve doğruluğu, güzelliği, iyiliği, yarınları iyi bilen, iyi yaşatan,
deli yüreği, deli yüreğinle paydaş olan dünyanın ucuna geldim.Dünyanın bir ucu sen, bir ucu hayalden de öte bir yerde ben.
*Seni vazgeçilmezimsin,şule şule yanıyor sevda çıram. Her yanım seninle aydınlık, yarın bize yar elbisesini giydirmişti.Biz güzel yarınların şıklarıyız.
Çoktan seçmeli bu hayatın a)şık(ı) kıyız.Bütün şıkları yaktık bu sevda için.