- 788 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Susan Bir Kalp
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Öyle özlüyordu ki onu!.. Sınırlarına çarpıp duruyordu bu yüzden… Eli ikide bir telefona gidiyor, “yapışkan kız” eşiğini geçti geçecek tehlikeli temaslarda bulunuyordu tuşlarla. Biraz daha güçlü bassa birine, gerisi gelecek, ardı ardına basıverecekti diğerlerine de. Arama sesindeyse çoktan geçmiş olacaktı o eşiği… Artık geri de dönse o kızlardan biri olacaktı. Hani hep dudak büktüğü, hemcinsi olmalarından nefret ettiği; o sırnaşık tavırlarıyla, yüzsüzlükleriyle kadınlığın onurunu yerden yere sürükleyen gurursuz mahlûklardan…
Ama şu an yüreğini oyan bu duygu içini öyle bir kaplamış, öyle bir aşmıştı ki tüm benliğini, önceden geçmediği bir sürü eşiği geçer olmuştu zihninde; sınırlar önceki kadar belirgin görünmüyordu artık. O onaylamadığı kızlar çok da yanlış bir yerdelermiş gibi durmuyorlardı zihninde. O sabırsızlıkları, aramadan yapamayışları gurursuzluktan çok öte bir anlama bürünüyor; gerçek sevginin, yüce gönüllülüğün bir ifadesi haline geliyordu.
Sinem’in darmadağın olmuş yüzü göründü o kızların arasında birden. Burnu ağzı yerindeydi gerçi… Ama bütüne varmalarını önleyen bir başıbozukluk vardı sanki bulundukları yerde. Ait oldukları o âşık kız almış başını çok uzaklara gitmiş, ne haliniz varsa görün demişti. Annesi bakkala gitmiş de geç kalmış çocuklar gibi isyan ediyorlardı bu dağınıklığa. İşte şimdi Sinem eve geri dönen o anne olmuş, daha ortalığı toplamaya fırsat bulamadan, bu hem kendine çok benzeyen hem hiç benzemeyen tuhaf yüzüyle kalabalığı yarıyor, can havliyle ona ulaşmaya çalışıyordu. “Fazla kaptırdın. Kendine gel!” diyen bir ifade vardı gözlerinde. “Ne çabuk unuttun başıma gelenleri?! Görmüyor musun şu yüzümün halini? Paramparça oldum. At artık şu lanet aleti elinden!”
Ona o zamanlar ne kadar kızdığını hatırlıyordu şimdi. Tüm gün elinde telefon, hayalet gibi önünde dolanıp dururken, kendisi de aynen böyle bakıyor olmalıydı ona. “Bu kadar zavallı olma!” der gibi…
Gururmuş, onurmuş bunlar sadece birer kılıftı aslında. Çaresizliğin, tükenmişliğin süslü giysileri… Bir inanabilseydi O’nun kalbinde küçücük bir yeri olabileceğine… Bu bir türlü çalmayan telefonda bu kadar net bir biçimde ifade bulmasaydı bazı şeyler… O da parmaklarını kendi hallerine bırakabilir, o kızlar gibi “aşk her şeyin önünde” diye haykırabilirdi her zerresiyle.
Ama kendinden biliyordu. Eğer birine gerçekten âşıksan… Kalbinde bir kuş kanat çırpıp duruyorsa hala… Her çırpışında bir parça daha uzaklaşıyorsan bastığın o yerden… Özgürleşiyorsan… Asla o tuşlara değmeden duramazdın. Çünkü onlara dokunmak gökyüzünü bir ucundan yakalamak gibiydi. Nefesinin derinleşmesi, içini dolduran o muazzam duygunun her şeyin yerli yerinde durduğu o taşlaşmış hayatını yerle bir edip bambaşka bir bütüne vardırmasıydı aynı şeyleri. Anlamını baştan sona değiştirerek…
İşte bu yüzden biliyordu: Telefonun susması kalbin de susmasıydı aslında. Artık O’nun gökyüzünde sana ait hiçbir yer bulunmaması... O kızlar bunu anlamıyordu işte! Zorla yer açmaya çalışıyorlardı kendilerine. Gurursuzluktan falan değil… Düpedüz duyamamaktan sessizliği… Kalplerinin sesinin o telefonun taş olmuş, dilsizleşmiş haline sağır olacak kadar kulaklarını gümbürtülere boğmasından…
Onun gibilerse… Hani şu çok onurlu, burnu düşse yerden almayacak kızlar… Sadece susan bir kalbi duyabiliyorlardı, hepsi bu! O yüzden parmaklarına dur diyebiliyorlardı, tam tuşa bastı basacakken… Sessizlik duvar oluyordu önlerine. Kalplerinin sesi onu bastıracak kadar güçlü değildi çünkü.
YORUMLAR
Kalbin sesi ve suskunluk; iki çığlık çınlar yüreğinde. Beyninde bin bir soru...Cevapların saklandığı bir diyarı aramak ve bulamamak.
Dinmek bilmez yürek sızısı. Vicdanın rahat vermez; vefa ve sadakat bekçisi.
İstersin ki anlayayım dilinden, olayım yanın da, ama o yalnızlığı seçer, işte o vakit sol yanını sürüklersin peşin sıra, sağ tarafının görülecek işleri var.
Sabretmek bir şey değil de, anlayamamak mesele. Kemirir durur vicdanını dayan dayanabilirsen.
Tebrikler.
Bu taşlamanın hedeflerinden biri miyim acaba demeden edemedim.. O sırnaşık yapışkan kızlar fikri benim zihnimde de henüz varlığını korumakta.. Ergen zamanlarımda " ne o öyle birgün birine öte gün diğerine selâm ile saçma sapan muhabbetler..". Gurur olacaksa kalkan olabilmeli, varsın ölünsün ama tâvize katta mûtedil bakışlar olmamalı.
En son bir dostuma dedim ki " çok naz yapıyorsun, karşındaki bir erkek sonuçta az alttan almalısın.." Ben, yıllarca gururdan tâviz vermeyen ben böyle cümleler kurdum.. Elbet bir cevabı vardı "sakın, böyle düşünmen sonun olur.. erkek milleti sakın ola karşındaki için iyi şeyler düşünerek hareket etme.." Bunlar tamamıyla dostane paylaşımlar, böyle söyledim çünkü karşımdaki acı çekiyordu. Ya tamamen at gitsin hayatından ya da orta yolu bulacak gibi davran.. Asli fikrim ne mi..
Ondan daha fevri ve katti kararlar ile bezeli olduğum kesin.
Onur tâviz verilmesi gereken son perde.. Kibir değil bakın, onur'dan söz ediyorum. Herkes görevini bilecek.. Bilmeli, kimse kimsenin âb-ı hayat için kesilmiş son bileti değildir olamaz da.. Her kişinin meşrebi farklı muhakkak fakat vâzifeler tâ en başından bellidir..
Gelişi güzel bir toplum yapısı değil bizdeki. Evvelden beri nenelerden dedelerden beri " erkek göz kırpar kız başın eğer.. ya da baş çevirir döner gider.." Böyle, nerde görülmüş erkek evinde "kızımıza oğlunuzu istiyoruz" dendiği..
Ölçüler bilinecek.
Ben yıllarca beklediğimi bilirim tek telefonu (!) Öyle efendim, öldüm mü kahroldum da kendime zarar mı verdim. Bunun adı gurur falan da değil aslında "sabır".. Biz farkında olmadan dirâyetimiz artıyor.
Âşığım deyi kendini dağlara taşlara savurup kahretmenin bir anlamı yok ki öyle savuran bir aşk da yok şu zamanda..(Aşk var âşık yok) Akıllı olacaksın ki kızlara bu konuda güveniyorum.. Hani kötü olmazsa iyinin kıymeti bilinmez denir ya...
Bütün kadınları saygı ile anarım dâima, her türlü hâllilerini.. Bizi yaşatan herkestir zîrâ.. Bugün bir bedel ödenecek diyorsam ve elim kımıldamıyorsa yerinden öteki "hemcinsime" güvendiğimdendir.. Sende dırdır sitem yoktur ama onda olacaktır...Kadının ziyânı tek bir kerre ile sınırlıdır ama erkeklerinki? Allah yardımcıları olsun, mecbur oldukları kadın çoğu zaman dar ipidir..
Ne sabah jimnastiği oldu ama.. Susasım da gelmedi nedense...
Yazı yerini haketmiş hakikaten. Anlatım bozukluğu olmadan ve sâfi tek düşünce etrafında zihni tekerrürden uzak tutup da böylesi bir paylaşımda bulunmak her kişinin kârı değildir.. Kutluyorum efendim..
**Havin_** tarafından 4/17/2013 11:57:42 AM zamanında düzenlenmiştir.
Mavilikler
**Havin_**
Biz gururlu bayanlar sanki o telefon başında tırnaklarını kemirmiyorlar mı.. Ölüp ölüp yeniden dirilmiyorlar mı, bir kapı sesi zil sesi telefon sesi kalbimizi yerinden oynatmıyor mu.. Heeyytt benim yüreğim ağzımda olurdu :))) Bakın etrafnıza tırnak yiyen bir sürü kız var. Erkekler de tırnak yer ama kızlar kadar çok değil :))
Ben de öyle dakka başı arayıp dırdır eden birçok hanım tanıyorum, iyi yapıyorlar. Beylerin hakkından anca öyleleri gelir.. Sonuna kadar destekliyorum onları, bizim fıtrat gereği böyle.. Sustuysak usarız varsın düğününe dâvetiye göndersin ne gam!!! Hem nerede görülmüş kız ellerinde çiçekle adamın kapısında bekliyor :))
Âdem ile Havva'dan beri şimdisi belki, bunun için bir yazı tasarlıyorum uzun zamandır.. İşlerim az hafiflesin, dökerim seceresini âlemin..
Espirisi şakası bir yana, rûh hâlini çok iyi yansıttığınızı düşünüyorum..Çok değinmek istemedim çünkü bu gururluların yüreği kan çanağı misâl kahreder kendini.. Suskuların bedeli ağırdır.. Ben söyledim siz ötesini tahayyül edin..
Sevgiyle..
Mavilikler
Beynimize böyle kodlanmış.Aramak erkeklerin işidir,beklemek de kadınların...