Alya
Bazen bir hayatı kucaklarsınız bilmeden, iç güdüleriniz sizi yönlendirir.
Yıllar önceydi, girişimci ruhum iş peşindeydi, belki çok paralar kazandıracaktı bu işim, öğreticilikten aldığım yetmiyordu.İsteklerim bir maaşa göre çok büyüktü, Amasra gezisinde görmüştüm, tezgahlar çeşit çeşit satılık eşyalarla doluydu, ben de yapabilirdim.Böylece başladı ne üretebilirim diye olan düşüncelerim.
Evet, evet bulmuştum onlarca gece düşüncelerden sonra, ressamdım, bunu kullanabilirdim ve resimlerimi yapabileceğim minik ayraçlar çok iyi fikirdi, insanların kitap okurken mutlu olabilecekleri şirin ayraçlar, suluboya, ebru, karakalem her türlü ayraçlar, kolları sıvadım ve başladım yüzlerce ayracı yapmaya.
Aradan birkaç ay geçtiğinde ev ayraçlarla dolmuştu, şimdi pazarlama işlemine geçebilirdim, işte tam da bu günlerde gelmişti ilginç olan o mesaj, çocukluk arkadaşımdı, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi, birlikte büyümüştük.Zuhal, canım arkadaşım ahretim, biz çocukken ellerimizi kesmiş birbirine değdirmiştik, artık kan kardeştik yani ahretliktik kendi düşüncemize göre, ne çok sevindim beni bulduğuna ahret, nasılda geçti yıllar ve ben seni ne kadar da çok özlşemişim.
Hemen yanıt verdim, işte bilgisayarın faydaları ve bir gün ayarladık buluşmaya karar verdik.Günlerden Çarşambaydı, buluştuğumuz yer sıcacık bir kafeydi, bu soğuk günde çok iyi gelmişti burası, ona sımsıkı sarıldım, hiç değişmemişti sanki, evliliğinden, evliliğimden çocuklarımızdan bahsettik, çok mutlu görünüyordu, oğlu oğlumla neredeyse aynı yaştaydı.Onları tanıştırmaya karar verdik tabi eşlerimizide.
Yurtdışında yaşamıştı ahretim yıllarca, şimdi ülkesinde sıcacık mutlu evinde yaşıyordu fakat o da bir şeyler yapma telaşındaydı, ben yapmak istediklerimden bahsettim bayıldı bu fikre ben de seninle çalışabilirim dedi, böylece ortaklığımızın ilk tohumları atılmıştı.
Boyalar aldık hemen ertesi gün ve bize geldi, nasıl neler yapabileceğini gösterdim, hemen öğrendi, bir ebru teknesi kurdum sonraki günlerde, ve işlerimize koyulduk.
Yaz geliyordu ve tatil köylerinin birinde dükkanlar bakmaya başladık, daha önce gittiğim bir tatil köyünde minicik bir dükkan kiraladık, hem üretip hem pazarlayabilirdik burada ahretimle.
Çok geçmeden kendimizi o tatil yerinde bulduk, işimiz çok iyi gidiyordu, tristler bayılmıştı yaptığımız ayraçlara, isimler yazıyorduk bazılarına ve boncuklarla süslüyorduk alt kısımlarını.O kızı o günlerde tanıdık işte, mahçup kırılgan bizden iş istemişti, çok iyi gidiyordu ve yardımcıyada ihtiyacımız vardı, aldık, çalışmaya başladı yanımızda Alya.
İsmi gibi güzeldi yüreği de yaşlı babasıyla yaşıyordu, öğrenciydi, henüz yirmi yaşına girmişti ama onaltı gibi gösteriyordu, incecik elleri vardı.
Alya gün geçtikçe bize kendini daha yakından tanıtmaya başladı, ikizmiş aslında ve ikizi yıllar önce annesi ile birlikte bir kaza sonucu vefat etmiş, o ve babası yalnız yaşamışlar yıllarca, şimdi bir sevgilisi varmış babasının onaylamadığı, kendini derslerine vermiş o da zamana bırakmış herşeyi, geçim dedinde, babasının tek maaşı yetmiyormuş ve yaz aylarında çalışıp kış aylarında rahat okumak için para biriktiriyormuş.
İşte bu yaz günlerinin birinde Alya gelmedi ve ertesi gün öğrenebildik sebebini, babasını kaybetmiş, yapayalnız kalmış Alya, ahretim ve ben onu yanımıza aldık annelik içgüdüleriyle, evleri kiraymış zaten üç beş eşyasını bizim tuttuğumuz eve getirdi, peki yaz bitince ne yapacaktık, içimizi sessizlik kapladı.
Koskoca bir yaz bitmişti,eşlerimiz ara sıra gelmişlerdi yanımıza, şimdi dönme vaktı, Alya’yıda aldık ve Sakarya’ya döndük, bir karar vermemiz lazımdı, onu birimiz sahiplenmek zorundaydık, fikir ahretimden geldi, annesi Elmas teyze yalnız yaşıyordu, konuştuk, birbirlerine can dostu olabilirlerdi, oraya yerleştirdik, Alya sessizce kabullendi, okulu İstanbul’daydı, hafta sonları gelip gider diye düşündük, Alya yine çok mutluydu,ya gerçekten çok mutluydu, ya da mutluluk oyununu çok güzel beceriyordu.
Elmas teyze yani ahretannem onu çok sevdi, ona çeşitli hediyeler alıyordu, her hafta sonu annesine koşar gibi geliyordu Alya.
Bir gün bir delikanlı ile geldi Alya, babasının onaylamadığı o delikanlıyı hiç de gözümüz tutmadı, yakışıklı görümününün altında bir hinlik var gibiydi, birlikte içtiğimiz çay zehir olmuştu sanki, nasıl görüşme diyebilirdik veya nasıl karışabilirdik hayatına, sessizce kabullendik ahretim Elmas teyze ve ben.
Yine de ertesi hafta konuyu açtık Alya’ya ahretimle, ciddiyetini sorduk, gelecek için evlilik düşündüklerini söyledi, Ankara’da yaşıyormuş, işi oldukça iyiymiş, emlakçılık yapıyormuş liseyi bitirememiş falan.Dinledik, sustuk, işi iyi olabilirdi ama yaş farkı oldukça ciddiydi, neredeyse yirmi yıl fark vardı aralarında, tabiki mutluluk için yaşın önemi yoktur ama, ama, ama...
Sonraki hafta Ankara’ya Mehmet’in yanına gitti Alya, geldiğinde berbat durumdaydı, önce korktuk başına birşey mi geldi diye, ama sonra anlatmay başladı, tesadüfen öğrenmiş Alya, Mehmet evli imiş, kandırılmanın üzüntüsü onu yıkmış, biz yine de erken öğrendiği için çok sevindik.
Ertesi hafta okulunun tatili dolayısı ile Alya doğduğu tatil köyüne gitti, ona iyi geleceğini umuyorduk bu tatilin, öyle de oldu, geldiğinde yanakları pembe pembeydi, gözlerinin içi gülüyordu.
Babasından kalma bir kaç anı vardı elinde, birkaç fotoğraf, fotoğraflara bakıyorduk ki Elmas teyze birden ağlamaya başladı, susturamıyorduk.
Kendine geldiğinde anlatmaya başladı, yıllar önce Bulgaristan’da yaşarlarken Türkiye’ye göçmek zorunda kaldıklarını, bu fotoğraflarda işte oralardan, Alya çok sevdiği can dostlarının torunuydu, Adı annesinin adıydı, bu kadarda olamazdı, tesadüfler mi iç güdüler miydi, ya da kader miydi bizleri birleştiren.
Nurten Hürel.