- 1196 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
UFUK SAHİBİ OLABİLMEK
Sevgili Dostlar, bugün sizlerle bambaşka bir konuyu incelemeye ve irdelemeye çalışacaktım ancak 30 Nisan Salı günü ulusal basını incelerken bir haber gözüme ilişmişti. Önceliği bu konuya vermeye karar verdim.
Haber Bakü kaynaklı AA’nın verdiği bir haberdi. Gazetenin 11. Sayfasında küçük bir yer tutmuştu haber. Ancak bende çok derin düşüncelere sebep oldu.
Haberin başlığı “105 Yıllık Tarihi bina park için 10 metre ileriye taşındı”
Nasıl taşınmış diye merak ettiyseniz haberden kısa alıntı alarak merakınızı gidereyim. “Uzunluğu 52, genişliği 35, yüksekliği ise 20 metre olan 18 bin tonluk binanın kaydırılması için 210 adet özel hidrolik düzenek kurulduğu, binanın bu düzenekler vasıtasıyla kaldırılarak 9 adet hidrolik araçla kaydırıldığı belirtildi.”
Bu haber bende ne gibi derin düşüncelere sebep olduğuna gelince; şöyle çevremize alıcı gözle bakacak olursak, etrafımızda pek çok tarihi bina görürüz. Birçoğunda “Bu bina Kültür Bakanlığınca Koruma altındadır” yazılı teneke levhalar çakılıdır. Ne yazık ki, koruma altında denilen o güzelim tarihi binalar maalesef korumasızlıktan ya kendi kendilerine yıkılıp gitmekte ya da gecenin bir vaktinde yangın çıkmakta, beklide çıkarılmakta!
Bu olay belki kültürüne, köklerine bağlı olmayanlar için önemsiz gözükebilir. Ancak Atatürk gibi tarihi bir şahsiyet için hiçte öyle gözükmez.
Bu haberdeki binanın taşınması olayını bundan tam 77 yıl önce 1936 senesinde Atatürk Yalova’da ki köşkünü taşıtmıştır. İsterseniz bizim için bu taşıtma ne anlam ifade ediyor, tarihi olayı Muhammet Altundağ’ın yazısını okuduktan sonra yorumlaya bilirsiniz.
“Atatürk, Yalova’ya ilk geldiğinde yatıyla kıyıları gezerken çınar ağacını görür ve yatını durdurur. Sonra kıyıya çıkıp çınarın yanına gelir. Atatürk çınar ağacının ihtişamlı görünüşüne hayran kalmıştır. Atatürk çınarın yanına köşk yapılmasını emreder ve köşk inşa edilir. Çınar ağacının dalları uzayıp köşke temas edince kesilmesi gerektiği söylenir. Fakat Atatürk, çınarın dalına zarar verilmemesi için zor bir karar verir:
̶ Ağacın dalı kesilmeyecek, bina kaydırılacak.
8-10 Ağustos 1930 arasında bina 4.80 metre civarında doğuya kaydırılır, çınar ağacının dalı da kesilmekten kurtulur.
̶ Atatürk, köşkü neden bir ağaç dalından daha değersiz görerek köşkün yerini değiştirdi?
̶ Bir ağacın dalı kesilse veya kesilmese ağaca ne kadar zarar verilebilir?
̶ Atatürk’ün bu olayla verdiği mesaj tam olarak neydi?
Bu soruların cevabını daha iyi anlamak için Atatürk’ün köşkü neden bu ulu çınarın tam yanı başına yaptırdığına bakmak gerekir.
Atatürk, çınar ağacının özelliklerini çok iyi biliyordu. Bu yüzden köşkü tam da bu ulu çınarın yanına yaptırmıştır.
Çınar ağaçları uzun ömürlü, derin kök sitemine sahip, görkemli ve huzur veren özelliklere sahiptir. Bu özellikleri nedeniyle çınar ağaçları bayrak, arma, tuğra, sancak gibi Osmanlı’nın milli sembolü olmuşlardır.
Yeni fethedilen yerlere çeşme ile birlikte çınarın dikilmesi kalıcılığın ve üstünlüğün bir ifadesi olarak bilinirdi. Ayrıca eski Türkler de ağaca büyük değer vermiştir. Kutsal saydıkları ağaçlar arasında kayın, ardıç; meyve olarak da karadut sayılabilir. Doğu Roma (Bizans) için Erguvan, Lübnan için Sedir ağacı ne kadar önemliyse Osmanlı için Çınar da önemliydi.
Atatürk, Osmanlı’nın ay yıldızlı bayrağını devralarak dalgalandıran Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet ağacı olarak da aynı şekilde çınar ağacını kabul etmiştir. Çünkü Türk Devlet geleneği olan "Devlet-i Ebed Müddet" anlayışı en iyi şekilde çınar ağacı ile ifade ediyordu.
Türk bayrağının herhangi bir kenarına zarar verilmemesi gerektiği gibi çınarın da tek bir dalı kesilmemiş bunun yerine köşk yerinden kaydırılmıştır.
Atatürk, "Devlet-i Ebed Müddet" zincirinin son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar güçlü bir şekilde devam edeceğine inanıyordu.
Bu olay Atatürk’ün “Benim nâçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır.” sözleriyle hemen hemen aynı mesajı taşımaktadır.”
Sevgili dostlar;
Yazı yorumsuz olarak her şeyi anlatıyor bence. Teknoloji ve Tasarım Öğretmeni olmam dolaysıyla öğrencilerime her zaman ‘eski köye yeni adet’ getirmelerini, bildikleri ve gördüklerinin ötesini görmeye çalışmalarını tavsiye eder, onların bir ufuk sahibi olmalarını arzularım.
Bu gerçek kesit; “Teknoloji ve Tasarım Dersi Öğretim Programı ve Kılavuzu” kitabımızın, “Tasarım ve Buluş Hikâyeleri” bölümünün ilk eki olarak verilmiş, çokta isabetli olmuş.
Günümüzün idarecilerinin böyle ufuk sahibi olmaları milletimizin geleceği adına kazanç olacaktır. Yoksa bina yıkıp yerini park yapmak, ancak parka oturmaya geleceklerin araçlarını koymaya yer yapmamak hangi ufuk sahibinin yapacağı iştir? Der saygılar sunarım.
YORUMLAR
ilgiyle hazla ve duygulanarak okudum bu yazıyı.
Büyük Türk Çok konuda Milletine rehber olmuştur.Her ne kadar bu günlerde birilerince çok eleştirilsede o tarihe mal oldu bir kere.
Paylaşım için gönülden teşekkür ederim.Böyle güzel yazılar buralarda kalmamalı.
Halil Manuş
Selam ve saygımla Teşekkürler...
Hatırlatıyordu yazı. Ufkun ötesine bakanların yadigarı olan toprakları çiğnediğimizi, lakin çiğnetmememiz gerektiğini vurguluyordu. Değer yargılarımızın da çınar kadar köklü olması gerektiğine de çevirmişti yüzünü. Kutladım.
Halil Manuş
Aynı duyguları taşıyor olmanın sevinci ile en kalbi teşekkürlerimi sunarım.