- 591 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Enerji Akışı
Enerji Akışı
Birikmiş enerjiler nötrlenmeden sırat denge sağlanmaz!
Bakınız biriken her enerjinin mutlaka bir karşıtı da vardır!
Diyelim sevgi üretildi, nefreti de oluşur! Nefret üretildi, sevgi de oluşur!
İnsanlar dolaşımdaki enerjilere talip olur!
Her malın bir alıcısı vardır!
Sevgi enerjisine talip olan, sevgi çağırır! Pozitif çağrışım yapar! Nefret enerjisinin de talipleri vardır. Sevginin atığı nefrettir! Evrensel dengede atıklar da işe yarar! Hayvanların dışkısı bitkilere gübre olur! Dolaşım sürecinde israf da yok!
Güzelliği tercih etmek ve güzelliğe yönelmek insan için en ideal olandır! Güzelliğin atığı çirkinlik. Atıkları da birileri alacaktır! Şuurlu olanlar kalır, diğerleri atılır!
İnsan leziz ve temiz gıdaları alır! Vücut hazmederken tercih ettiği yani ihtiyacı olanı alır diğer kısmı posa olarak atar! Alınanlar hücrelerde terakki eder! Atılanlar dolaşıma döner. Geri dönüşüm…
Bunu sevgi ve güzellik talebi açısından ele alalım.
Evrenden sevgi ve güzellik talep ettiğimizde denge için aksi de üretilecek! Sırat olayını daha iyi anlamak için söylerim. Sevgide ve güzellik talebinde dahi denge olmalı. Aşırılık denge bozuyor. Sevgi ve güzellik tercih eden elbet tercihine göreceli mutlu ve huzurlu olacak! Üretilen karşı enerji de başka talep edenlerin talebine karşılık gelecek!
Bir yerde birileri zulüm yaptığında o zulmün karşılığı da oluşacak! Kötülüğe karşı tepki oluşacak! Zalimler lanetlenecek veya mazluma karşı şefkat oluşacak! Bu işleyişi bilenler çok iyi kullanır! Nasrettin hoca fıkrası gibi. Önce eşeği kaybettirir, üzer; sonra buldurur sevindirir! Tahterevalli gibidir olay. Yükselen uçtaki sevinirken alçalan uçtaki sırasını bekler! Sonra o da yükselir. Kışın kızakla kaymak gibi; yokuş aşağı kayıp yokuş yukarı kızağı çekmek gibi! Kayarken sevinç, çıkarken de zahmet vardır! “Güldüğün kadar ağlarsın” ya da “Fazla gülme, ağlarsın!” derler halk arasında! Aslında bu tam da böyle işlemez! Yani illa gülen ağlamaz! Ya da illa ağlayan gülmez! Biri hep güler diğeri hep ağlayabilir! Tercih önemli.
Bakınız insan her zaman doğru tercih yapmaz! Bunun nedeni insanın biriktirdiği negatif enerjidir! Negatif çeken bir halde kısır döngüde kalır çokları! Yani ne kadar bunu bilse de kendini negatif çeken konumundan kurtaramaz! “Neşeli olalım, güzelliği çağıralım, pozitif olup işi akışa bırakalım!” denir; bu öğretilir! Ama uygulamada istenilen sonuç her zaman alınmaz! Çünkü insan kıskançlık, kin , nefret, taraftarlık, ideolojik ve dinsel nefretleri yüklenmiştir! Önce bunlardan sıyrılmak zorundadır! Yani negatif çeken konumdan kurtulmalı ki neşeli, sevgi dolu olabilsin! Bakın insanlara bazılarının ağzından köpükler saçılıyor; nefretlerini, kinlerini, taraftarlıklarını, ideolojilerini ve kendi inandığı şekliyle dinlerinin kavgasını veriyorlar! İşte bu nefretler birbirlerini sadeleştirmeden asla o insanlar huzur bulamaz! Halk arasında bir söz var; “ACI YEMEDİM Kİ KARNIM AĞRISIN!” Biriken enerjiler karşılıklı birbirini dengeleyene dek negatif yüklenenler bu yükleri yüzünden huzur bulamaz!
Tek bir irade var aslında, o da takdir yetkisinde olanın iradesi. Cüzi irade diye adlandırılan da yani insan iradesi de aslında takdirden seçmekle oluyor. Bir sofra hazırlanmış. Sofrayı hazırlayan, yiyecekleri sofraya takdir etmiş. Sofraya oturan, seçer dilediğini ama takdir edilenden seçmek zorunda kalır. Sofraya ekletmek de takdire bağlı. Yani mutfaktan getirilmesini istedikleri de mutfağın sahibinin takdirinde. Cüzi irade denen şey sadece tercih. Bunu şöyle misallemek isterim. Bir oyun yazıyor yazar, bu yazarın takdiri. Oyuncular, takdiri oynayacak ama bir seçenek sunmuş yönetmen; rollere talip olmak açısından. Soruyor, “Kim, hangi rolde oynamak ister?” ve isteğe göre oyunu oynatıyor. Baş rol seçen de olur, katil ya da maktulü oynamak isteyen de. Bu takdire bakar çünkü oyuncu denenir ve uygun yere konur. Bu soyutta olmuş, bitmiş olarak düşünülür! Zaman izafiyetinde “kalu bela” denen “An” bunun seçim anı olmuş. Yani rolleri insan tercih etmiş. Yeteneğe göre. Buradan yetenekleri farklı yaratmaya giden bir takdir süreci var ki çok ileri aşamalarda takdirde sır olduğu ortaya çıkar. Yani şükür denen hal bu; “Şükür istediğim rolde kaldım” gibi. Zalim ya da zalimin zulmettiğini de oynamak aslında tercih ve takdirin sırrında. İnsan kendi benliğinden bakınca böyle görünür. Allah’ın zatından bakınca ise dilediğini dilediği şekilde oynatır. Bu oyuncaklarıyla oynayan çocuğun takdiri gibi.
Son tahlilde; evrendeki ikili, karşıt denge içinde kendi tercihlerimizi, kendi göreceliliğimizde, kendimiz yapalım! “Ben” e iyi olanı almak var! “Ben” in almadığını da kim alırsa alır! Burada doğru tercih “Ben” e göreceli. Kimse kimsenin tercihine ilişmediğinde zaten herkes kendi dengesini kuracak. Evrensel denge zaten kurulmuş. Bir hayvan öldüğünde leşi ortadan aşama aşama kaldırılır! Belgesellerde vardır. Her malın bir alıcısı olacaktır. Sen sana yarayanı al! Zihinler, kinler ve taraftarlıklarla bulanmış ve insanlar kendini mutlu edecek tercihlerin peşinde koşacaklarına öğretilmiş eski kinlerin davasını güdünce o eski enerjilerin de muhatabı olurlar. O zaman da bırakın onları kendi kavgalarında nasılsa karşıtları da olacak birbirlerini dengelesinler. Birbirlerinin başlarını yerler zaten. Sen kendine yarayanı al!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
MUHTEREM HOCAM, ÇOK MÜKEMMEL,VE KAPSAMLI BİR İLMİ MAKALEYDİ.KIYASLAMALARINIZ VE TESBİTLERİNİZ TAM İSABET.İNSAN MEVCUT KALIPLARI KIRMADIKÇA GERÇEKLERİ GÖRMESİ MÜMKÜN GÖZÜKMEMEKTEDİR.BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLİYOR,SELAM VE SAYĞILARIMI SUNUYORUM.