- 725 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşam ve Ölüm Arasındaki İnce Çizgiler
(Yaşanacak yıllar varsa korkma! Bir el uzanır sana.) Mehmet Macit
Yaz tatili başlayalı birkaç gün olmuş, kalabalık ailenin babası, epeyce uzak bir köyde aldığı köy okulu inşaatı işine, çocuklarından erkek olan ikisini götürmeye karar vermişti.
Evde hazırlanan iki küçük yatak, yastık, birkaç parça mutfak malzemesi, kuru ve yaş gıda ile yaşları on iki ve on dört olan kardeşler, inşaatta kullanılacak tahtalarla beraber, kamyon kasasına yerleşmiş, yer yer taşlarla kaplanmış toprak yolda, sarsıla sarsıla gidiyorlardı. Hayli dik, dolambaçlı ve dar yolların çevresi, yeşillik içinde ve sık ormanlarla kaplıydı. Kamyon eski model benzinli kamyonlardan olup, küçük tonajlı bir araçtı.
Yolculuk yaklaşık iki saat kadar, tepeler ve düzlükler arasından devam edip giderken, kamyon, aşağısı epey derin ve geniş bir vadinin yamacında durdu. Çocukların babası köye yaklaştıklarını, yolun bundan sonrasının çok dar ve tehlikeli olması nedeniyle kamyonda gitmenin tehlikeli olacağını söyledi. Baba ve çocukları araçtan indiler, kamyon önde çocuklar ve babaları arkada, yokuş aşağı bir saat kadar yürüyerek, köyün içinden geçip inşaat alanına varmışlardı.
Köy, yeşilin birkaç tonuyla bezenmiş ormanlarla kaplı dağlar arasında, engebeli bir arazi üzerine kurulmuş olup, ağaçların seyrek olduğu aşağı kısımlarda, bahçeler ve tarım alanları mevcuttu. Köyün hemen biraz aşağısında bir vadi ve oradan da küçük bir dere akıyordu. Okul yeri köyden beş yüz metre kadar uzakta, küçük bir tepe üzerindeydi. İnşaat henüz başlamamış olduğundan işçi yoktu. Baba, çocukların ve kamyon şoförünün yardımı ile birkaç saat içinde tahtadan bir baraka yapmıştı. İçerisine tahta ranza, yemek yapmak için bir yer ve basit bir masa ilave edilmişti. Yataklar hazırlanmış, akşam için yemek yapılıyordu. Baba ve şoför akşam yemekten sonra şehre döneceklerdi, bu nedenle baba çocuklara neler yapacaklarını uzun uzun anlatmaktaydı. Evden uzakta ve yalnız başlarına kalacakları bu yaşam, çocukların hayatlarında ilk olacak ve sonradan böylesi hayatı pek çok kez yaşayacaklardı.
Baba ve şoför, çocuklara veda edip kamyonla berber köyden ayrıldıklarında, yalnız başlarına kalan çocuklar, tahta baraka içinde gaz lambasının ışığında, biraz korku ve endişe içinde erkenden yataklarına yattılar.
Sabahın er vaktinde yataklarından kalkan çocuklar, çevrelerini incelemeye ve sabah yemeklerini hazırlamaya başlamışlardı. Birkaç gün içinde bu hayata alışmış, hatta köyden birkaç çocukla arkadaş olmuş, buldukları topla onlarla top oynamaya başlamışlardı. Köyden yumurta, ekmek, süt ve yoğurt buluyor, köy bakkalından da ihtiyaçları olan çay ve şekeri alıyorlardı.
Zaten birkaç gün içinde inşaat işine başlanmış, köyden temin edilen usta ve işçilerle çocukların günleri yalnızlıktan kurtulmuştu. Bazen işçilere yardım etmekte, bazen de köy çocukları ile oyun oynamaktaydılar. Ancak yine de geceleri yalnız kalmakta, korku dolu uzun saatlerin ardından sabahı sevinçle karşılamaktaydılar.
Günler bu şekilde geçip giderken bu hikâyenin yazılmasına vesile olan olay, yaz aylarının ortalarına rastlamaktaydı.
Köyün çocuklarında olup kardeş çocuklardan iki üç yaş büyük olan bir çocuk, bizim çocuklarla iyi arkadaş olmuştu. Bir gün, sıcaklarında artmasını fırsat bilen çocuklar köyün aşağısındaki dereye yıkanmaya gittiler. Bir müddet yol aldıktan sonra, yol üzerinde bulunan değirmendeki değirmencinin yeğeni de onlara katıldı. Hep beraber biraz daha aşağıda derenin içinde kayaların arasında bulunan beş altı metre çapında üç dört metre derinliğinde bir göle geldiler. Gölün üst kısmında ki kaya, suyun hızla aktığı yerdi, eğimli ve kaygandı. Göle hızla düşen sular, gölün derinleşmesine neden olmuştu. Ayrıca suyun göle hızla düşmesi sonucu, su gölün ortasında dönüp duruyordu.
Çocuklar henüz soyunmuşlardı ki değirmencinin yeğeni olan çocuk birden göle düştü ve gölün ortasında dönmeye başladı. Sadece elleri görülmekte yardım ister gibi hareketler yapmaktaydı. Kardeşler yüzme biliyorlardı, fakat insan nasıl kurtarılır bilmiyorlardı. Etraf ormanlıktı ve çocuğa kuru bir dalı uzatmak işten bile değildi. Fakat onlar bunu yapmadılar ve cahilliğin verdiği davranışla, büyük kardeş çocuğu kurtarmak amacıyla suya atladı. Vay sen misin atlayan! Boğulmakta olan değirmencinin yeğeni, büyük kardeşe sımsıkı sarılıp onun su altında kalmasına neden oldu. Şimdi iki çocuk gölün orta kısmında dönüp durmakta, büyük kardeş su altında diğeri üstte suya batıp çıkmaktaydılar.
Zaman hızla geçerken, diğer kardeş gölün üst kenarından avaz avaz bağırıyor, çocuktan abisini bırakmasını isteyerek, küfürler ediyor, ama ne fayda. Bir iki taş atsa da sonuç değişmemişti ve abisinin su altında olduğunu ve boğulacağını biliyordu. Umutsuzca ve şuursuzca büyük korku içinde bir hareket yaptı. Gölün ortasında dönen çocuklara doğru hızla atıldı. Aslında kendisi çok korkak bir çocuktu ve bu hareketi nasıl yaptığını yıllar sonra bile sorgulamaktan vazgeçmedi. Öyle hızlı atladı ki karşı kıyıya geçmişti bile. Ama bilinçsizce yapılan bu atlayışın abisini ve diğer çocuğu kurtaracağı aklından bile geçirmemişti. Hayat bu işte, bir anlık korku içinde yapılan olumlu bir davranış, başka insanların yaşamlarının kurtuluşuna neden oluyordu.
Küçük kardeşin suya atılmasının ardından, değirmencinin yeğeni suyun altındaki büyük kardeşi bırakmış, küçük kardeşe tutunmak istemiş, başarılı olamamıştı. Rahatlayan büyük kardeş hayata yeniden sarılmış ve boğulmak üzereyken üstteki ağırlıktan kurtulmuş ve kıyıya çıkmıştı. Derin derin nefes alıyor ve şaşkınlıkla etrafına bakınıyordu. Çok korktuğu her halinden belliydi. Bir müddet kendine gelmeye çalıştı, fakat diğer çocuk hala suyun ortasında dönüp duruyor, parmaklarını oynatıyordu. Kardeşler kendilerinden büyük köylü çocuğun korkudan ve şaşkınlık içinde öylece durmasına aldırış etmeden sudaki çocuğu nasıl kurtaracaklarını konuşarak, bir karara vardılar ve el ele tutuşarak uzanıp çocuğu sudan çıkarmayı başardılar. Kurtulan çocuk, tek bir kelime konuşmadan giyinip hızla yanlarından uzaklaşıp gitti. Kardeşler ise önceki hareketlerinden ders almışlar ve daha akıllı davranmayı öğrenmişlerdi.
Yaz ayının öğle sıcağında serinlemek için gittikleri derede yaşanan korku dolu anlar, çocuklara göre oldukça büyük ve derindi. Bu olayın etkisinde kalarak, sessizlik içinde tahta barakaya döndüler.
Büyük kardeşin duygularında bu olay zaman içinde nasıl şekillendi bilinmez, ama küçük kardeş bu olayı yıllar yılı rüyalarında ve anılarında yaşadı. Oldukça iyi bir yüzücü olmasına rağmen her zaman sudan korktu ve su içinde şaka yapılmasını tasvip etmedi. Bir insanın ölümle yaşam arasındaki ince çizgiyi, ruhunun derinliklerinde sakladı.
1969 yılı yaz tatilimden.
Mehmet Macit
05.01.2013
Samsun
YORUMLAR
Yazınız sürükleyiciydi, heyecan duydum açıkcası..hemen aklıma halamın oğlunun bana sandalda yapmış olduğu şaka geldi, kardeşlerimin ve benim uyarıma aldırmadı veee, ben cup denize :(
Nasıl kurtarıldım bilemiyorum, onca özür benim için kocaman bir hiçti, ve hala uzun uzadıya denizde yüzüp açılamam..Bu anımı hatırlattı yazınız, elinize sağlık tebriklerimle saygılar..
Yaşam söz konusu olunca ne pahasına olursa olsun çaresizlik içinde çare siz oluyorsunuz. .Kazanmakta ,katbetmekte bir anlık . Hani yardım edilmeseydi belki bunun vicdan azabı çok daha büyük olacaktı . Psikolojik sorunlara bile yol açabilirdi hiç kimse istemez bu durumda tepkisiz kalmayı insanlığa aykırıdır bu gibi durumlar .Merhamet duygusu insanın fıtratında olduğundan elimizden gelenin en iyisi kaçınılmaz ki bazen iyiyi ve kötüyü düşünmeden ani bir reflekle bu ince çizgide gelip gideriz insan olarak .
Anlatındaki duruluk ve görsellik güzel yazınıza ayrı bir güzellik katmış hocam beğeniyle okudum saygı ve selamlarımla
değerli hocam
hayattan ders alacağımız sadece bunlardan ibaret değil tabi
ama şu bir gerçek ki kişiliğinizin yanında hocalığınızıda takdir edenlerdenim
güzel bir derse temas etmişsiniz kutlarım.
sevgi ve saygılar efendim
efendim heyecan veren bir yazıydı okurken bende çocukluğuma gittim bir an abimle ırmağa gitmiştik abim bana yüzmeyi öğretmek için sırtına aldı ve atladı suya daldı suyun içine bir türlü çıkamıyor çocuk aklımla da olsa indim sırtından da kurtuldu yoksa oda boğulacaktı hemen hemen her çocuğun atlattığı tehlikelerden biriydi yazınız emeğinize sağlık saygılarımla selamlar
mehmetmacit
Yiyecek ekmeği içecek suyu varmış derler bizde,tebrik ederim saygılarımla.
mehmetmacit
Muhterem Hocam.Kısa soluklu,Edebi değeri yüksek,yaşanmış bir olayın kısa hikayesiydi.
Makalenizle birlikte çocukluk yıllarıma dalıp bir çok benzeri olayı anımsadım.
Bu tür uzun soluklu hikayeler çocukluk yıllarımızın vazgeçilmez romanlarıydı.
Başarılarınızın devamını diliyor selam ve sayğılarımı sunuyorum.