- 3856 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
17 Nisana özgü bir yazı: İVRİZ KÖY ENSTİTÜSÜ ÇOCUKLARI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Fotoğraf:İvriz Köy Enstitüsü mezunu Kemal Özkürkçüler arşivinden ayrıntı
Ben İvriz Köy Enstitüsünü hiç görmedim. Hele yanı başında diyebileceğimiz “İvriz Kabartması” çok ilgimi çeker. Bize kısmet olmadı ama bu okullardan mezun olanlara hayranlıkla bakarım. Anlattıkları o günlerde yaşadıkları “eğitim efsaneleri” diyebileceğimiz anılarını ders alarak dinlerim. Yeniden öğrenirim Köy Enstitüleri’ni.
Bunlardan biri de Perihan Gürler öğretmendir. İvriz’de yaşadığı tatlı bir anıyı o anlatmıştı bana. Perihan Gürler öğretmen, Hasanoğlan Yüksek köy Enstitüsünü bitirirken öğretmenlik stajını yapmak için İvriz Köy Enstitüsüne gönderilir. Okul toros dağlarının kuzey eteklerindedir. Ereğli’ye 12 kilometre uzaklıktadır. Demiryoluna yakın oluşu, çevre iller ile kurulacak olan ulaşım sorununu kolaylaştırmayı sağlamıştır.
Kuruluş günlerinde bu alana ilkin çadırlar kurulmuş, öğrenciler bu çadırlara sevinçle yerleşmişler. Çünkü hemen çalışmaya koyulup, işliklerini ve dersliklerini yapacaklardır. Öncelikle yamaçlardan elde ettikleri taşları kırıp yapı alanlarına taşıdılar. Öyle bir hızla çalışmaları yürütmüşler ki, arka arkaya derslikler, işlikler, öğretmen konutları bir bir ortaya çıkmaya başlamış. Tüm bunları bayram havası içinde güle oynaya gerçekleştirmeyi bilmişlerdir. Hiç biri çalışmadan kaçmamış, alın terleri ile taşları kirece dönüştürmeyi bilmişlerdir, yapılar yapmayı başarmışlardır. İvriz Köy Enstitüsü kuruluş çalışmalarına Düziçi Köy Enstitüsü öğrencilerinin katkısı büyük olmuştur. Onların da katkısıyla hızla çalışmalar sürmüş, okul alanı gün geçtikçe daha da yaşanır hale gelmişti.
Bunlar yetmemiş, 2500 dönüm araziyi de bir yandan ağaçlandırmış, bir yandan da kendileri için kimseye muhtaç olmayacakları üretim alanlarına dönüştürmüş, tahıl, sebze ve meyvelerini yetiştirmek için çırpınmışlardır. Öyle ki, savaş yıllarında kendilerine yeter üretimler elde etmeyi de başarmışlardır. Başka bir deyişle devlete fazla yük olmadan kendilerine yetecek üretim çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir. Kuruluşunu tamamlamak üzere olan okulun öğrencileri canla başla çalışmalarını sürdürdüler.
Edindiği beceri ve öğrendiği bilgilerle kendi gücüne inan, inançlı köy çocuklarıydı bunlar.
İşte Mustafa Kemal Atatürk bu bilinci ve gücü Türk Ulusu’nda görmüş ve daha 1927 yılında;,“Milletin eğilimlerini ve ihtiyaçlarını bularak ve görerek onun refah ve büyüme yollarını gerçekleştirmek” için çalışmalara hemen başlanılmasının gerektiğini belirtmişti. En önemlisi eğitimdi. Savaş alanlarında birlikte savaştığı arkadaşlarını başarıyla yönlendirmiş, onbaşı ve çavuşlardan yararlanma yolarının araştırılmasını önermişti. Ulusuna, ulusunun bireylerine güveni tamdı. Bu güven savaş alanlarından sonra bir kez de eğitim ve ziraat alanlarında ortaya çıkmalıydı. Öyle de oldu. Genç Cumhuriyetin çocukları, kendilerine fırsat verildiğinde neleri başarabileceklerini sözle değil, uygulamalarla ortaya koyuyorlardı. Bu güç giderek büyüyor, Anadolu’yu parsel parsel donatıp, çağdaş köylere ve de küçük ormanlık alanlara dönüştürmeyi başarıyorlardı. Hız artmıştı. Aydınlanan beyinler, beceriyle donatılan köy çocukları sorumluluklarının bilinciyle artarak çoğalıyor, Anadolu’yu bir uçtan bir uca aydınlığa kavuşturmak için çırpınıyorlardı.
Onlar bunları uygular, öğrenirken yemeklerini zaman zaman çalışma alanlarında yer, masa olarak topraktan yapılan sekileri kullanırlardı. Bu toprak masaları yaparken bir buçuk metre çapında toprağı ortaya yığar, üstünü düzleştirir, kenarlarında oluşan çukura ayaklarını koyar, çukurun açıldığı yükseltiyi de sandalye olarak kullanırlardı. İş ortamında, gökyüzünün iştah açıcı rahatlatıcı ortamında yemek yemenin tadına doyulmazdı sanırım. Perihan Gürler öğretmen, İvriz’de staj döneminde bunları görmüş, oldukça zevk almıştır. Severek her seferinde kendisi de bu yemek masalarına oturarak tüm çalışma yorgunluklarına karşın afiyetle yemeğini yemiştir. İvriz anıları söz konusu olduğunda, o günlerdeki gibi aynı heyecanı duyar, yeniden o anları yaşar gibi olur.
Bu konuyu Mahmut Makal öğretmene sorduğumda, aynı coşkuyu onda da gördüm. “Ne güzel günlerdi. Hemen toprağı açar, seki masaları oluşturur, yuvarlak masanın kenarlarında açılan çukurlara ayaklarımızı koyup toprağa sandalye gibi otururduk. Görevli arkadaşların yemekhaneden getirdikleri karavanalar masalara yerleştirilir, yemeklerimizi yerdik. Dinlenip, az bir soluk aldıktan sonra durmak zamanı değil, diyerek hemen çalışmaya koyulurduk. Çünkü iş çabuk biterse artan zamanda kitap okumak, şiir ve yazı yazmak gibi uğraşılarımıza fazla zaman kalmış olurdu. Bu da bizi bir kat daha sevindirirdi.
Zaman buldukça bu toprak seki masalarda oturur, açık alanın tadını çıkarırdık. Bu masalarda yemek sonrası oturup dinlenmek, arkadaşlarla konuşmak çok hoşumuza giderdi.”
Bu ortamlarda yeşerip büyüyen, bilgiyle, beceriyle, yaratıcılıkla donan Mahmut Makal öğretmen hemen mezun olduktan sonra “Köy Notları”ndan oluşan “Bizim Köy” ile Köy Enstitülü öğretmenlere yeni bir ışık yakmış, “Köy Yazını” diye belirlenen yazın türünün önderi olmuştur.
Ne mutlu onlara, ne mutlu Mahmut Makal’lara.
Tümünü saygıyla selamlıyor ve de saygıyla anıyorum.
Mehmet ERBİL
www.mehmet-erbil.tr.gg
YORUMLAR
Azmin gücü, birlik ve beraberliğin sıkı sıkı kenetlenmesi. birbirinden kopuk yaşayan şimdi ki nesil.
Yoldan bir taş kaldırsa, ki imkanı yok. Aklına bile gelmez, gelse de büyük iş yaptı sanır.
O günlere dönebilsek...
Tebrikler.
Mehmet Erbil
Selam ve sevgiler.
Gençlere şimdi, stadlarda konser verilip uyutuluyor... futbol fanatiği değilsen ayıplanıyor!.
Atatürk Gençliği, meşin topla uyutuluyor. Futbolun icâd amacı, Türk Gençliği üzerinde çok güzel uygulanıyor.
Daha konuşturmayın beni.
Sağlık dileğimle Selâm ederim...
kadiryeter Kadir Yeter.
18 NÎSAN 2013- Merkez İlçe- TRABZON.
Yazınızla ilgili bilgi eklemek isterim:
1- http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=96795
Emekli öğretmen, şair ve yazar Yusuf Aytin fotoğrafı için bakınız;
2- http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=65474