- 1285 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TRAMVAY HIKAYELERI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
[ TRENVAY HİKÂYELERİ
LATİF KÖYBAŞ
Tramvay hikâyeleri. Böyle desek, böyle yazsak olur mu? İnsanların sürekli oradan oraya gidip geldikleri ve durmadan bir yerlerde iş güç adına seyahat ettikleri bu demir yığını kaç hikâye, kaç olay, kaç insan yaşamını taşıyor her gün?
Hep tekli koltukta ve cam kenarında oturmayı severim. Yine yalnız ve tek başıma. Akıp giden bir nehre bakar gibi camdan dışarıya bakmak... Arabalar, insanlar ve uzayıp giden yılan misali yollar.
Sabahın serinliğine aldandım. Gece yarısı bozuk bir neon lambası gibi sürekli yandı durdu gökyüzü. Karanlığın orta yerine düşen ışık demetleri gibiydi şimşekler. Ardından gelen kıyamet gürültüsü ve bir türlü yağmayan yağmur. Sabahın erken vakti odanın camlarında başlayan damlaların gürültüsüyle uykum kaçıverdi sonra. Islanmış koca bir şehir ve ışıldayan yollar. Ağaçların ıslak yapraklarına dokunan rüzgarla damlalar kendilerini bırakıveriyorlar hızla. Birazdan çıkarlar sokağa. Ellerinde köpekleriyle dolaşmaya. Yağmurun rehavetiyle bırakıverirler kendilerini loş karanlığa. Bu saatler köpek sahiplerinin saatleridir. Zorunlu ihtiyaçları gidermek, temiz hava almak ya da ilk sabah sigaralarının içildiği saatler. Alt kattaki almanın derin ve iç gıcıklayan ve ciğerlerini yırtarcasına dışarıya bıraktığı öksürük sesi duyulur birazdan. Emekli astsubay da böyleydi.
Sonra sonra eridi gitti gözümüzün önünde. Nefes darlığı öksürük derken bir gece ambulans aldı götürdü bir daha gelmedi görünmedi. Karisi yalnız kaldı kocaman evde. Arada rastlıyorum, ağır bir alkol kokusu ve gittikçe yaşlanan yüzünde beliren o acı gülümseyiş yalnızlığın iç yakan huzursuzluğu mudur?
Bir fırında çalışıyor öğleye kadar sonra evde. Ne yapar bütün gün? İçki içmek, unutmaya çalışmak bazı
şeyleri. Yalnızlıkta ne yapar kişi? Bir evin duvarlarıyla sınırlanmış ve kimsesizliğin verdiği boşlukla nereye gider kendisiyle? En büyük yalnızlık içimizdeki olsa gerek. Kimsenin bilmediği görmediği duymadığı. Oysa bir dost bir sevgili bir arkadaş bir yakın olduğunda böyle mi olur? İlle de bir şeyler bulur insan konuşacak kendini anlatacak eskilerden yenilerden anılardan umutlardan bahseder paylaşır anlatır.
Arkada bir yer buldum kendime. Yine cam kenarı. Yağmur yağacak, şemsiyem yanımda bu sefer. Olmasa daha iyi aslında, bir güzel ıslansam yokmuş, yağmıyormuş gibi yapsam. Arınsam bir güzel. Herkes bana bakar "kim bu adam deli mi nedir" diyerek. Olmaz. Gittiğimde sanırım öylece bakar doktor, ne der içinden; “ normal değil” mi der yoksa “iyi yapmışsın, bazen olmalı yap” mı der.
Biraz uzağımda iki insan var ayakta giden. Trenvayın askılıklarına tutunuyorlar birlikte. İki sevgili mi dost mu arkadaş mı? Kadın gençten adam da öyle. Kadının hareketleri yumuşak ve rahat. Arada dengesi bozuluyor; sağa sola istem dışı hareketlerle vücudunu zor kontrol ediyor sanki. İçkili olduğu belli. Adamın elinde yarım bir bira şişesi var. Arada dudağını büzerek küçük yumuşak yudumlar alıyor. Sonra öpüşüyorlar; bazen uzun bazen kısa. Genç kadın daha istekli, kafası sürekli geride ve adamı davet edercesine dudaklarını uzatarak öpüşmek istiyor. Bazen arada konuşuyorlar, adamın yüzünde yaşamı ciddiye almayan gailesiz bir gülücük ve arada kadının dudaklarına yaklaştırdığı ıslak dudakları... Rahat ve çevrenin etkisinden uzak kendi hayatlarını yaşayan ve her anı içlerinden geldiği duyumsayan batılı insan için ne kadar normal gördüklerim.
Durağa yaklaşıyoruz; inecekler hazırlık yapıyorlar. Adam elini kadının omuzuna attı, kadın yine istekle uzattı dudaklarını aynı anda inerken öpüştüler uzunca. Geride kaldılar, kayboldular gözümde. Nereye gidecekler? Evlerine mi? Küçük basit bir dünyaları vardır belki. Belki de daha bir sıcak daha bir yakın olacaklar birbirlerine. Yorgun bedenlerini sıcak bir yatağın üzerinde dinlendirecekler. Alkolle yorulan
bedenlerini dipsiz bir kuyunun içine bırakacaklar. Ellerin gözlerin bedenlerin sıcaklığı ile içgüdülerinin izinde gidilen bir yolculuk yapacaklar.
Unutmalı mı tüm bunları? Yaşam bir unutuşlar bulvarı mıdır? Kimdi bu insanlar? Beni kısacık bir zamanımda düşlere götüren yaşamdan koparan. İnsan yüzlerinde buluyorum bazen yaşamı. Bir bakış, bir gülüş, bir tebessüm... içimizde olanla yüzümüzde ki aynada yansıyıveriyor bazen.
Bir trenvayın cam kenarında kendi sakinliğine gürültülü düşlerle yalnızlıklar çağıran bu adam nasıl görünür uzaktan? Hep ben bakıyorum, hep ben düşler kuruyorum, ya diğerleri. Her insan kendi düşüyle kendi yaşamındaki yalnızlıklarına misafir olmuyor mu?
Yağmur gelecek, bulutlar ağırdan yürüyorlar; gri renkli bir yolda. Bir daha ki öyküye dek düşler birikmeli, yaşam akmalı geçmeli... İnsanların yüzlerinde aramalı, aşkları sevdaları.
Latif Köybaş
YORUMLAR
Tebrik ederim kaleminizi, başarınız daim olsun,
yazının genelinde gözüme çarpan virgül, soru işareti eksikleri var ama gözden kaçmış olabilir diye düşünüdüm...
"Bir trenvayın cam kenarında kendi sakinliğine gürültülü düşlerle yalnızlıklar çağıran bu adam nasıl görünür uzaktan? Hep ben bakıyorum, hep ben düşler kuruyorum, ya diğerleri. Her insan kendi düşüyle kendi yaşamındaki yalnızlıklarına misafir olmuyor mu?"
demişsiniz ya yalnız değilsiniz benimde aklıma gelir birçok konu akabinde cümleler sırasız ve karmaşık ...
uzun yolculuğumda düşünür dururum kurarım ancak yazacak kadar cesur olamadım, belki ben de bir gün denerim kimbilir ...
çıktı aldım,
yolum uzun rahat rahat okuyacağım selamlarımla...
Filiz Şahin. tarafından 4/25/2013 8:26:28 PM zamanında düzenlenmiştir.