- 2389 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ALLAHUEKBER'de MUHTEŞEM ÜRPERTİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ALLAHUEKBER’de MUHTEŞEM ÜRPERTİ
Ülkemin her yöresini gezmiş ve doğal yaşamı içine sindirebilmiş biri olmak, belki de benim en büyük şansım ve ibadetim olsa gerek.
Doğayı yaşamak, onun ekolojik yapısını gözlemlemek, milyonlarca canlıyı ve milyonlarca bitkiyi bir birini tamamlarken görüp, onlarla otu , ağacı, dağı, kayayı, rüzgarı, fırtınayı, akarsuyu, gölü, batağı , çatağı paylaşmak, aynı havayı solumak , yaratanın kabulü ve ululuğu konusunda hiç tereddüt e yer bırakmıyor.
Sarıkamış’ ın ve onun sırtını dayadığı tabiat harikası Allahuekber Dağları’nın , ben de büyük bir önemi vardır. 90.000 Vatan evladını, kınalı kuzuyu gömdüğümüz , Enver Paşanın hatası olan harekatta, Sarıkamış’ a girmeye muvaffak olan ve Rus’ lara esir düşerek Ermenilere teslim edilen , Erzincan’ın müdafaasında yararlıklar sağlayan , Yüzbaşı Osman Tuna ‘ yı anmadan geçemem. Osman Bey , annemin , babasını Erzincan depreminde kaybettikten sonra , anneannemin evlendiği , üvey babasıdır. Çocukken onun ağzından merakla dinlediğim savaş hikayeleri, Ermenilerin yaptığı katliamlar, zulümler, açlıktan at pisliklerindeki arpaları yemeleri ve Erzincan savunulurken soba boruları ile ve maketlerle yaptığı sahte tesislerle Rus Ordusunu duraklatarak oyalamaları, benim ona defalarca anlattırdığım savaş hikayeleriydi. Allah, bu kahraman Atatürkçü subaya rahmet eylesin.
O seneler, can arkadaşım Yüzbaşı Abdurrahman Sarıkamış’a görevli olduğu için , kısa iznimizi Allahuekber Dağlarına çadır kurarak geçirmeye karar vermiştik . Sırtımızda çantalarımız, bol miktarda erzak, tırmanma halatları, uyku tulumları ile iki kafadar Allahuekber eteklerinden başladığımız yürüyüşü, yaklaşık 10 kilometre sonra bitirip , henüz karları erimemiş bölgeden biraz aşağıda kampımızı kurmuş, ateşimizi yakmıştık. İlk gece çok soğuk geçmişti. Ateşin başında , Mayıs ayı olmasına rağmen adeta donmuş , uyku tulumları içinde sohbet etmiştik.
Yanımızda ,uzun yıllardır tanıdığım Alman kurdu Pele de vardı. Abdurrahman’ ın çok iyi eğittiği , birinci kan kurt köpeği çok hırçın ve sert bir karaktere sahipti. Kendisini sevdirmez, oyun oynamak isterse sadece sahibini tercih eder ve diğer köpekleri yanına yaklaştırmazdı. Yine de benim dişi puanterim Kontes’ e kur yapmış ve beni kayınpeder bilmiş olması nedeniyle, söylediklerimi biraz dikkate alırdı sanırım.
O soğuk gecede, çam kütüklerinin harlı alevlerine en çok yakışan , uzun sopalara taktığımız cızır cızır cızıldayan sucuk ve kenarda kızarttığımız köy ekmeği olmalıydı. Çayı da, odun ateşinde yeni demlemiş , üzerine gençlik hikayelerinden , arkadaşlardan, kızlardan kahkahalarla dolu bir konfeti dizmiştik. Yurdumun topraklarında son rahat kamp yapmaların, o günler olduğunu , kendi dağlarımızda, 90.000 şehit verdiğimiz dağlarda, değil ateş yakmak, sucuk kızartmanın, çadır kurmanın bile en son emniyetli günler olduğunu nereden bilebilirdik ki?
Sabah, pantolonunu tulumun içine sokmayı unutan Abdurrahman’ ın kendine ettiği kızgın küfürlerle uyandım. Bizim oğlan yün donuyla kalakalmıştı. Oysa yeni doğan güneşin altında bu zamanda koşmak, çam ormanının reçine kokusunu içimize çekerek, daldan dala atlayan sincapları kovalamalıydık. Çocuk olmalı, unutmamamız gereken o saf ruha geri dönmeliydik.
Ateşi biraz harlayarak iki kazık arasına gerdiğimiz , donmuş pantolonu ısıtalım derken, durmadan gülen bizler, paçanın yanmış olduğunun bile farkına varmamıştık. Yanan kumaşın kokusu ile irkilmiştik. Hadi bakalım biraz da paça için güldük. Ciddi suratlı Pele, başını sağa sola sallayarak, değil gülmek “ Ne var da gülüyorsunuz? İki koca adam pantolonu da yaktınız “ gibisinden gözleri ile bizi azarlıyordu.
Abdurrahman, bir paçası yanık pantolonun diğer paçasını da keserek, yeni bir kıyafet yaratmıştı kendine. Önce daha yükseğe doğru sıkı bir koşu yaptık . Kar sularının eriyip aktığı çataklardan eğilerek ağzımızı dayayıp sular içtik , yüzümüzü, gövdemizi yıkadık. Güneş biraz daha yükselmişti. Kırmadan getirebildiğimiz köy yumurtalarını ,kayısı yumuşaklığında haşlayıp, beş yumurta ona beş yumurta bana olarak tabağa kırıp, üzerine halis zeytin yağı, limon , acı pul biber atarak , ekmeğimizi banıp yemeği hayal ediyorduk ki, Pele’ nin yanımızda olmadığını fark ederek ayıldık.
“Pele, Pele, neredesin oğlum?”
Pele’den cevap yok. Nereye gidebilir? Bulunduğumuz yer ormanın altındaki düz alan ve fazla ağaç da yok üstelik. Bir çukura filan mı düştü diye, Abdurrahman çok telaşlanmıştı.
“Yahu Abduş, ayı olsa sesini duyardık. Yılan sokmuş olabilir mi? Pele, Pele, Pele”
“Dikkatli ol. Sanki bu sessizlik tehlikeye işaret ediyor. Pele, sesimi duyup da gelmemezlik etmez asla.”
Tabancamın namlu ağzında mermi var. Emniyeti de açıyorum. Sol tarafımda 22 santimlik namlusuyla M1 İmperyal özel Amerikan komando bıçağım sallanıyor. Kınına elimle yakaladığım engerek yılanının derisi geçirilmiş. Üstelik çift ağzı ustura gibi bileyli.
Neden hiç ses duymadık? Pele bizden fazla uzaklaşmazdı. Hemen geldiğimiz dağ yönüne dönüyorum. Yemyeşil çayırın ortasında genişliği 10 metre kadar olan 2 metre yükseklikte yeşil bir çalı yığını var. Oranın arkasına bakmak için koşuyorum.
Önce Pele’ nin bacaklarının arkasına sıkışmış kuyruğunu görüyor ve seviniyorum. Ama hayvan ne onu çağırmama , ne de ıslıklarıma cevap veriyor. İçi saman doldurulup, cam gözler takılmış ölü bir post gibi sabit durmakta.
“Neredesin be oğlum? Korkuttun bizi”
Pele’nin arkasından yaklaşıyorum. Aman Tanrım, bir metre önünde , sağ pençesini kaldırmış, dişleri olduğu gibi dışarıda , yay gibi zıplamaya hazır , kulaklarının ucu taranmış gibi duran siyah tüyleriyle ,iri bir karakulak (vaşak) köpeği hipnotize etmiş. Ben köpekten iki metre daha gerideyim.
Sol elim bıçağımın kabzasında , sağ elim tabancamda ama donmuş vaziyette ve bu ihtişamlı hayvanın dişlerinin beni parçalayıp, parçalayamayacağını düşünüyorum. Sol elimin baş parmağı ile bıçağın emniyet düğmesini açmayı düşünüyorum. Parmaklarım beynimin verdiği emri dinlemiyor. Aynı Pele gibi donup kalıyorum. Acaba bir sıçrayışta üç metreyi geçerse ve beni gırtlağımdan ısırırsa , bıçağımı saplayabilir miyim? Bu hayvanların ,koca bir öküzü, atı avladıklarını aklımdan geçiriyorum. Nereden çıktı şimdi bu?
Bu ne güzel bir kedi. Neredeyse Pele kadar iri ve kalın kolları var. Sağ pençeden beş adet tırnak yeni bilenmiş usturalar gibi fırlamış. Ne geriye çekilebiliyorum, ne de kıpırdamam mümkün oluyor. Kavga eden erkek kedilerin çıkarttığı o boğuk hırıltıya benzer , sanki konuşup bana küfredercesine tıslayan sesini asla unutamam .
“Ne işiniz var ulan bu dağda? Buraya da mı pisleyecek, burayı da mı yok edecek sini?” der gibi.
Bu harekatta , bu kediler, kurtlar, şehitlerimizin cenazelerini parçalamış mıdır? Neler düşünüyorum. Hayır ,hayır öyle olmamıştır. Ne yapacaksam hemen yapmalıyım. Yoksa beni parçalayacağı kesin.
Eyvah, havada duran pençesini indirdi ve arka ayaklar üzerinde yaylanmaya hazır. Birden bir silah sesi ortalığı çınlatıyor. Abdurrahman, benim arkamdan havaya ateş ederek Vaşak’ı ürkütüyor.
Güzel kedi , süratle koşarak ormana dalıyor. Kuyruğu kesik gibi yarım ve dik. Arkasından efelenip havlamaya başlayan Pele’ye ise cevabı Abdurrahman yapıştırıyor.
“ Hadi .iktir lan, süs köpeği”
Sucuk gibi terlemişim. Belki ölmezdim ama o pençeler suratımda korkunç izler açabilirdi. Bu gün, o bitmek bilmeyen bir dakikayı anlatırken, sadece onun güzelliğini düşünmek istiyorum.
“Şey , yani biraz korktunuz mu?”
“Evet, korktum. Hem de çok korktum.”
“Peki, siz olsaydınız korkmaz mıydınız?”
E.Yaşar Ovalı 03.05.2013
YORUMLAR
Sevgili Eyüp.
Önce kurdelayı kutlayayım..Tebrikler
Ben senin yazılarında en çok tasvirlere bayılıyorum. Olayı o kadar güzel, ortamı o kadar muazzam anlatıyorsun ki kendimi direkt o olayda ve o mekanda hissediyorum. İşyte buna da ustalık denir.
Yazının sonundaki soruya gelince. Hemen belirteyim ben de kedigiller familyasından tüm hayvanlara hastayımdır..Favorim Bengal Kaplanıdır. Lakin tabii ki onu Türkiye'de görmek mümkün değil. Bir vaşağı da koca Türkiye'de kaç kişi görmüştür ki zaten.. Ben olsam ne yapardım? Her halde donup kalırdım. Bu korkudan mı olurdu, hayranlıktan mı olurdu bilmem ama sanırım her iki sebepten de donup kalırdım.
Çok çok güzeldi. Ellerine sağlık.
Selam ve sevgilerimle.
kukurikuu
Sen sayfamda yoksan, bir şey ler eksik gidiyor, yorumlar tam olmuyor , yazar yazdığının tadına varamıyor.
Güzel yorumun ve temennin için çok teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Not:Kemnur da tekrar aramıza dönse diye dua ediyorum. Allah tez elden şifasını versin.
sami biberoğulları
Kemal bir gözünü kaybetmiş maalesef ve de oksijen tüpü ile sürdürüyormuş hayatını. O bakımdan uzun soluklu yazılar yazmıyor artık.
Onun için ben de dua ediyorum.İnşallah tez zamanda Rabbim şifasını verir.
Korkmak mı ? Ben mi ? peahh sanmıyorum :)
Güzel anlatımdı
İçine çekip, sarıp sarmaladı
EyvaAllah
kukurikuu
Demek ben olsam korkmazdım diyorsunuz ha ?
Ah o keskin pençeleri yakınınızda hissedip, koca dişleri boynunuzu ısırırken hayal edip de hala korkmam derseniz valla cesaretinize şapka çıkartabilirim.
Yorumunuz ve iltifatınız için çok teşekkür eder, saygılar sunarım.
korkudan bayılırdım....
şansınız varmış...
su gibiydi..kelimeler akıp gitti...
güne gelişi için tebrik ediyorum..
tebrikler...
kukurikuu
Bir insan ile , bir vaşak çok düşük olasılıkla koca ormanda karşı karşıya gelebilirler. Sanıyorum Pele çalı içindeki kokuyu alıp ,Vaşak'ı dışarı çıkartmıştı.
Korktum ama onu doğada görüp , o bir dakikayı yaşamak, bana şimdi gülümsediğim bir huzur veriyor.
Bir de bu hayvanları bilinçsizce avlama salar , orman doğal halinde kalabilse ne iyi olacak.
Yorumunuz için çok teşekkür eder ,saygılar sunarım
Yazınızı okumaya dün başlamıştım, ama bitiremeden kalkmak zorunda kalmıştım. Nasip bugüne imiş.
Tabiatı severim, ama keşke böyle tehlikeleri olmasa.... Hiç vaşak görmedim, yine de "Yılan mı, vaşak mı?" deseler, kesinlikle "Vaşak!" derim.
Yazınızı okurken, o dağlardaki ihtişamı adeta gözlerimin önünde canlandırdım; tasvirler öylesine canlı idi. Tebrik ederim.
Selâm ile.
kukurikuu
Gerçekten yurdumuzda o kadar güzel ve doğal yerler var ki, insan kendi cinsinden bir zarar gelmese de doyasıya dolaşabilse.
Yorum ve iltifatınıza çok teşekkür eder saygılar sunarım.
Aktarımınız harikaydı, korkmamak mümkün değil sanırım. sahi korkmayan bir çıkarmıydı?
Tebrikler.
kukurikuu
İnanın oldukça korkusuz biri sayılırım.
O muhteşem kedi sanki beni büyüleyip dondurmuş, parmağımı oynatamaz hale getirmişti.
Yorumunuza teşekkür eder saygılar sunarım