BİR YAZMAK KALMIŞTI ELİMİZDE
Konuşmak, hareket yapmak, spor yapmak, bakmak, sevmek, eğlenmek, ağlamak, özür dilemek, fark etmek, düşünmek gibi nice değerlerimiz vardı ve ne yazık ki birçoğunu kirlettik bu nimetlerimizin!
Konuşurken ağzından bal akanlarımız, dinleyeni keyiflendiren, bilgilendirenlerimiz vardı. Konuşunca, ağırlıklarınca konuşurlardı ve sadece dinlerdik onları. Sözlerinin üstüne söyleyeceklerimiz olmazdı. Şimdi herkes konuşmakta ve bu gürültü ortamında, sözü dinlenecekler ya suskun, ya da duyulmamakta sesleri.
Hareket yapar, tavır alır; düşüncelerimizi bedenimize yansıtırdık. Düşündüğümüz gibi olmaktı marifet ve hal ile konuşmak gibi bir kültürümüz vardı. Spor yapardık sağlığımız için, kaynaşmak-tanışmak için. Ama artık sporu da bunlar için yapmıyoruz ve izliyoruz sadece spor adına olanları.
Bakardık, görürdük ve aktarırdık da görmeyenlere, göremeyenlere. ..Nimet olduğunu bilirdik bakıp da görmenin ve bunun için de göremeyenlere aktarmayı vazife bilirdik. Muhabbet ederdik aktarırken ve yaptığımız her hayırlı iş gibi, bu aktarmalarda da Allahın; Sevgilim dediği Muhammet (A.S.) ile kesişirdi yollarımız. Şimdi meclislerimizde ne muhabbet var; ne de muhabbetlerimizde Muhammet!
Severdik. Sevmeyi ilişkilerimizin hatta ibadetlerimizin bile mayası yapmış; onsuz bir dünya bile tasavvur edemiyorduk! Şimdi artık delikanlılarımız bile ümitsiz ve karamsarlar. Annelerimiz sevgisiz, babalarımız sevgisiz ve neredeyse birbirlerini hiç sevmeyenlerle doldurduk etrafımızı.
Eğlenirdik! Dünyanın bir imtihan yeri ve bir mola yeri kadar da kısa olduğunu unutmadan. Komşusu açken, dertlisi varken, hastası varken pervasız davranıp da kul haklarına ve acılarına saygısızlık yapmaz; aksine olabildiğimiz derman ölçüsünde mutlu olurduk. Ne de olsa:”Benim bildiğimi sizler bilseydiniz; daha az güler, daha çok ağlardınız” ve herkesin nefsinin derdine düştüğü o kıyamet anında –Ümmetim!- diye yalvaran bir sevgilinin yollarındaydık!
Fark ederdik! Farklıyı görür, farklıyı korur ve diğerlerinden ayırt etmeden severdik. Farklılığımız, zenginliğimizdi. Şimdi hep birbirimize benzedik! Aynı fabrikadan çıkma gibi; standart, tekdüze ve monoton! Temaşa etmek çıktı lügatimizden ve aynıları seyretmek de, zevk vermiyor artık.
Oysa ilkokulda renkleri öğretmişlerdi bizleri. Renklerin uyumuna, renklerin zıtlığına alıştırmıştık gözlerimizi de; yaptığımız resimlere taşımıştık renklerle, hayallerimizin zenginliğini. Renkleri de flulaştırıp, donuklaştırdık veya kirleterek parlaklıklarını yok ettik. Artık renkler de temiz ve canlı değil.
Ağlardık ve biz ağlarken de güzel ağlar, görenlere ibret sağlardık. Ağlamak temizlenmekti. Kalbinde imanı olmayanın, gözünde yaş olmayacağının bilincindeydik ve ne yazık ağlamayı da kirlettiler günümüzde. Aldatmak için, kul hakkına aldırmadan ve arsızca ağlıyorlar ortalıkta artık.
Özürlerimiz olurdu yürekten, samimi. Özürlerimizde tövbeler vardı ve bir daha yapmamacasına af dilerdik. Hatta bir adım ileri gider; af dileyene de, affeden kadar yücelikler gösterir, teşvik ederdik. Şimdi herkes af diliyor sözde, ama tamamen yapmacık, tamamen aldatmaca!
Bütün bu değerlerimizin kirlendiği bir ortamda, yazmaktı sığınılacak tek liman ve oraya sığındık! Dedikodulardan, iftiralardan, günlük çekişmelerden biraz olsun uzaklaşmalıydık. Bilgilerin ortalığı aydınlatmayıp kirlettiği bir ortamda, konuşup kirletmek yerine yazmayı tercih ettik!
Bir yazmak kalmıştı elimizde, yazalım dedik!
Kendimizi gizlememiştik zaten, hep ortadaydık ve ortada da kalmadık değil!
Etrafımız ne kadar kirli olsa da, kirletmeden; renklerin canlılığından söz edeceğiz hep bu sütunlarda. Boş bardaklara bakmayı alışkanlık edinen gözlerin önüne, bardağın içindekileri de gösterebilme gayretinde olacağız.
Sterillere inat, akmaz-kokmazlara inat; hiç renksiz, kokusuz olmadık zaten. Ötekileştirilme pahasına, dünyadan- dünyalıktan olma pahasına, hep doğru bildiğimizi yansıttık. Kısmet olursa ve Allah sağlığını esirgemediği sürece de, bu özelliğimizi bu sütunlarda bundan sonra da sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz. Umarız zenginlik katarız ufuklarınıza ve zevk alırsınız yazdıklarımızdan.
Yazımızın başında belirttiğimiz bütün değerlerin gayesi de ‘Bir Hoş Seda’ değil miydi? Umarım elimizde tek kalan bu değer ile de biz; ‘Bir Hoş Seda’ bırakanlar safında yer alırız.
Hoş olasınız, hoşça kalasınız!
Erdal ÇİL
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.