Koyu Yalnızlık... Öykü
Yalnızlığı(nı) içiyordu. Lıkır lıkır. Kadeh kadeh. Doymaksızın. Bıkmaksızın. Hadi diğer kelimeyi de söyleyeyim, yorulmaksızın. Belki de durmaksızın...Burada okur kahkahayla gülebilir. Hakkıdır.
Yalan dolan yok, yalnızlıkla arkadaştı. Yalnız takılırdı hayatta, hayata. Hayatını yalnız davranışlar üzerine kurmuştu sanki.
Sanki yaşadığı, yudumladığı ne varsa yalnızlıkla başlar, yalnızlıkla devam eder, yalnızlıkla biterdi. Sabaha uyanırken, dışarı çıkarken, serçe kuşlarına selam çakarken, bir tandır başında yaşlı bir Kürt annesini temaşa ederken, dolaşırken ıssız sokaklarda, akşamı sabırsızlıkla beklerken, yarini şiir şiir severken, gecelere siyah yıldızlar takarken, dipsiz düşünürken, sessizce ama derince ağlarken, çok susarken; yalnızlıkla beraber yapardı bütün bunları. Yalnızlıkla boyardı duvarları sade anlamlara...
Hem renkli bir kişiliği yoktu. Griydi bildiği renkler. Karamsarlıktı hissettiği duygular. Adımladığı yollar asfalttı sadece. Sadece yola çıkardı. Yola bakardı karnı. Yolda yorulurdu bedeni. Yolla yollanılırdı saç telleri. Sade ve gösterişsiz mola verirdi, palamut kokan bir ağacın altında. Esmer bakan çocukları uzaktan seyrederdi. Çocukların gülüşlerine, adını öğrenemediği oyunlarına eşlik etmezdi. Eşlik etmeyi bilmezdi. Üzülürdü bu duruma. Oyuncusuz rolü oynamak zordu ruhuna...
Ancak yalnızlığı çok iyi bilirdi. Yalnız nefes alıp vermeyi ömür bilirdi.
Yalnızlığı sade yudumlamazdı. Koyuca. Demli kaçak çay gibi çağırırdı yanına. Yanı başında büyütürdü yalnızlığı(nı). Yok çağırmazdı. Zaten yalnızlık her iki omzuyla birlikte yer çekimine karşı günlerce dururdu.
Haftalarca, aylarca, daha doğrusu yıllarca besledi durdu yalnızlığı sınırsız koynunda...
Mehmet Selim ÇİÇEK
21 Nisan 2013, Kızıltepe
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.