- 1130 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATA BATAR KÖTÜ HUYLU DİKENLER...
Evli evinde, köylü köyünde olmalıydı Meleğe göre tabiatın yeşillikleri içinde mest
olmuş ruhunun hiç göç edesi yoktu bu güzel kasabadan fakat babası öyle
söylemiyordu günlerdir Kanada ve Torontoyu anlatıyor,yaşanılası bir şehir olduğundan söz ediyordu adam.Bazen nerde olduğumu bile kavrayamıyordum ,etrafımda olanlara aldırmadan kendi içimde büyüttüğüm yalnızlığımla ve on dört yaşıma rağmen ,sevdiğim her şeye bağlı kalacak bir yapım olduğunu anlamıştım .,ve en önemlisi aylardır döktüğüm gözyaşını hafif bir tebessümün altına saklamayı başarmıştım`bu gezgin fikirli adamın insanlara aldırmadan verdiği kararına karşı çıkmak yine eşşek sudan gelene kadar canımın acıması demekti..
Mevlânâ hazretleri, Mesnevi’de kötü huyun insanın nefsine ve çevresine nasıl bir eziyet yaptığı hakkında şöyle bir hikaye anlatır: Huysuz adamın biri bir gün herkesin gelip geçtiği yol üzerine dikenli çalılar diker. Yoldan geçenler her ne kadar “Bunları buradan sök at” dese de o bunların hiçbirine kulak asmaz. Yine kendi bildiğini okur. O dikenli çalılar büyür yoldan geçen halkın ayağına takılır, onlara eziyet eder. O yoldan geçenler perişan olur. Bu durum valiye kadar intikal edince vali onu yanına çağırır. Dikenleri sökmesi için emreder. O da sökerim diye söz verir; ama bugün yarın diye ertelemeye devam eder. Ne sökmem der ne de sökmeye teşebbüs eder.
Bir gün vali onu yanına çağırır; “Verdiği sözde durmayan adam, emrimi uygula!” diye sıkı sıkı tembihler. Ağır ikazlarda bulunur. Çalıları diken huysuz adam da şöyle der: “Önümde hayli günler var. Merak etme nasıl olsa günün birinde sökerim.” Vali ise çabuk olmasını söyler ve onu uyarmaya devam eder. Ama adam sözden anlamaz. Dikenler de kök salıp büyümeye devam eder. Mevlânâ, hikayenin bu kısmında bir işi yarına ertelerken zamanın su gibi akıp gittiğini söylüyor ve; “Her gün sen yarın bu işi görürüm diyorsun ama günler geçip gittikçe o dikenler daha da kuvvetleniyor. Onu sökecek olan da ihtiyarlıyor, kuvvetten düşüyor. Sen de her bir kötü huyunu bir diken bil. O dikenler kaç keredir senin ayaklarına battı. Kaç kere oldu seni kötü huyun yaraladı. Sen kendi tabiatından hastalandın da duygusuzluğun yüzünden habersizsin. Çirkin huyunun da başkalarını rahatsız ettiğini bilmiyorsun. Sen şu dikeni gül fidanı haline getir. Gül fidanı ile onu aşıla. Böylece sendeki dikenler gül fidanı haline gelsin....
Sevgili dedem yıllar önce bu gerçeği öğretmişti bana ,kötü huylu insanların hayatına batan dikenleri.Yemyeşil ağaçlarla kaplı ormanın içinde yaşattım yıllarca hayallerimi ,hiç bahar tadında değil di bu şehir ,üstüne çöken ağır kış yorgunluğunu üstünden atamıyor ,ben deniz sahili kasabama kaç yaz yaşatıyordum gizliden.
Görmeyeli 15 yıl olmuştu sanki insan eliyle yapılmış misali; yemyeşil çam ormanının tam da ortasına bırakılmış bir avuç mavi su gibiydi her şey yine benim cennetim ,çocukluğum ,adını bilmediğim yollar çıkıyordu karşıma ve iki katlı koca bir ev dikkatimi çekiyordu birdenbire, o dedeciğimim elleriyle yaşattığı iki odalı evin ruhunada girmişti dikenler,
ama olsundu varsın olsun"kuşlar kendi dillerinde konuşur ayrılığın dilinde,“ayrılığın hüznü olmalı bu ” diyorum içimden zor oluyor ayrılmak ,. ayrı geçen dünümüzü yaşanmamış sayıyorum çoçukluğum ,senin üzerinde dikenler hep bitecek ,kanatacak ama birlikte olmamız için çaba sarf etmemiz lazım yoksa yolumuzu kesen deyyuslar bizi hepten öldürecek.
BERRİN KORKMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.