- 890 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
F İ L B A H R İ
Büyülü bir kelime "ada". İstanbul’da yaşayanlar için ada demek; baharla kucaklaşmak, yeniden çocuk olabilmek demek. Bu mevsimde adada yeşilin her tonu yaprak yaprak uç vermiş, ağaçlar taze gelin gibi süslenmiştir. Filbahriler açmış, püskül püskül mimozaların kokusu ada sokaklarını sarmıştır. Hanımeliler, yediveren güller, yaseminler bahçe çitine sarılmıştır çoktan. Saçlarını rüzgara kaptırmış bisikletli çocuklar tam gaz pedal çevirip yarışa tutuşmuştur. Evrensel sevginin sesleri dediğim, kuşların neşeli cıvıltısı çocuk seslerine eşlik etmektedir şimdi. Adaya gidiyorum dediğin andan beri bu senfoni eşlik ediyor yüreğime.
Diyecektim ki sana.
-Filbahri getir, mimoza getir.
Demedim. Neden dersen, annemin bir sözü geldi aklıma. İnsan nerede duracağını, nerede kalkıp, nerede oturacağını, nerede susacağını bilmeli. İnsan yerini bilmeli derdi.
Yazarken sana, filbahri çiçeğiyle tanıştığım gün geldi gözümün önüne. Yüzümün orasında koca bir tebessümle daldım anılar sayfasına.
Ahmet abi gün ortasında elinde kocaman bir demet filbahri çiçeğiyle gülümseyerek girmişti kapıdan. Adını bilmediğim ama bahçelerde gördüğüm, portakal kokulu demeti bırakıvermişti masama. Demeti sevinçle elime alıp koklarken bir yandan.
-Bu çiçeğin adı ne? Dediğimde, bunu kasti yaptığımı düşünüp şüpheyle bakmıştı yüzüme.
-Ne yani bilmiyor musun bu çiçeğin adını.
-Bilmiyorum Ahmet abi, demiştim saf saf.
Ahmet abi oldukça kilolu, gümrah yanaklı, her dem neşeli ve esprili konuşmalarıyla yaramaz çocuğuydu ofisin.
-Filbahri derken, "Fil" kelimesini göz dağı verir gibi bas tondan gürleyerek söylemişti.
Onun bu yarı şaka yarı ciddi haline, kendimi tutmayıp kahkahayı basmıştım.
-Gerçekten bilmiyordum Ahmet abi. Hem ne alakası var bu çiçeğin fillerle anlamadım. Filler mi yiyormuş, dediğimde bu sefer celalleneceğinin farkındaydım.
-Sus cahil demişti, gülümseyerek. Ben ne zahmetlerle topladım, getirdim onları.
-Teşekkür ederim ama gerçekten ben çiçeğin ismini bilmiyordum. Hem bana neden kızıyorsun, anlamadım ki... Güzelim çiçeğe bu ismi ben mi verdim. İlla söyleneceksen, çiçeğe bu ismi verene söylen bence.
Diye gülerek sürüp giden konuşmadan sonra Ahmet abi ismini bilmediğim çiçeği tanıtmaya koyulmuştu. Çiçeğin eski adının "filbahar" olduğunu, zaman içinde söylene söylene çiçeğin isminin "filbahri" kaldığını anlattı. İş için adaya gitmiş, müşterinin bahçesinde çiçekleri görünce, içimiz açılsın diye bize de toplayıp getirmiş. Bilseymiş böyle cahil olduğumuzu getirmezmiş. Esprili konuşmayı seven, muzip bir çocuk gibiydi Ahmet abi. Bilmediği konu yoktu. Hayat yolunda tanıdığım, örnek aldığım, sevgiyle andığım müstesna bir kişilik olarak kaldı hatıralarımda. Işıklı limanları hayatın içinde farkında olmadan el sallayarak geride bırakıyoruz bazen.
Kelimelerin çağrışım yapan büyüsünde "ada" kelimesi, tozlu anılar çekmecesini bir anda açıverdi içimde. Yüreğim burkuldu. Düşünüyorum da içimizi burkan anılar değil, yok ettiğimiz bitki örtüsü. Doğaya yaptığımız tahrifat. Daha çok ev için, daha çok çıkar için kesilen ağaçlar, talan edilen ormanlar. Ormanı terk eden ardıç kuşları, yeniden filizlenmeyecek ardıç ağaçları. Zincirin kopan parçaları. Yüreğimizde bir türlü çatlamayan sevgi tohumları. Adı üstünde gök kubbeyi başımıza yıkmayı hedefleyen gökdelenler. Sokaklarda her an bir savaşa hazır öfkeli yüzler. Söylesene sevgili dost şimdi hangi insan çekebilir elini taşın altından. Kim diyebilir ben suçsuzum. Şarkının da dediği gibi "masum değiliz hiç birimiz".
Sevgili dost hani diyorsun ya gitmek istiyorum, ıssız bir adaya, saklı bir ormana, kimsenin olmadığı dağ başına. Gitmek istiyorsan gitmelisin. Hani diyor ya şair "gitmek gerekir bazen" Gitmek iyi gelecek sana. Çıktığın bu yolculukta ateş böceği olup aydınlatamasamda yüreğini biliyorum gece boyu eşlik edecek sana cırcır böcekleri. Hatırlayıp gevezeliklerimi gülümseyeceksin.
Ve sen giderken bu şehirden. İsmi güzel değil, böyle çiçek ismi olur mu dedin diye "katırtırnağı çiçeğini" anlatacağım. Yol boyu eşlik edecekler sana göreceksin, hatırlayıp sözlerimi gülümseyeceksin.
23 Nisan 2013 - Zeynep Özmen
YORUMLAR
anlatılmak istenen ana tema ve mesajlar öyle ince ince örülüp dantel gibi işlenmiş ki yazının satır aralarına, Doğanın nasıl katledildiği vurgulanırken, bir dosta mektup manasında da algıladım yazıyı. güzel bir dosta da sevgi dolu göndermeler var. Dilerim o dost bu yazıyı okuduğunda kendinden bahsedildiğini anlayabilecektir.
Her zamanki zarif ve akıcı anlatım bu yazınıza da aksetmiş.Tebrik ederim.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.