- 1237 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Empati üstüne iki kurgu
Empati sözcüğünü hiç sevmem, nedenini de bilmem. Sanki bana yapmacık bir duygu, sonradan empoze edilmeye çalışılan bir kuram gibi gelir. Önce iki tane tasarladığım kurgu ekliyorum. Üzerinden tartışabilinir.
1.
Benim gördüğümü o adamın da gördüğünü gördüm.
Mutfak masasına yan oturmuş, bir kolu üstüne yaslanmış, iki metre ötesinde genç bir kadın. Sevilebilecek ama artık sevgilisi olmayan, mutfak dolabının üst gözünden bir kutu içindeki paralarını almaya çalışıyor.
Onun gördüğünü bende görüyorumdum, kadının arkasından elbise yukarı sıyrılırken gördüğü o eskisi gibi değildi, sanki nefis bir yiyecekti şimdi. (Ey okuyucu düşündüğün gibi değil)
Elbise tarafından örtülen şey, şimdi sanki başka birisininmiş gibiydi. Bir zamanlar kendi ellerine ait olan… Bunu bir süreliğine unuttu, mistik bir içgüdüyle yeniden o şeye dokundu…
Sevilebilecek bir şey, şimdi sevgilisi olmuştu tekrar aynı yerde.
Onun gördüğünü ben de görmüş olabilir miydim!
2.
Boş bir sinema, beyaz perdede bir ışık. Yalnız bir kadın orta sıralarda, arkasında (sağında ve solunda) filmi fısıldayan iki kişi. İki erkek.
Beyaz perdeye henüz yansımayan filmi sırasıyla kadına anlatıyorlar. Anlatma dediğim, olmayan bir filmi resmen gösteriyorlar, ama resimsiz. Öyle dolambaç sözcüklerle de değil! Seçilmiş sözcüklerle nasıl olması gerektiğini dayatarak.
Evet kolay değil bir kadının, yalnız başına bir sinemaya gitmesi. Henüz olmayan bir filmi dinlemeye katlanması. Ve devamında… iki adam nefes nefese filmi bitiriyorlar…
Böyle saçmasapan iki kurgu var diyelim. Biz böyle bir an’da nasıl bir empati yapabiliriz ki, yazılı anlatım bile olsa bu, o kişilerin yerine nasıl kendimizi koyup, herhangi bir yargıya nasıl varabiliriz. Şiirler de böyledir biraz, öyküler, hayat hikayeleri… onlarla empati mi? asla ve asla olamaz, en azından bana göre.