- 636 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanlar ve ben
Ankara’nın en işlek meydanındayım yine. İnsanların bir derdi olsa gerek. Hepsi karınca kadar telaşlı, tavuk kadar ürkek…
Bir çift sevgili oturdu yamacıma. Herhalde dünyaları batmış. Öyle hararetli tartışıyorlar ki başka bir şansları olamaz. Gerçi ikisi de aça benzemiyorlar. Erkek olan ikinci bir can taşıyor gibi. Pek fakir de değiller. Sevdiği ölenin cansız, sarı suratına da sahip değiller. Hatta kız fazlasıyla rengârenk. Bir vücut engelleri de yok. Birbirlerini bütünü bütüne hırpalayabiliyorlar. Zihinleri benden üretken; özellikle kızın çenesi sokak tiyatrocularını bile kıskandırır. Biraz kulak veriyorum. Erkek olan, kız olanın mesajına geç cevap vermiş meğer. Ne büyük elem(!). Şükürler olsun ki kız oğlana tokadı bastı da toz oldu nihayet! En azından erkek olan, karşılığını vermeyecek kadar erdemliymiş(!).
Mustafa Abi geldi yine. Ortalığı toz kokusu aldı. Meydan birazdan hoş bir görüntüye sahip olur. Süpürgesi de pek eskimiş. Kendisi gibi süpürge de çok sallandı şu yeryüzünde. İkisi de her toza bulandığında kaybetti umudunu. Biri çocuklarına parlak bir gelecek, diğeri toprakta bir fidan olmak hayalindeydi. Gelecekleri pek parlak olmasa da gidecekleri topraktı vesselam.
Çok geçmeden, beyaz yakalı kılkuyruk, bitiverdi dibinde. 20 yıllık bizim Mustafa Abi’ye buyruklarını savurdu. Zavallı, el pençe divan dikildi karşısında. Kafası önde, “Emredersiniz efendim!” dedi her talimata. 50 yıllık yürek, genç kılkuyruğa boyun eğiyordu. Bu insanların nasıl bir düzeni vardı Allah aşkına! Benim şu halimle hürmet ettiğim adama, şu tahsilli adam nasıl oluyordu da üstünlük taslıyordu? Ne öğretiyorlardı bunlara okulda yahu? Ya da içten gelen bir şey olsa gerek.
İnsanların bu modern köleliğine anlam veremiyorum. Nasıl oluyordu da bir kâğıt parçası için biri efendi diğeri şu ya da bu oluyordu? Birinin kapısı açılıyor, diğerinin gururu asılıyordu. Biri böbürlenerek, diğeri onun gölgesinden ürkerek yürüyordu. Biri son lokmasıyla, diğeri şükürle doyuyordu. Bütün bu sistemi anlayamıyordum. Neyse ki kılkuyruk, bizim Mustafa Abi’yi rahat bırakıp gitti.
Allah kahretsin! Ağzı peçeli anarşistler köşeyi döndü. Oldukça sinirli görünüyorlar. Hayat pahalılığından dem vuruyorlar. Kriz, hükümet, hak, direnme, kahrol kelimeleri dönüyor dillerinde. Vay be! Şimdi de kaldırım taşlarını sökmeye başladılar. Hay aksi! İçlerinden birisi, bir mağazaya fırlattı taşı. Az kalsın bir kadına isabet ediyordu. Hak arayan adamlar, etrafa zarar vermeye başladı. Güvenlik güçleri de geldi bu arada. Burası tam bir savaş alanı oldu. Kaçsam kaçamıyorum! Şu insanlar ne ilginç varlıklar! Az önce pahalılıktan, fakirlikten, krizden söz edenler, şimdi ülkesine ne denli büyük bir zarar veriyor. Bu etrafa verdikleri zararı hesap edecek matematikleri yok herhalde. Ya da bunlar düpedüz riyakâr. Eylemlerinin amacı, kendi ceplerinden ibaret… Şu bencillik salatası, burada da kendini gösterdi. Fazla geçmeden olaylar duruldu bu sefer. Polisler, üçer beşer topladı hepsini.
Gökyüzü maviliğini gizlemeye başladı. Keşke şu yıldızlar kadar uzak olsaydım insanlara! Ben taş bir heykelim. Bu insanlar da benim kadar taş. Bedenleri taştan olmasa da nefisleri taş. Bundan eminim. Bundan hiçbir şüphem yok. Şu element bedenime bir ruh girse de yürüyüp gitsem artık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.