Galeyan Kültürü
![Galeyan Kültürü](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/resimli_yazi/buyuk/115472.jpg)
İki,üç hafta önce bir tv kanalında iki tanınmış gazeteci, Murat Belge ve Rüstem Batum konuktu.Konu Genelkurmayın internette yayınladığı “ e- muhtıra”ya karşı aralarında Belge ve Batum’un da bulunduğu beş yüz kadar aydının altına imza koyduğu ve imzacıların “Yurttaşlar Bildirgesi” ismini verdiği manifesto üzerineydi. Konuklar genelkurmayın internette yayınlanan görüşlerini, bundan yola çıkarak askeri vesayet rejimini eleştirdiler.
Konuşmalar arasında bir ara Murat Belge ölüm tehditleri aldığını ve bundan dolayı kendisine resmi koruma verildiğini söyledi. Her yere korumayla gittiğini hatta programa da korumayla geldiğini ifade etti.
Epey bir sayıda yazarımız, gazetecimiz devletçe koruma altında. Bu yeni bir olay. Eski tarihlerde devletçe korunan yazar olarak Aziz Nesin’i hatırlıyorum. Yanılmıyorsam Salman Rüşti’ni yazdığı “Şeytan Ayetleri” adlı kitabı Türkçe’ye çevirmek istediğini açıkladığı zamanlarda sık sık ölüm tehditleri almaya başlamıştı. Bu tehditler üzerine devlet de Aziz Nesin’e koruma vermişti. Aziz Nesin, bir kitabında kendisine verilen koruma için üzüldüğünü belirtiyordu. Kendisi için bir başkasının (hem de kendisini sevmeyen, gönüllü değil görev gereği kendisini koruyan birinin) zarar görmesini istemediğini yazmıştı yazar.
Yazarlarımızın, gazetecilerimizin, aydınlarımızın kendi ülkelerinde korumalarla gezmeleri hoş bir durum değil. Bir ülkede insanlar kendini güvende hissedemiyor, bir başkası tarafından korunarak yaşamak zorunda kalıyorsa o ülkede sevgi, hoşgörü, kardeşlik, demokrasi vs. vs gibi bir çok kavramdan söz etmek de bir anlam ifade etmez.
İki yıl kadar önce Nihat Geç’in Akşam gazetesinde “Trabzon’da Aydın Göçü” adlı bir yazısı çıkmıştı. Yazar bu yazıda kültürel yönden zengin bir şehir olan Trabzon’un 1980’li yıllardan itibaren sert bir sosyal dönüşüme girdiğini belirtiyor. Buna da neden olarak şehrin yakın köylerinin şehre akması ve şehirli aydın nüfusun şehirden kaçmasını görüyor.
Yazara göre okuyan bilgili, görgülü insanların yerine ikame olan bu az okuyan,”battal” gençlik şu an Trabzon sokaklarını hakimiyeti altına almış ve bu yüzden de artık genç kızlar şehirde rahat hareket edemiyor, şehir “zehirden bir kafes”i andırıyor.
Nihat Genç’e göre bu okumamış, amaçsız, kültürsüz gençlik galeyan (linç) kültürünün egemenliğine girmekte ve sokaklarda kendisi gibi düşünmeyeni, kendisi gibi giyinmeyeni düşmanı addetmekte ve “düşman”a karşı savaşı da kendisi için bir görev, bir hak olarak görmektedir.Yazar çare olarak bu gençliği okumaya, sanata kanalize edecek aydınların yetişmesini, kültür kurumlarının inşasını görmektedir.
Nihat Genç’in görüşlerine ben de katılıyorum. Trabzon’daki bu görüntü Anadolu’nun diğer kentlerinde de hatta metropollerde de fark edilmektedir. Sokaklar sert yüzlü, hoşgörüsüz, patlamaya hazır insanların(gençlerin) hakimiyetindedir.Bunlar için kendilerine benzemeyenler düşmandır, linçi hak etmiştir. Bu düşman kimi zaman bildiri dağıtan gençlerdir(Trabzonda olduğu gibi) , kimi zaman açık giyinen kızlardır, kimi zamanda aykırı tişört giyinen çocuklardır fark etmez.
Nihat Genç’in değişiyle galeyan kültürüyle donanmış bu gençliğin öfkesini dindirmek, iyiye, güzele kanalize etmek için öncelikle onlara iş bulmak gerektiği kanaatindeyim. İşi, sosyal güvenliği olan insanın linçe katılması, karanlık güçlerin tetikçisi olması çok daha az bir ihtimaldir. Yani çözüm öncelikle ekonomiktir.
(2007 tarihli Erzurum Gürses gazetesi köşe yazım)
YORUMLAR
![avatar](https://i.edebiyatdefteri.com/resim/ufak/122739_turjcmub7r.jpg)
Ben kent kültürü oturmamış ülkeler için hayatın çok zor olacağını düşünürüm hep.
Kent dedimse, metropoller değil kastetiğim. Tüm anadolu kentlerinin de ta geçmişten gelen bir birikimi olduğunu bilirim ve gördüm de.
Kentlilik yani medeniyet kelimesi de civilization kelimesi de köken olarak kent, şehir demek.
Eğer bizde de kentleşme batıdaki gibi yavaş yavaş olsaydı, yani köy nüfusu yavaş yavaş ve metropollere değil, kendi il ve ilçelerine aksaydı bunca çatışma da yaşanmazdı.