- 1056 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ BALIKÇI
Denize açıldı
İki balıkçı
Biri Ege’nin o yanından
Biri bu yanından
Attılar oltalarını mavi sulara
Küçük bir orfoz
Darıltmasın diye onları
Birbirine bağladı
Gemici düğümüyle
Oltaları...
Şair Yalvaç Ural, 1982’yılında Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülünü kazandığı ’İki Balıkçı ’ adlı şiirinde Türk ve Yunan halklarının dost olarak yaşaması gerektiğini işte böyle anlatır.
Müslüman Türk ve Hıristiyan Yunan halkları dört yüz yıl boyunca Osmanlı toplumunda genellikle barış içinde yaşamışlardır.Birbirleriyle iyi geçinmelerine rağmen,siyasi iktidarla
çatışmaları eksik olmamıştır. Nitekim Şeyh Bedrettin hareketinde Rum halkı derebeyliğe karşı Türk halkıyla beraber baş kaldırmıştır.
Uzun süre bir arada yaşayan Yunan halkıyla Türk halkı ,birbirlerinin dillerinden, sanatlarından,türkülerinden ,oyunlarından,törenlerinden, kısaca kültürlerinden etkilenmişlerdir. amanla aralarında bazı noktalarda ortaklığa varan bir yakınlaşma olmuştur. Irk, dil ayrımları bunu engelleyememiştir.
Aslında, dünyadaki bütün halklar dosttur. Yanlış eğitilerek yanıltılmadıkça birbirlerini anlarlar,üzmek ve öldürmek istemezler. Çünkü toplumsal konuları ile ekonomik durumları aşağı yukarı aynıdır. Savaşların dertlerini onlar çeker,nimetlerini başkaları toplar. Onları birbirine düşürenlerle ölüme gönderenler ise bundan kazanç sağlayanlarla yaralanmayı tasarlayanlardır. İlk çağda efendilerle çevreleri,orta çağlarda derebeylerle krallar,yeni çağda emperyalistlerle kapitalistler özellikle silah sanayi ve tüccarları ve onların beslediği
kimi siyasetçiler,yöneticiler,iş adamları,çoğunlukla kendileri savaşa katılmayan ama insanları halkları acımadan savaşa sürenler...
İşte tüm bunların bilincinde olan Yunanlı şair Tereza Ruvali ’Öfkenin ocağı’ adlı şiirinde dünyadaki tüm analara şöyle seslenir:
Davranın Vietnamlı analar
Biafra’lı analar davranın
dört bir yanında
İhanete uğramış dünyanın.
Yürüyün ışıklı taburlarla
Sessiz umutsuz
Sarı ak kara
İşkence görmüşcesine
Kurumuş gözlerle
Sıkılmış dudaklarla
Uzanmış kollarla
Yürüyün
Dünya barışı için
Davranın da kuralım
Tam ortasında dünyanın
Sönmeyen ocağını
Öfkenin.
Eritelim burada
Silahlarını cinayetin ölümün
Halkları acımadan savaşa süren emperyalist güçler, 1914 yılında aynı oyunu Türk halkına da oynamışlardı. Alman emperyalistlerinin etkisi ve içerideki yandaşları olan Sait Halim, Enver ve Talat paşaların çabasıyla 11 Kasım 1914’de Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu, darmadağın olmuştur. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros mütarekesi uyarınca Çanakkale ve Karadeniz boğazları müttefiklerce işgal edilmiş, ordu dağıtılmış, limanlara,gemilere, demir yollarına ve silahlara el konulmuştur. Daha sonra İngiliz ve Fransız emperyalistleri Yunanlıları Ege bölgesini işgale yöneltmişlerdir. 12 Mayıs 1919’da Paris konferansında alınan karar gereğince Yunanistan onların yardımıyla 15 Mayıs’ta İzmir’e asker çıkarmış, içeriye doğru ilerlemeye koyulmuştur.
19 Mayıs’ta Mustafa Kemal yurdu korumak ve Kurtuluş Savaşını örgütlemek amacıyla Samsun’a ayak basmıştır. Gerçi savaş 9 Eylül 1922’de İzmir’in geri alınması ve Yunanistan’ın yenilmesiyle sonuçlanmıştır. Nitekim ’Benden selam söyle Anadolu!ya’ romanının Yunanlı yazarı Dido Sotiriyu’da bu acı gerçeğe parmak basar ve ’Bu savaşın nedeni tüm insanların mutsuzluğuna düşmanca tavır takınan emperyalist güçlerdir.Türk ve Yunan her iki halkta emperyalist güçlerin tutumu yüzünden yenik düştü.Bu tutumda her iki ülkenin içinde bulunduğu stratejik konum ve petrolle olan ilişkileri önemli rol oynamıştır’ der. Dİdo Satiriyu’nun iki halkın kardeşçe yaşaması gerektiği tespitini İzmir doğumlu Yunanlı şair Spiros Milos ’ bir Türk edebiyatçısına mektup’ adlı şiirindeki şu dizelerle katılır:
Ahmet yorulmaz arkadaş,merhaba
Bir tutam güneşle geldin Yunanistan’a
avucunda gizlenmiş bizi ısıtmak için
ülkenin güneşinden bir parça.
Evet dostum,sıkarken ellerini
paralandı yüreğim
okşamasından güneş ışıklarının
Kalbimiz yıldızlardan bir bahçe
tutsunlar sevgi alanında bizi.
Biz aşıklar Ahmet Yalazasıyla düşüncenin
ve ateşiyle ilerleyişin merdiveni oluruz
güneşi kucaklasın diye yaşam.
Onun için ak güvercinlerle
kemiklerimiz hep çiçeklenecek
kokusu uçuşacak
yüzyıllar içinde.
Yorulmaz kardeş,merhaba
benim için sık elini yurdunda her aşığın
öyle sık ki,yıldırım gibi dağıtıp kini
açsın yolunu varışın.
Yurtta sulh cihanda sulh diyerek ölünceye değin bu ülküden şaşmayan Atatürk bütün komşularımızla, hatta eski düşmanlarımızla dostça ilişkiler kurmayı,sorunları barışçı yöntemle çözmeyi ilke edinmiştir. Bu arada Yunanistan’la olan ilişkilerle aynı ilkeyi uygulamıştır. Sonunda bir yandan onun, öbür yandan Venizelos’un barışçı davranışlarıyla iki ulus arasında iyi ilişkiler kurulmuştur. Nitekim 1926,1930,1933 yıllarında imzalanmış anlaşmalar bunun başarılı ürünleridir. Atatürk her yıl Kasımda Meclisin açış konuşmalarında bunların önemini,yararını vurgulamış,Türkiye ile Yunanistan arasındaki dostluk bağlarından övgüyle söz açmıştır. Bunun üzerine Yunanistan başbakanı Venizelos’da Atatürk’ü Nobel barış ödülüne aday göstermiştir.Yazık ki bu güzel ilişkiler,İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda yine emperyalist güçlerin araya girmesiyle yavaş yavaş bozulmaya başlamıştır. İki ülke arasına onların elleriyle nifak tohumları ekilmiştir. Atatürk’ün ’yurtta barış dünyada barış’ siyasetinden ve ulusları birbirine düşüren blokların,paktların dışında,tarafsız kalma tutumundan Demokrat Parti İktidarının gittikçe uzaklaşması da bu tohumların yeşermesine elverişli bir ortam hazırlamıştır. Böylece,körüklenen gerginlik ve düşmanlık havası zamanla silahlanma yarışına dönüşmüştür. Buda başta Amerika olmak üzere İngiltere ,Almanya ve Fransa silah tekellerinin kasalarını doldurmaya yaramıştır. Buna karşılık Türk ve Yunan halklarının dışarı borçlanmalarını hızlandırmış, kalkınmalarını yavaşlatmış ve beslenme, barınma giyinme ,öğrenme,sağlıklı mutlu yaşama olanaklarını daraltmıştır.
İşte yine bu duruma ilk karşı çıkan,yazarlar,sanatçılar ve şairler olmuştur. Yunanistan’ın İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman işgaline uğraması sırasında faşizme karşı direniş ve kurtuluş örgütlerinde korkmadan ve yılmadan çarpışan fakat daha sonra 1951 yılında Yunanistan’da iktidara gelen Amerikancı sağcı yönetimin komplolarına uğrayarak hapislere atılan ve zulüm gören Yunanlı yurtseverlere ünlü şairimiz Nazım Hikmet şu mesajı göndererek destek vermiştir:
’Arkadaşlar canım kardeşlerim.Yunan halkının istiklali,ekmeği,hürriyeti uğrunda hapislere düşenler. Cehennem adalarında,temerküz kamplarında zincirlenenler sevgilerimi hayranlığımı kabul edin. Türkiye halkıyla Yunan halkının düşmanları aynıdır:
İngiliz,Amerikan emperyalizmi ve onun yerli uşakları...
Türkiye ve Yunan halkları el ele verip bütün dünya barışsever halklarının yardımıyla eninde sonunda bu düşmanları yenecekler.Buna inanıyorum.Sizin şanlı mücadeleniz barışın,ekmeğin ve hürriyetin muzaffer olacağını ispat eden en mükemmel delillerden biridir.
Hepinizi muhabbetle kucaklarım’.
Yunanistanda’ki sağcı yönetim,İkinci Dünya Savaşında Alman işgali ile faşizme karşı direniş ve kurtuluş örgütlerinde çalışan,yiğtliği ve yurtseverliğiyle ün kaznan, yunanlı solculardan Nikos Beloyannis’i bir komloya uğratır ,casuslukla suçlar,askeri mahklemede yargılayıp mahkum eder.Nikos Beloyannis 30 Mart 1952’de otuz yedi yaşında kurşuna dizilerek öldürülür. Mahkemede karısının uzattığı bir karanfili göğsüne takan Beloyannis’in iftira ve haksızlığa kurban gidişi, bütün dünyada tepkilere yol açar. Ressam Pablo Picasso Beloyannis’e Karanfilli Adam adlı tabloyu yapar. Nazım Hikmet’te önce Moskova radyosunda Beloyannis’in kurtulmasi için bir konuşma yapar ve daha sonra da ünlü Karanfilli Adam şiirini yazar:
Seher karanlığında,
Projektörlerin ışığında,
Kurşuna dizilen beyaz karanfilli adamın
Fotoğrafı
Duruyor üstünde masamın.
Sağ eli
Tutuyor karanfili
Bir ışık parçası gibi Yunan denizinden.
Karanfilli adam
Ağır kara kaşlarının altından
Bakıyor cesur çocuk gözleriyle,
Hilesiz bakıyor.
Türküler ancak böylesine hilesizdir
Ve ancak komünistler
And içer böylesine hilesiz.
Dişleri bembeyaz:
Gülüyor Beloyannis.
Ve elindeki karanfil,
Bu yiğit,
Bu rezil
Günlerde
Söylediği sözlerden biri gibi insanlara...
Mahkemede çekildi bu fotoğraf.
İdam kararından sonra.
YORUMLAR
Yazı yurtta ve dünyada barışın ne güzel olacağını anlatmış. Bu konuda yazan değerli şairler ve
yine politikacı olmakla birlikte şair de Olan eski başbakanlarımızdan Bülent Ecevit'in de şiirini
okudum.
Özellikle komşu ülkelerle barış son derece önemli. Ne yazık ki barış, emperyal güçlerin ve silâh
pazarlayıcılarının işine gelmez. Savaşlar yapılır adi çıkarlar için. İnsan hayatı hiçe sayılarak..
tebrikler Çetin bey,
anlamlı bir yazıydı,
selâm ve saygılar..