- 1240 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
suskunluğumda çığlıklarım
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yastığına başını koydu.
Ne yapacağını bilmez bir halde öylece bekliyordu.
Uyumak için gözlerini kapattı. Hiç uykusu yoktu. Belki faydası olur diye biraz daha sıktı. Gözlerinin acıdığını hissetti. Vazgeçti. Zorla güzellik olmayacağı gibi, zorla uyku da olmazdı. Kendi haline bırakmaya karar verdi. Elbet göz kapakları koskoca bir günün ağırlığına dayanamayacak ve bir süre sonra kendiliğinden kapanacaktı.
Odanın perdelerini çekmemişti henüz. Gece yarısını çoktan geçmişti zaten.Karşı binanın ışıkları niyeyse bu akşam daha erken sönmüştü. İnce tülün arkasından ay kocaman bir top gibi odanın içini aydınlatıyor, sokak lambasının sarı ışığı da ona eşlik ediyordu. Gözleri i duvarındaki kalın ve ahşap çerçeveli tabloya takıldı. Kız kulesi Marmara’nın tam ortasında öylece duruyordu. Önce aklına başka şeylere odaklamaya çalıştı. Denizin ne kadar mavi hatta yer yer yeşil ve siyah olduğunu fark etti. Gökyüzü mavinin bütün tonlarına hakimdi. Arada yağmur bulutları olsa da bu iyiye işaretti. En azından bulutlar kendini yenileyecek hafiflemenin mutluluğunu yaşayacaktı.
Martıların çığlıklarını duyar gibi oldu. Martılar; simit dilenmek için adeta yalvaran o insanın kulaklarını tırmalayan gökyüzünün nefersiz askerleriydi. Gözü yeniden kız kulesine takıldı. Öylece duruyordu. Özlediğini bekler gibi. " Benim gibi" diye geçirdi içinden. Tıpkı benim gibi her an, her saniye gelmesi için bekliyor. Belki de martılardan bir medet umuyordu. Belki bunun için martıların acı çığlıkları hiç bitmiyordu. Acaba benim gibi uykusuz kaç gecesi olmuştu? Yağmurda ıslanmış mıydı? Rüzgara kendini bırakıp hiç bilmediği mecralara götürmesi için sessiz kalmış mıydı?
Benim gibi çok sevilip, ilgiden sarhoş olup, sevmenin en güzel yanını görüp; sonra, evet apansız birden bire ilgisiz bırakılmış mıydı?
Ya da ağladığında; gözleri yaş’ın tuzlu suyundan yanmış mıydı? Göz çukurları acımış mıydı? Yaşlar yüzünü yakıp çizgilerini katledercesine geçmiş miydi? Sanmam. Benim uykusuzluğum da sevgim de gözyaşım da hep onu beklemekle geçti. Alışık olduğum ilgiyi göremediğim zaman susuz kalmış narin bir gelincik gibi bir anda kırılıp bir anda renklerim soluyor benim. Ayna gibi bin parçaya bölünüyorum. Sonra da o her bir parçamı bir araya getiremiyorum. Kederlenip bir okyanusta fersah fersah boğulabiliyorum. Yalnızlığım kendi içinde; benden niçin, benim ihtiyacım olan cümleleri; bana bir buket çiçek gibi sunmuyor, diye içim içimi yiyor. Evet üzgün bir kambur biniyor sırtıma. Yaslı bir kağnı geçiyor üzerimden. Tufanlara yeniliyorum. Yağışsız bir toprak gibi kuruyorum an be an...
Ona söyleyemiyorum. Anlasın istiyorum. Anlasın ve çok sevsin beni. Eskiden olduğu gibi. Benimle zaman geçirmek için ettiği firarlar gibi aniden çıkıp gelsin. Beklediğimi bilip, çıkıp gelsin. Özlesin çıkıp gelsin. Önceki gibi. Oysa şimdi o arkadaşlarıyla mutlu. Onlarla zamanının çoğunu geçiriyor. Eskiden benimle daha çok zaman geçirirdi. Arkadaşları o zaman neredeydi? Beni hiç düşünmüyor. Değer vermez oldu.İlgisiz bıraktı. Oysa ben ilgi yumağı içinde sevilmeye alışkınım... Sevildikçe çoğalıp büyüdüğümü çok iyi bilir. Bana harcadığı vakit artık çok az. Benden kaçıyor gibi. Sanki bir yabancıya mecburen " merhaba" ya da" iyi akşamlar" der gibi. Bu beni derinden yaralıyor. Alnımın çatısı ve şakaklarım ağrıyor.Ağlamaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Oysa ne çok severdi beni. Çok severdi işte. Ben onun canıydım. Sevdiğiydim. Herşeyiydim...Ne oldu da her şey bir anda değişti?
Kendimi çaresiz bir kafeste hissediyorum. Kanatlarımı açamıyorum o olmadığı zaman. Dar da olsa kafesimde uçamıyorum. Nefes alamıyorum. Alamıyorum. Alamıyorum... Benim varlığımdan mı rahatsız oluyor yoksa? Ben ölürsem belki her şey yoluna girer. Mutlu olur o zaman. Kim bilir. Belki bu gece ölürüm. Son bulur acılarım...
YORUMLAR
lakin ölümün kurtuluş olmadığını hepimiz biliyoruz...
cümlelerinizde hayli karamsar gördüm kaleminizi,kendinizi anlatırken bütün içtenliğinizle belli oluyor...bence ne olursa olsun yaşama tutunun..yaşam sabır ve mücadeledir...
deneme havasında şu yazdığınız yazının dili bence çok iyi..yalın ve açık bir dil...
bu aslında kaleminizin iyi olduğunun bir işereti...demek ki öykü dilinde daha iyisiniz..çünkü
anlatığınız konu genellikle çok ayrıntılı oluyor bu da deneme yada öykü dilini geliştiriyor haliyle...
şiir çok ayrıntılı bir konu olamaz mı?elbette olabilir...yazı türlerinin içinde en zor olanı da şiirdir..
bazen yüz yıllık bir yaşamı adam bir dize ile anlatıyor...
sonu mutlu biten hikaye varmıdır acaba?vardır ama bizim tercihimiz mutlu son olmuyor...
belkide yaşananlar buna karar veriyor...yazdıklarımız kendi aynamız....
bence bir yazar her ruh haliyetini anlatabilmeli...sadece kendini değil,bir toplumu ve tanımadığı bir bireyin aynası da olabilmelidir..
en hüzünlü halimizde bile tebbessümü dile getirebilmeliyiz.zaten bunu başarabiliyorsak yazı da demek ki olgunlaşmışızdır.
kaleminize ve yüreğinize sağlık...