- 1272 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kısa Şiir Özlü Anlatım
KISA ŞİİR ÖZLÜ ANLATIM
(Ahmet Muhip Dranas’tan bir şiir tahlili)
Voltaire: “Şiirin düz yazıdan farkı az sözle çok şey anlatmasıdır.” diyor. Çok doğru bir tespit… Gerçekten de şiir severlerin diline pelesenk olup edebiyat tarihimizin şaheserleri arasında gösterilen güzel şiirlerin en belirgin özelliği budur. Hepsi de özlü anlatıma sahip kısa şiirlerdir. Haşim’in Merdiven’i, Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si, Yunus’un “İlim ilim bilmektir” dizesiyle başlayan İlâhi’si ve daha yüzlercesi…
Birçok yazımda belirttiğim gibi az söz, çok anlam ve çok çağrışım… Tabii ki buradan “Bir manzumenin şiir niteliği kazanmasının tek ölçütü kısa olmasıdır; her kısa şiir iyidir, her uzun şiir kötüdür.” gibi anlamlar çıkarıl-mamalıdır. İyi şiirde söz ettiğimiz özelliklerden başka farklı bir bakış açısı, özgün bir üslûp, çarpıcı imgeler ve içerikle örtüşen bir ahenk bulunmalıdır. Bu niteliklerin tümüne sahip şiirler yazmak önce yetenek, sonra alın teri ve dahası sabır gerektirir.
Ben bu yazımda “kısa şiir, özlü anlatım” örneği kabul ettiğim bir şiiri tahlil etmek istiyorum. Bu eser “Fahriye Abla” şiiriyle tanıdığımız Ahmet Muhip Dranas’ın en sevdiğim şiiri: Ve böyle Biteviye… Tahlile başlamadan önce gerçek bir sanat eseri kabul ettiğim bu on iki dizelik şiiri birlikte okuyalım:
VE BÖYLE BİTEVİYE
Vakit dar olsa gerek
Hep içim ürpererek
Diyorum:
Vakit dar olsa gerek
Belirsiz bir âlemde
Ekseri penceremde
Bekliyorum
Bir bahar olsa gerek
Binmişim bir gemiye
Ve böyle biteviye
Gidiyorum
Bir diyar olsa gerek
Ahmet Muhip DRANAS
Şiiri tahlili bir büyüteçle kelebek kanadını veya bir yonca yaprağını dakikalarca incelemek gibidir. Çevremizde sonsuz sayıda mevcut olan yonca yapraklarına büyüteçle bakarsanız hiçbirinin diğerlerine benzemediğini fark edersiniz. Veya büyütecinizi bir kelebek kanadına çevirdiğinizde oradaki ayrıntılara, doğal renklere ve desenlere şaşkınlıkla bakar ve o muhteşem güzelliğe hayran olursunuz.
İşte edebî değeri olan şiirlere de böyle yaklaşmak gerekir. Şiiri önünüze koyup defalarca okuduktan ve üzerinde saatlerce düşündükten sonra şairin ne yaptığını, nasıl yaptığını yavaş yavaş anlamaya başlarsınız. Otuz beş yıl önce ezberlediğim, zaman zaman bir şarkı fısıldar gibi kendi kendime okuduğum bu şiir üzerinde kafa yorduğum dakikaları toplasam sanırım kırk - elli saat eder.
Dranas “Güzel düşünceler güzel biçimler içinde verilmelidir.” ilkesiyle şiirler yazmıştır. Eserlerinde genellikle hece ölçüsünü kullanmıştır. Fakat onun hece anlayışı halk şiirinden farklıdır. Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı’yla birlikte hece ölçüsüne bazı yenilikler getirmiştir. Hecedeki durakları kaldırmışlar, Halk şiirinde pek kullanılmayan dokuzlu, onlu, on ikili kalıpları denemişlerdir.
Gayet açıktır ki Dranas bu şiirini yedili hece ölçüsüyle yazmıştır. Bu ölçü Halk edebiyatında genellikle manilerde kullanılır ve 4+3 duraklıdır. Dranas bu şiirini duraksız kaleme almıştır. “Hayır, 3+4 duraklı…” şeklindeki bir itiraza şu cevabı veririm: Üç hecelik kelime veya kelime grubundan sonra durak yaparak okumaya devam edersek şiirdeki ahengi bozarız ve bu mükemmel eseri katletmiş oluruz.
Ölçü yönünden şiirdeki yeniliklerden biri de her dörtlüğün üçüncü dizelerinin yarım oluşudur ki bu özellik bize cinaslı manilerin ilk dizesini hatırlatır. Cinaslı manilerde:
“Bağ bana
Bahçe sana bağ bana
Değme zincir kâr etmez
Zülfün teli bağ bana”
örneğinde olduğu gibi 2, 3, 4. dizeler 4+3 duraklı hece ölçüsüyle söylenir. Fakat ilk dize yarımdır ve bu dizeye “ayak” denir. Böylece şair bu yarım dizeyle hangi sözcüklerle cinas yapacağını belirtmiş oluyor.
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz: Dranas şiirinde bazı yenilikler yapmıştır fakat Halk edebiyatının dörtlük dediğimiz nazım biriminden, hece ölçüsünden, yarım dizelerinden de yararlanmıştır.
Ayrıca manilerde a-a-b-a kafiye dizilişi mevcuttur. Şair ilk dörtlükte bu dizilişe uymuş ama burada da bir değişiklik yapmıştır. Genellikle türkülerde kullanılan, nakarat dediğimiz dize tekrarlarından yararlanmıştır. Öyle ki ilk dize dörtlüğün sonunda bir daha söylenmiştir.
Diğer dörtlüklerdeki kafiye dizilişi de özgündür. Çünkü Halk şiirinde 2. ve 3. dörtlükler c-c-c-a, d-d-d-a şeklinde kafiyelenirken, Dranas c-c-b-a, d-d-b-a kafiye düzenini tercih ediyor.
Dranas’ın biçime önem verdiğini daha önce söylemiştik. Şair değer yönün-den kafiye konusunda Divan şairleri gibidir; yarım kafiyeyle yetinmez, en az tam kafiye kullanır. “gerek – ürpererek, “gemiye – biteviye” sözcükle-riyle zengin kafiye; âlemde – penceremde” sözcükleriyle tam kafiye kullanıyor. Ayrıca her dörtlün son dizesindeki “olsa gerek” redifleri ve “dar, bahar, diyar” sözcüklerindeki tam kafiyeler şiire musiki katan diğer ahenk öğeleridir. Dranas bunlarla da yetinmeyip her dörtlüğün üçüncü dizelerinde “ diyorum, bekliyorum, gidiyorum” gibi kafiyeli sözcükler kullanarak şiirini biçim, ahenk ve anlam yönünden ağ gibi örüyor.
Bu kısacık şiirdeki ahenk unsurları elbette bu kadar değil. Sesli okuduğunuzda kulağınızda bir senfoni etkisi yapan bu şiirde hem ünsüzlerin hem de ünlülerin ahenginden yararlanılmış. Şiirde -başlık dâhil- 107 ünsüz kullanılmış ve bunların sadece 19’u sert ünsüz (h, ş, f, s, k, t, ç, p)… Şiire yumuşak ünsüzler, dahası “r, l, m, n, y” gibi yumuşak sü-reksizler hâkim. Meselâ “r” sesi 20, “l” sesi 8, birbirine yakın “m, n” sesleri ise 9 defa kullanılmış. Son dörtlüğe hâkim ses ise “y” ünsüzüdür. Ünsüzlerin bu uyumu (aliterasyon) şiire ahenk katan bilinçli ve isabetli seçimlerdir.
Ayrıca Dranas, asonans dediğimiz ünlülerin uyumundan oluşan ahenkten de yararlanıyor. İçinde hep “a, o, u, ı” gibi kalın ünlülerin bulunduğu bir şiir kulağımızda bir uğultu, bir uluma etkisi yapar ve bizi rahatsız eder. Malûmdur ki ince ünlüler dediğimiz “e, i, ö, ü” kulağa hoş gelen seslerdir. Bu şiirde 80 hece mevcuttur; Türkçede her hecede bir ünlü olduğuna göre şiirde 80 ünlü kullanılmıştır. Dranas’ın seçtiği kelimelerde mevcut olan kalın ünlü sayısı sadece 22’dir. Demek ki şairimiz 22’ye karşı 58 ince ünlü kullanarak müzikal etkiyi perçinlemeye çalışmış.
Şimdi tahlilimizin zor kısmına, şiirin içerik özelliklerine geldik.
On iki dizelik bu kısa ve özlü eser için “hayat yorumu şiiri” diyebiliriz. Dörtlüklerde sırasıyla “endişe, umut ve ahirete inanç” teması işlenmiştir.
Vakit dar olsa gerek
Hep içim ürpererek
Diyorum
Vakit dar olsa gerek
Bu dörtlükte şair, gitgide ölüme yaklaşan bir insanın iç sıkıntısını birinci tekil kişinin ağzından dile getiriyor. Bu kişi yaşayacak çok az zamanının kaldığını düşünmekte ve zaman zaman “Vakit dar olsa gerek” diyerek kendisiyle konuşmaktadır. Karamsar düşüncelerin sesli itirafı, şairimizin ruhundaki ölüm endişesini tetiklemiştir. Bu nedenle şairin içi, sürekli olarak korkuyla ürpermektedir.
Sembolist şairler duygu ve düşüncelerini birtakım simgeler, telkinler, telmihler ve imalarla sezdirmeye çalışırlar. Bu akımda anlamda kapalılık esastır. İsterler ki bir şiiri her okuyan, farklı şeyler anlasın, farklı duygular hissetsin. Birçok şiirini sembolizmin etkisiyle yazan Dranas bu dörtlükte amansız bir hastalığa yakalanıp ölümü bekleyen bir kişinin iç ürpertilerini vermiş olabilir ya da yaşanacak çok az vakti kaldığına inanan ihtiyar bir insanın endişelerini yansıtmış olabilir. İkinci dörtlükte kullanılan “pencerede beklemek” ve “bahar” motiflerinden yola çıkarak büyük ihtimalle bu şiirde yaşlılık psikolojisi anlatılmıştır diyebiliriz.
Belirsiz bir âlemde
Ekseri penceremde
Bekliyorum
Bir bahar olsa gerek
İkinci dörtlüğün teması umuttur. Yahya Kemal “İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.” demiş. Ne kadar doğru bir söz! Yaşadığımız müddet zarfında içimizden umut hiç eksik olmaz. Hayallerimizin birine kavuşunca içimizde yeni umutlar filizlenir. Okul bitirmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak, çocuklarımızın okula gittiğini, evlendiğini görmek; sonra da torunlar… Bizi yaşatan, bize yaşama azmi veren binlerce örnek verebiliriz. İnsanın içinde umut kalmazsa yaşamanın da bir anlamı kalmaz.
Şair belirsiz bir âlemdedir; genellikle penceresinde beklemektedir ve beklerken de bir yandan bir baharın olması gerektiğini düşünmektedir. Bu dörtlükte “âlem”e belirsiz sıfatının verilmesi zihnimizde birçok çağrışımlar yaratır. Ezelin ve ebedin insanoğlu tarafından tam anlaşılamadığını; maddenin, ruhun, rüyanın, kısaca kâinatın sırlarının çözülemediğini… düşünürüz.
Pencere önünde oturan ve bahar bekleyişi içinde olan bu kişi hasta, yatalak veya yürümeye mecali olmayan biri de olabilir. Belki derdinin dermanını, belki çocuklarını, belki de torunlarını beklemektedir. Sonuç olarak bu dörtlük bir bekleyişin ve umudun öyküsüdür. Sanırım “umutlu bir bekleyiş” demek daha doğru olacak.
Ölüm korkusuyla ikide bir içi ürperen şair asla umutsuz değildir. Dış dünyayı penceresinden izlerken akıl yürüterek bir baharın mevcut olması gerektiği sonucuna varmaktadır. Öyle ya, her yokuşun bir inişi, her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı vardır. Şairimiz yaşadığımız dünyadaki bu devir daimlerden hareketle ihtiyarlık ve ölümden sonra da yeni bir baharın, yeni bir doğuşun, yeni bir canlanmanın gerçekleşmesi gerektiğini düşünmektedir.
Binmişim bir gemiye
Ve böyle biteviye
Gidiyorum
Bir diyar olsa gerek
Şiirin bu sön dörtlüğünde klasik bir benzetme yapıyor şair: Hayatı bir gemiye benzetiyor. Bizim kuşak siyah – beyaz fotoğraflar çektirirdi ve bazı fotoğrafları sevdiklerine verirken arkaya: “Hayat bir gemi / Yoktur yelkeni / Bu resme baktıkça / Hatırla beni” dörtlüğünü yazardı. Ben bu tür ifadelerden ve klasik benzetmelerden oldum olası nefret etmişimdir. Fakat Dranas bu demode benzetmeyi o kadar yerinde ve güzel kullanmış ki!
Evet, okyanusta bir gemi düşünelim, hep aynı hızda ve aynı yönde yol alıyor. Bu geminin dünyadan çıkıp uzaya savrulacak hâli yok ya! Önünde sonunda bir diyara ulaşacak. Şairimiz bu benzetmedeki mantıktan yararlanarak bindiği gemiyle birlikte sürekli olarak belirli bir yöne doğru gitmekte olduğunu, bu yolculuğun sonunda mutlaka yeni bir diyar olması gerektiğini vurguluyor.
Yazımızın başında edebî değeri olan şiirlerde farklı bakış açısı olması gerektiğini vurgulamıştık. Dranas’ın şiiri bu niteliğe sahip bir eserdir. Şöyle ki:
Edebiyat tarihimizde yer bulan büyük şairlerin çoğu ahiret gününe inanırdı; çünkü bu inanç, iman etmenin şartlarından biriydi. Ahireti asla sorgulamazlar, bu konuda şüpheye düşmezler, kayıtsız şartsız inanırlardı. Dranas on iki dizelik bu şiirinin dört dizesini “olsa gerek” redifiyle bitiriyor. Bu sözler şairin akıl yürüttüğünü ve ahiretin varlığına mantığıyla ulaştığını vurgulamak için tekrarlanmıştır.
Şiirin başka bir özgünlüğü de anlatım biçimindedir. Edebiyatta güzel adlandırma dediğimiz bir ifade şekli vardır. Güngörmüş ve kültürlü insanlar buna çok dikkat eder. Kaba, çirkin, itici, üzücü, kırıcı kelimeler yerine güzel kelimeler kullanmak… Meselâ “ölmek” için “Hakk’ın rahmetine kavuşmak, sizlere ömür, ebediyete uğurlamak” deyimlerini kullanırız. Çok kaba sözlerle de anlatabileceğimiz tuvalet ihtiyacı için “Ben gidip abdest bozayım.” veya “Ali Bey def-i hacet gidermeye gitti.” diyenleri işitmişsinizdir.
Tıpkı bunun gibi Dranas, ölümü ve ölüm korkusunu anlattığı bu şiirinde “ölmek, tabut, ihtiyarlık, hastalık, mezar” gibi okuyucuda endişe, korku, moral bozukluğu yaratacak hiçbir kelimeye yer vermemiş, âdeta bir aşk hikâyesi anlatıyormuş gibi romantik bir hava içinde lirik bir metin oluşturmuştur.
Tüm bu özelliklerden yola çıkarak diyoruz ki: Dranas’ın “Ve Böyle Bitevi-ye”si Türk şiirinin başyapıtları arasına girmeyi hak ediyor.
erturanelmas.megabb.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.