- 988 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İfade Özgürlüğü ve Sınırları
Çağdaş anayasaların ve kanunların ( veya daha alt yasal düzenlemelerin ) en önemli konusu insan. Düzenlemelerin en önemli gayesi, bazen tadadi olarak da sayılan hakların, diğer bireylere ve en güçlü örgüt olan devlete karşı korunmasının sağlanmasıdır. Birey, azınlık ve çoğunluğun önemli saklı haklarından biri de ifade özgürlüğü. Bu özgürlüğe sahip olmayan bireyin bağımsızlığından bahis açılamayacağı gibi, ilgili toplumda da, alternatif düşüncenin gelişip serpilmesi sözkonusu olamaz. Adeta, emir- komuta silsilesi içinde, toplumların sanat, ilim ve diğer alanlarda ne kadar münbit bir zemin sağlayacağı da cabası.
Neden ifade özgürlüğü de, sadece düşünce özgürlüğü değil…
Düşünce, ifade özgürlüğü ile beraber bir değer ifade ettiği içindir.
“ Özgürlüğüyle birlikte alınmadığı sürece “ inanç ve düşünce özgürlüğü “ nün hiçbir anlamı yoktur. Elbette herkesin istediği inanç ve düşünceye sahip olma özgürlüğü vardır. Ama, bireyin kafasında başlayıp kafasında biten bir özgürlüktür bu; dolayısıyla, “ özgürlük” sözüne layık değildir...Sahip olunup olunmadığı hiç belli olmayan, daha doğrusu sahip oluşuyla sahip olunmayışı hiç fark etmeyen özgürlük, özgürlük değildir.” M.SOYSAL, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, shf: 138-139
Düşünce özgürlüğü, “ kişinin serbestçe düşünce edinebilme, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmama, bunları açıklama ve yayma hakkının dokunulmazlığı” biçiminde tanımlanmaktadır. ( Ana Britannica- 1984, c.7, s.577)
Düşünce ve kanaat özgürlüğü, insan olmanın gereği olarak, doğuştan var olan en tabii haklardandır. Bu hak, insanların iç dünyaları ile ilgili olduğundan, herkes istediği gibi düşünebilir ve istediği fikri savunabilir. Bütün çağdaş anayasalar, kişilerin düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınamaya tabi tutulamayacağını hükme bağlarken, aynı zamanda, gerekçesi ne olursa olsun, kişilerin düşünce ve kanaatlerini kendi iradelerinin dışında açıklamaya zorlanamayacaklarını da belirtmektedir.
Düşünce özgürlüğünün bir anlam kazanabilmesi için, kişilerin sadece özgürce düşünmelerinin yanında, hiçbir baskı, korku, kaygı ve sınırlama olmadan, bu özgürlüğün aynı zamanda hayatın ve toplumun hayatına yansıması gerekmektedir. Kişiler sınırlama olmadan, düşünce ve kanaatlerini yazı, söz, resim, müzik gibi benzeri yollarla, tek başına veya toplu olarak açıklayabilmeli ve yayabilmelidir.
"Toplumun ilerlemesi, insanin maddi ve manevi varlığının gelişmesi için düşünceyi açıklama özgürlüğü, demokratik toplumun temellerinden biridir, özgürlükçü ve çoğulcu demokratik düzenin kurucu öğesidir... Temel hak ve özgürlükler ve özellikle düşünceyi açıklama özgürlüğü için anayasa ve yasalarda öngörülen sınırlama ve yasakların çoğu, çağdaş demokrasilerde genellikle kabul gören ilkelerle bağdaşmadığı gibi, bu sınırlama ve yasaklar; özgürlüklerin evrensel standartlarda kullanılmasını engellemektedir. Türkiye, insan hakları alanında evrensel normlara uyum sağlamak için anayasa ve yasalarda gerekli değişiklikleri yapmak zorundadır. Düsünceyi açıklama özgürlüğü ile bağdaşmayan yasa kuralları değistirilmelidir, özgürlük alanı geliştirilmelidir. Düsünce özgürlüğü alanında demokratik değerlere yer verilmelidir." (x)- Anayasa Mahkemesi Baskanının, 26 Nisan 1999 günü, Anayasa Mahkemesi’nin kurulus yildönümündeki konuşmasından.
Genel marazi anlayışına paralel olarak, (1961 Anayasası, düşünce ve kanaat hürriyeti ile bu hürriyetleri açıklama ve yayma hakkını aynı maddede ele alırken), 1982 Anayasası, bu iki hürriyeti iki ayrı maddede düzenlemeyi uygun bulmuştur. (m: 25. ve 26)
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini sınırlama: “...Ancak, kişinin iç aleminde kaldığı sürece mutlak ve sınırsız olan düşünce ve kanaat hürriyeti, toplum hürriyetini ilgilendiren andan itibaren, hukukun ve kanunun sahasına girer ve toplumsal yaşayışın gerektirdiği bazı kısıtlamalara bağlanabilir. İnsanların toplum halinde yaşayabilmeleri, ancak toplum hayatının bazı esaslara ve kurallara bağlanması yani düzenlenmesi ile mümkündür. Bu zaruret, insan hayatı bakımından mutlak ve sınırsız olan düşünce ve kanaat özgürlüğünün söz, yazı, resim vb. türlü araçlarla açığa vurulurken toplumsal yaşayışın sürekliliğini sağlamak için belli esaslara ve kurallara bağlanmak suretiyle kayıtlanmasını gerektirir. Çünkü, toplum hayatına zarar veren düşünce ve kanaatlerin açığa vurulması toplumu huzursuzluğa sevk ederek, toplumsal yaşayışı ve Devletin güvenliğini sarsar. Bu bakımdan, diğer hak ve özgürlükler gibi düşünce ve kanaat özgürlüğü de, her türlü sorumsuz davranışlara izin veren mutlak ve sınırsız bir özgürlük olarak kabul edilmez. Bu özgürlüğü de, toplumsal yaşayışın ve demokratik düzenin gerekleri ile bağ daştırmak ve toplumsal yaşayışla düşünce ve kanaat özgürlüğünü denge halinde tutmak gereklidir...” (A.mah, 08.04.1963, Es.1963/16.Ka.1963/83; R.G.09.07.1963.A.M.K.D, say:1, shf:159 )
Nihai ifade olarak, ister beğenelim, ister beğenmeyelim, ister sahih cari, ister sakıt evvel olsun, düşünceyi ifade etme hakkına sığınarak, toplumun kutsal değerlerine ve kabullerine saygısızca saldırmak, kanuni ve insani hak olamaz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.