- 950 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GURBET YABAN ELLERDİR
Aslında çalışmamayı evde oturmayı ve evin annesi-hanımı olmayı çok isterdi tüm dünya yemeklerini bilecek kadar iyi bir mutfak bilgisi olmasını çok isterdi,hatta yabancı dil öğrenip daha çok insanla konuşmak daha çok bilgiye kavuşmak ,o kadar özlem duyuyor ki kapıyı çocuklarına açmayı veya önce eşi gelmeli kapıya koşmalı onu gördüğüne sevincini göstermeli,ayaktaki sıcak kavuşmaya çocuklar içerden sesleri ile eşlik etmeliler,ve her gün her akşam yemeği için yaptığı hazırladığı sofranın başında toplanmak.,ah bunları yaşamayalı ne çok olmuştu..ne uzun zamandır bu kadar az bir saadeti bile doya doya yaşamadığını düşündü dehşete düştü..adı”bi tanem”olan kuş ötmeye başlamasıyla düşlerinden uyandı.Arada bir uğradığı arkadaşının dükkanına gelmiş hal hatır sohbet derken gelen müşterilerin yalnızlaştırdığı bir anda dalıp gitmişti,az sonra veda ederek oradan ayrıldı.Başlangıçta kendisini İspanyol…olmadı İtalyan..olmadı Fransız ve yunan sanan yüzlerce insan arasından geçiyordu..türk olduğuna inandıramadığı bu tuhaf sosyal kültür insanlarından bazen nefret etmiyor değildi.Üzüntü ve acılarını içine ata ata öyle oldu ki Roterdam’ın kamburu gibi sırtı omuzları görünmez bir büyük ur ile kaplı olduğunu sanıyordu.Bu kadar yükü ancak Allah’ın yardımı ile kaldırabileceğini düşündü,sıkı sıkı dualarına sarıldı tıpkı markette yaptığı alış veriş kesakağıdına sarıldığı gibi.Gözlerine bahçeli evler takıldı,müstakil ve düzenli,ah ne kadar seviyordu yemyeşil bir bahçe ve ortasında bir ev…şehrin dışında olmalı diye düşledi,sahile yakın olmalı turizme uygun bir alana yakın olsun isterdi,hayatın güzelliklerine gözlerini kapatmak istemiyordu,canı kadar değer verdiği cennet vatanını düşündü sabah ezanları yakın olmalıydı hayalindeki evinde pencerelerini açarak vaktin ezanlarını evin içine doldurmak,temiz havanın tazelediği bedenini şafağın egzotik-manevi-ruhsal çekiciliğine bırakmak çok istiyordu.Uzattığı saçlarını sallamak bir genç kız hevesiyle balkonun özgür bir saatinde..derin derin ciğerlerine toprak-çiçek kokusunu çekmek.Bir eve kavuşmasının sevinciyle başladığı şükür secdelerine öyle alışmıştı ki,yapamadığı sabahlar bir boşluk hisseder hale geliyordu,meğer ne huzur dolu ne mutlu bir rahatlama hali oluyor,meğer görülmemiş bir yenilenme katıyormuş abdest almak,Allah’a yönelmek..0’nun huzurunda sanki O’nu görüyor gibi ibadete durmak.Ah..birbirinden güzel düşlere düşmekten kendini alamıyordu.İşte bu güzellikleri aklında ve ruhunda gezdirirken hep gülümsediğini,kimi görse ve karşılaşsa otomatik devreye giriyor gülümsüyordu insanlara,çünkü kurduğu hayaller güzeldi ve bir gün buna kavuşacaktı.Onu tanımayanların,hakkında hasta veya tuhaf bir saflık olduğunu düşünmesi doğaldı.
Gözlerinin zeytin karası oluşunu ancak kendisine güzel gözlerin var denildiğinde aklına getirmiş olması,genç bir kadın için başlangıçta güzel ancak güzelliğini fark edecek,yaşayacak ve anlamlı kılacak bir mutlu hayatı olmayacaksa ne ifade edecekti.Ve bu mutlu başlangıç olmadıysa ve hiç anlaşılmadan yaşanmış bir hayat ortadaysa,neyi hallederdi ki gözlerinin güzel olması.Ne işlerinin düzelmesine,ne de alacağı ev için yeterli imkanı kendisine sağlardı.Cam kavanozdaki balık gibi hissetti birden kalabalıkların ortasında kalmışlığını.Mavi balık olmuştu şimdi kavanozun içinde aynı çap içinde yüzerek.Herkes kendi dışında,ses-görüntü-mutluluk-sevinçler,her şey…evet her şey kendisiyle arasında camdan bir duvar.Kalın-kurşun geçirmez camdan bir duvar örülmüştü sanki.Bu modern bu uç hızlı kentte bunca kalabalığa rağmen yalnızdı ve mutsuzdu.Rengarenk çiçeklerle dolu bir bahçeye çıkmak,bu bahçenin içinde yürümek ve hiç bitmesin istiyordu.Bu bahçe yürüdükçe uzayan dolaştıkça genişleyen bir bahçe olmal,cennet için tasvir edilen bahçe gibi,böyle yeni hayale daldı işte.O kadar istiyordu ki yalnızlığını,kendine koşmayı,kendiyle baş başa sessiz bir derinlikte olmayı.Yalnızlığını bozacak bir gelişmeden çok korkuyordu,buna izin verecek ne gücü ne de enerjisi yoktu,çok seviyordu yalnızlığı,sımsıkı sarıldıkça kendini buluyordu,tam kendi oluyordu,tam merkezinde olmak huzurun ve en güzeli de daha çok yazmak ve yazmak için yalnızlığı bırakmamak..bırakmamak.Bazen ellerine bakıyor,ince ve uzun ama çok yalnız,parmaklarına geçili bir sevda eli heyecanı yaşamayalı uzun yıllar olmuştu.Bazen yorgun başını taşıyacak bir omuz bir gövde düşünmüyor değildi..saat 10 20..eve geldiğinde açlığını ve dayanılmaz yorgunluğunu fark etti..tv. açık..çocuklar çoktan gelmişler masa kalabalık..mavi balık..bugün aklına getirdiği düşlerini hatırlattı..bakmadan geçemedi önce ona yem attı…yine gülümsedi…her şeye rağmen gülümsüyordu…gülümsemek gözlerinin karasını açığa çıkarıyordu beyaz teninin el değmemiş güzelliğine ayna şahitlik ediyor balığın gözünden de kaçmıyordu…
17.12.2006 / İstanbul
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.