GALAT-I MEŞHUR
Meşhur olan her şey sizi aldatmasın. Alkışlanan şeyler sizi yanıltmasın. Güzel de olsa bir mihenge vurun. Özüne inin, aslına bakın. Sarraf, kaplamaya aldanmaz. Akl-ı selim, makyaja itibar etmez. Herkesin alkışladığını değil, beğendiğinizi alkışlayın.
“Galat-ı meşhur” bire bir çevirimi ile “Meşhur olan yanlış” demektir. Bazı kavramlar, zaman içerisinde ya bilgisizlikten, bir zaruretten, ya birilerinin kasıtlı müdahalesi ile ya da anlama/ ifade etme eksikliğinden kaynaklanan benzetmelerle anlam değişikliğine uğrarlar. Doğru hali unutulur, bunun yerine yanlış hali daha çok tercih edilir.
Meşhur olan bu yanlışlar yine zaman içerisinde bir terim, bir deyim hatta bir kural halini alır. Bunun içindir ki; “Galat-ı meşhur, lisan-ı fasihten evlâdır” denmiştir. Hukuk alanında bile önemsenen ve kullanılan bu söze kimse itiraz etmez.
Şunu kabul etmeliyiz ki yanlış kullanılan her söz, “galat-ı meşhur” değildir. Bir sözün galat-ı meşhurdan sayılabilmesi için, yanlış olmasına rağmen doğrunun yerini alması, çok yaygın olarak kullanılması hatta doğrusunun terk edilmiş olması gerekir. Bunun dışında bir kısım insanların, bazı kelimeleri veya söz gruplarını yanlış kullanması sadece o kişilere ait birer hatadır. Önce bilhassa bilgisizlik yüzünden yanlış kullanılan, yanlış yazılan bu kelimelere bir göz atalım.
Kendi dilinde zaten çoğul halde olan evlat, evrak, şüheda, gureba, evliya, tüccar, esnaf, eşkıya, fukara gibi pek çok kelime ne acıdır ki (bazı kesimlerce) –lar çoğul eki ile birlikte telaffuz edilmektedir. “Anadolu Evliyaları” isimli kitabın neşrinden sonra “Evliyalar” sözünün galat-ı meşhur olduğunu da söyleyebiliriz.
Mütevazi, paralel demektir. Tevazu anlamında kullanacaksak “mütevazı” şeklinde yazmak ve söylemek gerekir. Şecer, ağaç demektir. Soyağacını kast ediyorsak secere değil şecere demek doğru olur. Eski devlet bakanı yerine devlet eski bakanı denmeli. Çünkü eskiyen devlet değil, kişinin bakanlığıdır. Tıpkı yüksek inşaat mühendisi tamlamasında olduğu gibi. Bunun da doğrusu inşaat yüksek mühendisi şeklindedir. Cebelleşme yanlıştır. Doğrusu cedelleşmedir.
Cebel; dağ demektir. Cedel; (cidal) konuşmada kavga, niza, çekişme demektir.
İmam efendi anons ediyor, ya da ulusal bir gazetenin tam sayfa ölüm ilanında okuyoruz: “…Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi … camiinden ikindi namazına müteakiben kaldırılacaktır.” Doğrusu “ikindi namazını müteakiben” dir.
“Sayın Cumhurbaşkanı köyümüze teşrif ettiler” (veya) “Sayın Başbakan fakir hanemize teşrif ettiler” ifadeleri yanlıştır. Teşrif; “şereflendirme” anlamında olduğu için “…köyümüzü teşrif ettiler/ fakir hanemizi teşrif ettiler” şeklinde kullanmak gerekir.
Almanlıları, Fransızlıları, Bulgarlıları değil de nedense hep “Yunanlıları” denize dökeriz.
"Ateş olsa cürmü kadar yer yakar." Sözü yanlıştır. Çünkü "cürm" suç/ kabahat manasında bir sözdür. "Cirm" ise beden, cüsse karşılığındadır. Sözün aslı ve doğrusu "Ateş olsa cirmi kadar yer yakar." dır. “Kelli felli” deyiminin doğru şekli de "kerli ferli" dir.
"Sükût’u hayale uğramak" yanlıştır. Sükût, sessizlik anlamına geldiği için bu deyim; “sessiz hayale uğramak" gibi bir mana taşır. Doğrusu "sukut-i hayale uğramak" tır. Sukut; kırılmak, parçalanmak anlamındadır.
Bütün bu örneklerde gördüklerimiz galat-ı meşhur değil, yanlış kullanmalardır.
Ancak asıl anlamı dışında bir anlam yüklenilmiş, kabul görmüş, yaygınlaşmış, hatta doğru anlamı unutulmuş kelimeler de vardır. İşte bunlar “galat-ı meşhur” hükmündedir. Birkaç örnekle onlara da bakalım.
“Yosma”, eskiden kadınlara verilen güzel bir isimdi. Manası da zaten güzel kadın demektir. Sonradan fahişelik yapan Yosma isimli bir kadın yüzünden bu kelime, kötü kadın anlamında kullanılmaktadır. Bu anlam değişikliği belki bir zaruretten olmuştur diyebiliriz. “Veled”, erkek çocuk anlamındadır. Belki veled-i zina kelimesinden mülhem bu kelime de nesebi bozuk çocuk olarak algılanmaktadır. “Gavvat” kelimesi eskiden kralların kullandığı asîl bir isimken (Azerbaycan’da hâlâ kullanılmaktadır) bugün hakaret ifadesi olarak kullanılmaktadır.
Doğrusu “bînamaz” olan sözü yuvarlayıp “beynamaz” olarak kullanırız.
Farsçadaki -den, -dan ekleri, Türkçedeki –lik -luk eklerinin karşılığıdır. Çay-dan; çay-lık, şem-dan; mum-luk demektir. Dildeki bu inceliği bilmeyen bazı insanlar “çaydan” ın arkasına bir de -lık eki getirerek “çaydanlık” şeklinde kullanmaktadır. İşte yanlış kullanılan bu kelimeler, doğrusunun yerini aldığı, yaygın olarak kullanıldığı ve geri dönüşü de olmadığı için artık birer “galat-ı meşhur” dur.
“Göz var, izan var” ın doğrusu “Göz var, nizam var” dır. “Ali kıran, baş kesen” in doğrusu da “Dal kıran, baş kesen” dir.
Yine bir galat-ı meşhur olmuş “Altı kaval, üstü şişhane” sözünün doğrusu “Altı kaval, üstü şeşhane” dir. Bu söz, şekilden çok anlam değişikliğine uğramıştır. Kaval ve şeşhane, namluları farklı birer tüfek adıdır. Yarısı kavaldan, diğer yarısı şeşhaneden alınmış, toplama, derme çatma bir silahı anlatmak için kullanılırken şimdi uyumsuz bir kıyafeti anlatmak için kullanılmaktadır.
Bu yanlışların dilimize girme sebeplerinden ilki eğitimsizliktir. Köylü annelerimiz; elektrik ve su sayaçlarına, “elektrik saati”, “su saati” der. Termometreye “derece” der. Acı olan, avamın bu benzetmesi değil, aydının buna rıza göstermesi ve katılmasıdır.
Aydının aymazlığı keşke sadece kabulden ibaret olsaydı. Bazı aydınlarımız tarafından bilhassa yapılan yanlışlar da az değildir. Ünlü bir yorumcu “nüans farkı” diyorsa, ünlü bir sunucu “Etik açısından ahlâki değil” diyorsa, ünlü bir haber spikeri “Geri iade edildi” diyorsa, “mülteci” ye ilticacı, “beyn-el milel” e (beyn:arası, milel: milletler) beynelminel, “hafriyat” a harfiyat diyorsa “tubeless” e (tüpsüz/ iç lastiği yok anlamındaki söze) “dubleks” diyorsa halkımızı haydi haydi mazur görmemiz gerekir.
Vaktiyle merhum bir siyasetçimiz “Kendi kendimize intihar ettik” demişti. Yadırgamıştım. Yine vaktiyle malum bir siyasetçi de “Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın” demişti. Doğrusu hiç yadırgamamıştım.
Bunları görünce ve duyunca saz âşıklarımızın “Ateşe odlara yandım”, “Bilemedim rüya mıydı, düş müydü” demelerini de müsamaha ile karşılıyorum.
Olanlar, yerleşenler, şöyle veya böyle kabul görenler için yapılacak fazla bir şey yok. Ancak henüz kullanıma girmiş, meşhur olma yolundaki bazı galat sözlere müsaade etmemek gerekir diye düşünüyorum. Meşhur da olsa kullanılan her galat, dil sarayından bir tuğla sökmektir. Bunun içindir ki halka göre evlâ olan “galat-ı meşhur”, âlimlere göre evlâ olan “lisan-ı fasih”tir.
Her yeri karların kapladığı, yoların kapandığı, ulaşımın aksadığı kış gününe “karakış” denmez. Karakış; kuru ayazın yakıp kavurduğu, karın olmadığı ayın ya da mevsimin adıdır. O karlı boranlı kış gününü anlatmak için “zemheri” ifadesi daha uygundur. “Kara” mecaz anlamında kullanılmış olsa bile bu ifade yanlıştır. Beyaza kara dendiği için yanlıştır.
Son yıllarda ulusal tv kanallarında, ünlü haber spikerlerinin bile yaptığı bir hata var. Diyelim ki cinayet işleyen bir kişi, inşaat halindeki bir binaya sığındı ve oradaki iki gece bekçisini rehin aldı. Polis, inşaatın çevresini kuşattı. Haber şöyle veriliyor. “Rehineleri kurtarmak için polis, büyük çaba sarfediyor” İyi de kurtarılacak olanlar rehine değil ki. Zeki’nin, Zekiye olmadığı, Fahri’nin Fahriye olmadığı gibi “rehin” de rehine olamaz. Rehine, dişil bir kelimedir ve bayanlar için kullanılır.
Güncel olan ve yaygınlaşma temayülü gösteren ikinci galat da şudur. İlk kez ve doğru şekliyle merhum Sakıp Sabancı kullanmıştı. “Elini taşın altına sok!” Bu güzel söz, zaman içerisinde “Elini taşın altına koy” şeklinde kullanılmağa başlandı. Malum; köy çocukları yaz aylarında çaylarda balık tutarlar. Orada bulunan yaşlı birisi, akıl verir. “Oğlum balık tutmak istiyorsan elini taşın altına sok” Gel gör ki taşın altında yılan var, çıyan var. Yani risk var. Zaten bu söz, bunun için, risk olduğu için önemlidir. Elini taşın altına koyarsan elinin ezildiği ile kalırsın. Belki bir günaydın(!) diyen olur.
Galatsız bir dil ile okuyup yazmak, konuşmak, gelecek kuşaklara galatsız eserler bırakmak temennileri ile.
.......................................................Ekrem Yalbuz
YORUMLAR
Değerli bir arkadaşım yakın zamanda bana ,Feyza Hepçilingirler'in '' Türkçe off '' adlı bir kitabını hediye etti .Bu kitabı büyük bir keyifle okudum.İçeriğinde tıpkı sizin de yazınızda ifade ettiğiniz gibi dilimizde yanlış kullandığımız kelimeler ve bu kelimelerin düzeltmeleri mevcut.Yazınızı okurken aynı tadı aldım diyebilirim.Zira bir yandan bilgilenirken bir yandan da kullandığımız kelimelerin yanlışlığına şahit olup gülümsememek mümkün değil.Başarılı bir anlatımla sunduğunuz birikimlerinizden istifade ettiğim için mutluyum .Teşekkür ederim ...
ɦ¥ṖΛŦ tarafından 4/19/2013 4:29:43 PM zamanında düzenlenmiştir.
eyalbuz
Dil sarayımızın yapı taşlarını göz bebeğimiz gibi korumamız gerekiyor.
Yorumunuz için teşekkürler.