- 2039 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
367 - ES SABUR
Onur BİLGE
Sağ sol kavgasının en ateşli zamanlarıydı. Akademinin önünden her gün bir cenaze geçiyor, takip edenler boyuna slogan atıyorlardı. Her iki taraf da kendi acısını çekiyor, karşı tarafa ateş püskürüyordu. Gerginlik en çok okullarda hissediliyor, kantinde ve bahçede kıyamet kopuyordu. Arkadaşlar gruplar halinde oturuyor, hararetli hararetli konuşuyorlar, her kafadan bir ses çıkıyordu. Kişiler ister istemez kendi sınırlarını aşıyor, diğerlerini rahatsız ediyorlardı. Dinimizde kalp kırmak men edilmiş, incitmek yasaklanmıştı. Olumsuzluklara müdahale etmek gerektiği halde sabır öğütleniyordu. Örf ve adetlerimizde de öyleydi.
Sabır neydi? Neye, nelereydi? Sabırla ilgili ayetleri biliyordum. Sabredenler, bitimsiz nimetlerle mükâfatlandırılacaklardı. Sabredenler, tevvablar müjdeleniyor, övülüyordu. Tövbe edenler ve Allah’a çokça yönelenlerdi… Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbimizi hamd ile tespih etmemiz emrediliyordu.
Hamd ile tespih etmek neydi? Kıyamda okunan, hamd ile başlayan, dua ile sonlanan Fatiha Suresiyle namaz kılmaktı.
Gecenin üç ucu vardı; akşam, yatsı, teheccüt… Gündüzün de üç ucu vardı; sabah, öğle, ikindi… Aklımda kalan tüm ayetlerde namaz, sabırla birlikte yer alıyordu.
Tüm ibadetler sabır gerektiriyordu. Farz oruç, belli bir zaman diliminde, farz olan hac ise ömürde birdi. Zekât da farzlardandı, sadaka arzuya bırakılmıştı. Fakat namaz… Namaz her gündü. Her gün, beş vakit… Biri bitmeden biri geliveriyordu! İster istemez bazıları kazaya kalıyordu. En çok sabır gerektirendi. Oruç da Hac da onsuz olmuyordu.
Sadece haksızlıklar karşısında susmak demek değildi sabır. O zaman iyiyi, güzeli ve doğruyu bulmak zordu. Susmak, nemelazımcılıktı. En iyisi, kötülüğü iyilikle defetmek, verilen rızktan gizli ve açık infak etmekti. Dünya hayatından en iyi sonucu elde etmek, bunlara riayet etmekle mümkündü.
Sabır, belki de en zor olandı. Mühim olan, zoru başarmak, başarabilmekti. Keşke sabredebilseydik, affedebilseydik!.. İntikam almak için birbirimizi bilemesek, sevgi tohumları saçabilseydik. Süregelen hatalar zinciri kırılsa, gençler birbirlerine düşman edilmese, kimi hapishaneye kimi kara toprağa girmeseydi. Gözünü hırs bürümüş, siyasi çıkarları için kan dökmekten bile kaçınmayan kişiler nefislerini ve Rablerini tam anlamıyla bilselerdi, aralarında uzlaşarak anarşiyi ana vanadan kesselerdi de ortalık sütlük limanlık oluverseydi!
İtiraz sürekli, isyan had safhadaydı. Allah asileri hemen cezalandırmıyor, belli bir vakte kadar sabrediyordu. Tehir ediyordu, asla ihmal etmezdi.
Sabır Allah’ın Kuran’da geçen en son sıfatıydı. Zordu. Çok zordu. En zor… En sondaydı. İlk ikisi Rahman ve Rahim’di. Gaffar da O’nun çok güzel ve bizim sımsıkı tutunduğumuz, sığındığımız sıfatıydı.
Allah, sona kadar sabrediyordu, sabredecekti. Ezelde tayin ettiği zaman gelmeden yapılmasını takdir ettiği iş veya verilecek ceza için acele etmezdi. Kâfir, münafık ve günahkârların hesabını orada görecek ya…
“İman iki eşit parçadır. Yarısı sabır, yarısı şükürdür.” demişti, Sevgili Peygamberimiz.
Başkalarına hükmetmeye yönelenler, önce kendilerine hükmetmeyi öğrenememişlerdi. Allah’ın Adaletinin tamamlanmasını beklemekten başka yapılacak bir şey yoktu. Burada zulme uğrayanlar o huzurda haklarını alacaklar, üstte olanlar altta, altta kalanlar üstte yer alacaklardı. Allah: "Andolsun ki, cenneti de cehennemi de ağzına kadar cinlerle ve insanlarla dolduracağım!" diyordu.
Allah çok sabırlıydı. Günahkârları cezalandırmakta acele etmez, doğru yolu bulmaları için zaman tanırdı. İsyankârlara bile son nefese kadar tövbe kapısını açık tutardı. İman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler kurtulacak, diğerleri hüsrana uğrayacaklardı.
Sabrederek ve ibadet ederek Allah’tan yardım istemeliydik. Allah, sabredenlerle beraberdi. Zaman zaman korkuyla, mallarımızdan canlarımızdan eksiltilerek denenecektik. Başımıza bir felakettir gelmişti: “Allah’a aidiz, O’na döneceğiz.” diyerek sabredecektik. Sabredenlere ne müjdeler vardı! Tükenmez ve kalıcı nimetler…
Kutadgu Bilig’ten bugüne kadar gelen güzel sözler vardı… “Gözü tok insan fakir olsa dahi zengin sayılır, insan sebat ederse her işte başarılı olur. Kul sabırlı olursa beylik mertebesini bulur. Sabredip bekleyen avcı, ak kuş tutar. İnsan sabrederse göze bile yol bulur.”
Dünyaya ışık saçan Mevlana Hazretleri de: ”Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde sabırda çok hayır var.
Sabır imanın yarısı, yakin de imanın tamıdır.
En hayırlı binek de sabırdır. İbtila halinde insanın musibetinin bertaraf olmasını Allah’tan beklemek ibadettir.” demişti.
Ateş, düştüğü yeri yakıyordu. Gencecik insanlar ya hapse ya toprağa giriyordu. Ne istikballer sönüyordu! Kimisi bilinçli kimisi bilinçsiz, akıntıya kapılıp sürükleniyordu. Biteviye nifak saçılıyor, kavga körükleniyordu.
Her iki taraf da mevcut düzeni değiştirmeye çalışıyor, zıt fikirler öne sürüyorlar, değiştirebilmek için gereken cesaretin kendilerinde olduğundan emin, gözleri kararmış bir şekilde birbirlerini kırıp geçiriyorlar, değiştiremeyecekleri şeyleri kabullenmek için zerre kadar sabır göstermiyorlar, aralarındaki farkı bilerek farklı kalabilmek için gayret etmeyi akıl edemiyorlardı. Geceydi… Karanlık ve korkunç bir gece… Her gecenin sonunda apaydınlık bir sabah vardı. Sabahı sakince beklemek o kadar zor muydu?
Gülü hoş kokulu yapan dikene katlanması değil miydi?
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 367
YORUMLAR
Sapla saman ayrılacak,Samanlar savrulacak
Tamda sabretmem gereken bir anda bu güzel sabır yazısını okumam tesadüf olamaz vesselam.
Onur BİLGE
güle kokusunu verende dikenleridir,bir gül bin dikeni örter ve her diken, bir gül elbisesiyle örtünür. 99 sıfatından bir sıfatını o kadar güzel anlatmışsın ki,üzerine koyacak hiç bir şey yok."aldığını veren,verdiğini alan bir vicadana sahiptir" sadece tebrik ederim
Onur BİLGE
Sevgiler...