- 1214 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Geceyi Getiren
Biliyor musun, birbirimizden çok farklıyız biz. Daha doğrusu farklı olan ben’im... Genel geçere uymuyor tepkilerim. Çok gerilerde kalmış bir zaman parçacığına hapsolmuşum sanki. Doğrularım, yanlışlarım o zamanın anlayışına göre biçimlenmiş. Övünme falan sanma sakın! Aksine bir yergi bu!
Mesela az önce patlattığın o kahkaha var ya, ondan yola çıkalım istersen. Ben onun içinde saklı hiçbir şeyi gülünç bulmadım, bulacak kadar hafife alamadım daha doğrusu. Bu yüzden öyle afalladım sen gülerken. Bilgece bir bakış buldum çünkü bunda. Senli benli cümlelerimin önünü ilikledim hemen. Birkaç adım geriye gittim.
Sen bu ani değişimi farklı bir şeye yordun. Kahkahanı ayıpladığımı sandın… Oysa hayran olmuştum aksine, büyülenmiştim. O kızla alay etmiyordun aslında öyle gülerken. Sadece sevimli gelmişti bir yanı. Örtüsüz, fazla dürüst bulmuştun belki. Bir kıza yakışmayacak o ağır küfürlerde benim bulduğum o toplumsal tabloyu görmüyordun sen. Gencecik bir kızın sokak ortasında avaz avaz aşkını haykırması ve âşık olduğu erkeğin ilgilendiği o kıza ağza alınmayacak hakaretler yağdırması koca bir uçurum açılmasına yol açmıyordu o sahneyle aranda. Senin dünyan benimki gibi öte tarafta kalmıyordu birden… O kızı da kapsıyordu caddelerin. Bu yüzden gülebiliyordun böyle, benim dehşet nazarları fırlattığım aynı görüntüye. Benim gibi sorgulamıyordun çünkü: Bu kız neden böyle?.. Neden sarhoş olacak kadar içmiş günün ortasında?.. Hiç utanmıyor mu bu hallere düşürmekten kendini?
Dedim ya, sen tüm bu gereksiz ayrıntıları yok ediyordun o bilgece bakışla. Zaten gülünç olanı ayırt edebilmenin en baş koşulu da bu değil miydi? Çok yakından bakmayacaktın sahneye… Mesela nefesini hissetmeyecektin kızın. Canlı kanlı bir insan, acı çeken bir ruh olduğunu hatırlatacak o temasa asla girmeyecek, fiziksel olarak çok yakınında da olsan ruhen metrelerce ötelere fırlatacaktın kendini. Yoksa böyle hoşgörüyle bakamaz, kahkahalar atamazdın ona… Benim gibi deler geçerdin onu gözlerinle, çırılçıplak hissettirene dek.
İşte bu yüzden iyi ki yanımdaymışsın o kız buradan geçerken. Yoksa kahkahalarının yerine benim fal taşı olmuş gözlerimde seyretmek zorunda kalırdı, yalpalarken kendini. Ayaklarını birbirine dolaştıran, onu kendisinin gülünç bir gölgesi haline getiren bu durumun çok da doğal olmayabileceğini söyleyen kuşkulu pırıltılar keşfederdi onlarda. O oğlanı ve kızı düşünemeyecek kadar kendine dönerdi. Ne zamandır duymadığı sesler duymaya başlardı içinde. Çoktandır unuttuğu kelimelerin yankıları… Ayıp, günah, erdem gibi sözcükler yerlerini birbirine vermekte hiç acele etmeden, defalarca yankılanır dururlardı orada. İçlerini doldurmasını beklerlerdi sanki… Kuru birer kelime olmaktan kurtarmasını onları…
Eğer kahkahaların olmasaydı senin, o kızın düştüğü acınası hali o kadar şekere, pembeye bulamasaydın... O kız benim dehşetten büyüyen gözlerimde gerçekten görebilirdi belki de kendini. İçinde bulunduğu zamanın dışına çıkar, yeniden hatırlamaya başlardı bazı şeyleri. Nerde unuttu kendini, hangi noktada kayboldu sorardı bana yüzüyle. “Zaman…” derdim ben de ona. “Senin en büyük hatan, doğruluğu zamana göre değişmeyen şeyleri, içinde bulunduğun zamanın anlayışına göre değerlendirip, çevrendekilerin sana yanlışlıkları ayan beyan ortada şeyleri doğru olarak dayatmasına izin vermen…”
Yani sen o kıza büyük bir iyilik ettin aslında. Benim gibi zamanın içinde kaybolamayan huysuz ruhların kaybolabilenlere ısrarla yaptığı “Kendine gel!”çağrısını duymasını engelledin. Hiç utanmıyor sayende şimdi. Kendinden son derece memnun, art arda savurup duruyor küfürleri. Zamanın insana bazı değerleri dayatmaya çalışırken en sıkı işbirlikçisi kahkahalardır çünkü. “Burada iyisin…” derler o kıza, yalpalayan bedeniyle kaldırıma geceyi getiren… “Kuyudan çıkma sakın! Böyle devam et…”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.