- 1001 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KOÇER YILMAZER İLE SÖYLEŞİ
ALTI ÜSTÜ HAZİNE OLAN BİR ŞEHİRDEN DİYARBEKİR’DEN MERHABALAR
Hazine gibi bir sanatçı, on parmağında on hüner KOÇER ile merhaba demek istedim siz değerli Güney okurlarına…
2011 Diyarbakır Erkek İlköğretmen Okulu mezunları Diyarbakır buluşmasında elinde davul, üstünde otantik giysileriyle ilk kez görmüştüm Koçer’i. Kervansaray Otel’deydik, gecenin ilerleyen saatlerinde halay çekiyorduk ama müziğimiz yoktu. Emekçi öğretmenlere jest olsun diye davul çalmıştı sessizce. Kim olduğunu bilmeden çaldığı davulla coşmuştuk.
Oysaki o sessiz adam; müzik yapan, fotoğraf çeken, beste yapan, şiir yazan Amedli çok yönlü bir Kürt sanatçıymış.
Kitabımı verme bahanesiyle ofisinde buluştuk. İkram ettiği kahveleri yudumlarken söyleşi yapma teklifimi sundum. “Röportaj vermem, TV’ye gitmem, barlarda çıkmam.” dedi. İçimden “Ne kadar da kendini beğenmiş.” dedim. Ümitler boşa çıktı derken konuşmaya başladı. “Kürt sinemasını yapan Yılmaz GÜNEY’İN mirası olan GÜNEY dergisi istisnadır hocam hemen başlayabiliriz.” sözleriyle rahat bir nefes alarak “Haydi o zaman başlayalım.”
_________Koçer kimdir? Sorusu yerine biyografiyle başlayalım isterseniz.
Koçer YILMAZER: 1967 yılında Diyarbakır‘ın Silvan ilçesinde doğdu. Liseyi dışardan bitirdi. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Müzik-Teknoloji bölümü ve aynı akademinin Sinema ve Fotoğraf bölümünde eğitim aldı.
1990 yılında ‘rêwiyê azadîyê’ adında ilk müzik albümünü yaptı. 1992 yılında Koçer Prodüksiyon’u kurdu.
Şimdiye kadar 150 prodüksiyona imza atan Koçer Prodüksiyon Kürtçe, Lazca, Türkçe, Arapça, Farsça ve dünya müziklerinin olduğu müzik albümleri yaptı. Bu albümlerin prodüktörlüğünü, grafiklerini ve müzik direktörlüklerini yapan Koçer aynı zamanda folklor, Kürt kadınları giysileri ve dengbejlerle ilgili çalışmalar yaptı.
Koçer birçok üniversitede müzik dinletisi ve konserler verdi. Belgesel, jenerik ve tanıtım müzikleri yapan Koçer, 2004 yılında Mevlana ile ilgili yapılan belgesel çalışmasında görüntü yönetmenliği, müzik direktörlüğü yaptı. 2005 yılından itibaren Ruken Bitlis’in genel koordinatörlüğünü yaptığı yabancı bir televizyon kanalında çalışmakta ve belgeseller çekmektedir. Çekilen belgesellerin yönetmenliğini, görüntü yönetmenliğini, müziklerini ve montajını da kendisi yapmaktadır.
Koçer’in çektiği belgeseller:
-şehir belgeselleri (Diyarbakır, Mardin, Urfa, Van, Hasankeyf, Silvan, Mazidağ)
-kî zava bir kürt düğünü
-Girê mirada (ser hivde)
-Günümüzde yaşayan dengbejlerın birçoğunun belgesellerini ve fotoğraflarını çekti.
-50 yakın video klip çekti.
-Mazidağ kadınları ve telqin isimli fotoğraf sergileri Açtı
Koçer’in müzik albümleri:
-1992’de rêwiyê azadiyê
-1995’te min çi dit
-1997’de çêroka şevê
-2000’de mezopotamyadan anadoluya
-2004’te koçber
HAWARA NUH isimli müzik albümü ve aynı ismi taşıyan şiir kitabı çıkacak.
__________Size Koçer diye hitap edeceğim. Zaten sanat dünyasında da sizi “KOÇER” diye tanırlar çünkü soyadınız kullanmıyorsunuz. Heval Koçer, girişte sizden “On parmağında on hüner olan bir sanatçı.” diye bahsettim. Kolunuzdaki altın bilezikler nelerdir? Tam olarak uğraşınız nedir?
KOÇER: Merhabalar hocam. Öncelikle bana bu fırsatı tanıdığınız için size ve Güney dergisi yönetimine teşekkür ederek söze başlamak istiyorum.
Bende altın bilezik yok, sanat mutfağında çalışan bir sanat emekçisi olarak kendimi görüyorum.
Zaten muhalif olan birinin altın bilezikleri olmaz. Birilerine karşı şakşakçılık yaparak el pençe olursan o zaman altın bileziğin de olur billboardlarda fotoğrafların da gereksiz televizyon programlarında videoların da sıkça döner.
Kimseye minnet etmemek, şakşakçılık yapmamak herkesin haddi değildir. Bu konuda hiç de mütevazi olmayacağım. Ben kendimi bir kahraman olarak görüyorum. Zira yaşamım boyunca hiç kimseye hiçbir şeye eyvallah etmedim. Sadece eğitim aldığım konularda işimi yaparım. İşime gelince ne mi yapıyorum?
Müzisyenim, prodüktörlük yapıyorum, işim gereği televizyonculuk yapıyorum, belgesel ve fotoğraf çekiyorum. Sevdiğim işleri yapıyorum. Doruk zevkini yaşıyorum yaptığım her işte. Zaten ben doruklarda daha rahat nefes alıyorum. Hal böyle olunca projelerimde doruğa varmadan rahat nefes almam.
__________ Sanatçılık doğuştan gelen bir olgu mu, kalıtsal mı, eğitim mi gerektiriyor? Sizde sanatçı olma fikri ne zaman ve nasıl başladı? Sanatçı olma serüveninizi paylaşmak ister misiniz?
KOÇER: Ben hiçbir zaman kendimi sanatçı olarak görmedim görmem de. İsmi bile beni rahatsız ediyor.
Yaşadığım yer ve coğrafya itibariyle bir şeyler yapmam gerektiğine inanmışımdır ömrümce. Yetenekliydim on iki yaşımda araç kullanıyordum. Folklor ve fotoğrafa karşı ilgim çok vardı. Ritim duygum iyiydi, yaşıma ve hayata farklı bir perspektifte bakıyordum. İlginç müziklerden hoşlanıyordum. Yapmak istediğim ve yapacaklarım toplumun düşüncelerinden farklıydı. Arkadaşlarım benim yaptıklarımı, dinlediklerimi beğenmiyordular. O zaman kendime olan farklılık inancım arttı. O an ”Beni beğenirseler o zaman benim de bir farklılığım olmaz.” diye düşündüm. Yaptıklarımla farklılığımı tescilledim.
Hiç arabesk müzik dinlemedim. Herkesin hayranlık duyduğu kişilerle, yaptıklarıyla ve onlarla kafa buluyordum. Bu tutumum çevremdekileri bana karşı öfkelendiriyordu. Onların büyük hayranlık duydukları kişileri beğenmemem dinleyenleri rahatsız ediyordu. Ama her şeye rağmen bir yanım çekiciydi ki hayran kitlem hep olmuştur. Yasaklara karşı hep direngenimdir. Yasaklı dönemlerde yurt dışına sürgün edilmiş Kürt sanatçıların kasetlerini ve videolarını buluyor evimde arkadaşlarımla izliyordum. Mesela Yılmaz Güney’i çocukluğumda tanıdım bir kaç filimi VHS kasetlerini gizli gizli izlediğimde annem hep bana kızardı çünkü korkuyordu. Ama ben dinlemiyordum bulduğum filmlerini arkadaşlarımla izliyordum. Gençlerin çok hoşuna gidiyordu.
___________Sanatçı olma düşüncesini gerçekleştirmek için istedikleriniz mi yoksa bölge insanımızın istedikleri mi ağır bastı? Örneğin; sanatçıların yaşadığı düşünülen lüks bir hayat mı yoksa açlık, sefalet, sıradanlık, farklılıklara ses, sessizliklere çığlık olmak mı? Sizi sanatçı olmaya iten neydi?
KOÇER: Okumaya başladım önce. Okuduklarım, kötü fotokopi baskısı yapılmış kitapların makaleleriydi. AHMEDE XANIYI ilk kez amcamdan duydum. Mürşit gibi gördüğüm bir insandı. Adı Apé Osman’dı. Kendisi de alimdi. FEQİYÊ TEYRA seydaye TİRÊJ, CİGERXWÛN’’u amcamdan duydum, okudum. Okudukça bu halk için bir şey yapmam gerektiğine inandım.
Bunu gerçekleştirebilmek için bilinçli ve iyi bir eğitimden geçmem gerekiyordu. Kapitalizmin unsurları şan, şöhret ve para için değildi yapılan. Faşizme karşı bir halkın özgürlük mücadelesine katkıda bulunmak için yola çıktım. Hiç bir kurum ve kuruluşa bağlı kalmadan, kendi doğrularına inanarak çalışıyordum. Yaptığım her işte bu barbar sömürgeci faşizme karşı duruyordum. Şarkılarımda ve yaptığım videolarda yazdığım sözlerde bir karşı duruş vardı. Bu nedenle onlarca dava açıldı bana. Yılmadım, zaten yola çıkarken her şeye hazırdım…
____________Müzisyenlik yönünüzden yola çıkarak Kürt müziği hakkındaki düşünceleriniz ne diye sorsam, Kürt müziğinin müzik dünyasındaki bugünkü yeri diye devam etsem ne dersiniz?
KOÇER: Kendi açımda çok iyi işler arkama bıraktım diyemiyorum devletin baskısı albümlerin yasaklanması…
İstediğimiz yerde konser, dinleti, klip çekme, fotoğraf çekme şansımız yoktu. 1996’da Bismil’de Dicle kenarında klip çekerken Bismil kaymakamı bizzat çalıştığım yere gelip müdahalede bulundu. On dakika içinde orayı terk etmesem kameralarımı kıracağını söyledi. Hala Anadolu’nun her hangi bir yerinde Kürtçe konuşanlara tahammül edemiyorlar, Kürt işçilerine saldırıyorlar .
Böyle baskıcı bir yerde sanat yaparsan nasıl başarılı olursun? Elinde capital yoksa, konser yoksa, albüm yasaklanıyorsa bir şey yapamazsın. Kürdistan kalbinde ama baskı da başında…
Diyarbakır’da bile birçok alışveriş marketlerinde, alışveriş merkezlerinde akşama kadar Serdar Ortaç, Ebru Gündeş, Demet Akalın çalınıyorsa ve o marketlerin sahipleri Kürt ise Kürt müziği nasıl istediği hedefe ulaşsın ki?
Kürt müziğinin olduğu yer ise; hayal kırklığı. Bizim jenerasyonumuzda sanat ahlakı vardı. Bir kaç bilinçsiz cahilin haricinde bir ahlak vardı. Bugün kendini sanatçı görenler Türkçe arabesk şarkılarının üstüne uyduruk sözler yazarak şarkı söylediklerini sanıyorlar. Bunları sanatçı olarak gören Kürtler de gururla dinliyorlar. Bu durum sanat kaygıları olan insanlar için elbette hayal kırıklığıdır. Buna da ben arz talep derim. Demek ki Kürtler bu kalitesiz, uyduruk, devşirme şarkıları seviyorlar ki birileri de onlara sunuyor.
__________Dengbejlik nedir? Siz kendinize dengbej der misiniz, dünden bugüne dengbejliği değerlendirebilir misiniz?
KOÇER: Yok hocam, yok, destur! Ne haddime kendimi dengbej görmem. “Evdalé Zeyné’ye” saygısızlık olur. Önemli Kürt şairlerinden biridir Evdalé Zeyné. O’ndan sonra da önemli şahsiyetler; Şeroyé Biro, Gerabété Xaco, Kavis, Axa Şakiro, Reşo, Said Axayé, Ciziri Reşo, Sıddıké Karliova, Salihé Beynati, Fadilé Kufragi, Mihemed Arife Ciziri, Hesen Cizravi… adları aklıma gelmeyen bir çok insan var. Dengbéj olarak görüp adlarını burada söylemediklerimden özür diliyorum!
Popüler anlamda dengbejlik yapan az kişiler var belki de ben tanımıyorum.
__________ Müzikteki tarzınız tam olarak nedir?
KOÇER: Folk rock ya da folk pop tarzındadır, tabi kaygılarım var. Ritim olarak melodi olarak Kürt müziği motifleri taşımasını istiyorum. Kendi şarkılarımı, kendi arjelerimi ve kendi sözlerimi kullanıyorum. Bunun yanında, geleneksel Kürt şarkılarını da yeniden düzenleyip okuyorum.
__________Siz “kendim“ olmaktan çok mutlu olan ve bunu da başaran bir sanatçısınız. Ama her bireyin kendisine rol model aldığı biri mutlaka olmuştur. Sizin de Kürt bir müzisyen olarak kendinize model aldığınız, bu benim idolüm dediğiniz bir sanatçı var mıdır?
KOÇER: Yok, belki ukalaca bir söylemdir, ama gerçekten bu benim idolümdür dediğim kimse yok. Ama Kürt müziğinde de dünya müziğinde de beğendiğim çok insanlar var bunu da dile getireyim. Ben kendi hayallerim ve düşlerimin peşindeyim. Neden X bir insanın duygu ve hislerinin peşinde olayım ki? Bir idolüm olmuş olsa orda Koçer olmaz, o şahıs olur, bu da kişinin kendine ihaneti olur.
__________ Kliplerinizi izlediğimde bendeki izlenim şöyle: Hüzünle beraber gerçek ile sanal; felsefe ile sadelik iç içe geçmiş, sanki birlikte yürüyorlar, artı bir baş kaldırış, bir isyan var gibi. Bence bu durum Kürt Sanatçı Koçer kimliği ile çok örtüşüyor. Yanılıyor muyum?
KOÇER: Evet, kendi videolarımı da kendi fotoğraflarımı da ben çekiyorum. Benim hayatla estetikle problemlerim var. Bu da, görsel ve işitsel olarak işime yansıyor. Benim kliplerim Kürt televizyonlarında çalınmıyor, beğenmiyorlar ve “onların kriterlerine göre değilmiş yaptıklarım.
1996 da çektiğim ”Ziné” adlı klipi bile hala Kürd Tv’lerinde çalmıyorlar, çünkü daha oraya gelememişler.
Sinemayı belgeseli ve fotoğrafı iyi bilen insanların bile beğendiği yeni yaptığım klipleri, Kürt televizyonların başındaki yöneticiler tarafından bana “Çalışmaların bizim kriterlerimize uygun değilmiş.” diyorlar. Desinler çok da umursamıyorum. Çünkü popüler olma ve şöhret kaygılarım yok. Yani videolarım Tv’lerde dönse ne olacak dönmese ne olacak, umursamıyorum… Zaten beni de ben yapan bu kimseye minnet etmemem, kaygılarımın olmaması, parayı ve şöhreti umursamayan bu yönümdür.
__________Gelelim sizin süperlik felsefenize. “Her zaman süperim, süper olmayı kendime ilke edinmişim.” diyorsunuz. En acılı durumlarda espri üretmenin, çıldırmaya karşı bir zeka sigortası ya da ağzımızdan çıkan nükteli sözlerin, aslında içimize akıttığımız göz yaşlarımızdan başka bir şey olmaması.. Bütün bunları sizden öğrenmiş olmalıyım ki ben de artık “Süperim!” demeye başladım ve de benimsedim. Süperlik felsefenizi Güney okurlarıyla paylaşır mısınız?
KOÇER: Süperlik felsefem, Allah’ın bana bir lütfudur. Benim de bu felsefem sanırım dewréşlik duruşumdan geliyor, sofistik inancım var. Ben, bununla hayata ve yaşama hep pozitif bakıyorum. Benim fıtratımda hiç bir şey sonsuz değildir. Ne mal ne para ne servet ne şöhret ne mutluluk ne aşk…
Her şeyin bir dönemi ve miladı var, her şey kendi zamanında gelir ve gider…
Düşün ki sen çok mutlusun, bu senin hep mutlu olacağın anlamına gelmez ya da çok mutsuzsun, bu mutsuzluğun sonsuza dek gitmez.
Benim süperlerimde buradan kaynaklanıyor tabi ki bunu tetikleyen bazı şeyler de var. Buna anahtar olmuş bazı nedenler var. Bir zafiyet yok yani. Ne zengin olma gibi bir hayalim, ne de şöhret olmak için bir çabam oluyor. Bunlar olmuş olsa hedefine ulaşmazsan süperlerinde olmaz.
Umarım bir gün insanlar kapitalizmin ne kadar tehlikeli olduğunun farkına varıp şöhretin ne kadar aptalca ve gereksiz olduğu bilincine varırlar. Bana göre işte o zaman, ’herkes süper olacak’.
_________ Heval Koçer, eline makine alan fotoğraf çekiyor, gerek amatörce gerekse profesyonelce. Fotoğraf konusunda eğitimli olduğunuzu biliyorum. Fotoğrafçılığın kriteri nedir sizce? İyi fotoğraf ne ister? İyi makine mi, iyi bakış mı, eğitim mi deneyim mi?
KOÇER: Fotoğraf hayata bir bakış açısıdır. Her şeyden önce bakış önemli.
Hayata nasıl bakıyorsun? Bir ressam olsan bir yeri nasıl çizmek istersin? Orda neyi görmek neyi kaldırmak istersin? Fotoğrafı çekenin bakışı çok önemli. Yani senin estetik kaygıların var mı, ışık zaman ve begraund bunları biliyor musun? Çünkü bunlar fotoğrafçılığın en önemli noktalarıdır.
Tabi ki her şeyde olduğu gibi fotoğrafta da eğitimli olmanın avantajları var.
Fotoğraf, perspektif ne kadar önemliyse makinenin ayarları da o denli önemlidir.
Makine fotoğraf çekmez Birsen Hanım. Fotoğrafı insan çeker. Fotoğrafı çekenin hayata bakışı asl olandır. Nasıl bakıyorsa öyle görür ve ancak onu görüntüler. Görüş açısı dar olanın deklanşöründen çıkanlar deve kuşu misali başı kuma gömülüyken gördüğü kadar olur desem abartmış olmam.
_________Sergilerinizden birazcık bahseder misiniz.
KOÇER: Genelde Kürdistan’daki kadınlar, tarihi yerler ve folkloru… Çalışmalarımda, onları işliyorum.
Şimdiye kadar açtığım sergilerim:
-Telqin (telkin) foto kolajdi
-Jinén Mazidag (Mazidağ kadınlar)
-Farqiné (Silvan fotoğrafları)
-Meşa jinén azad ( özgür kadınların yürüyüşü)
___________Yeni projeler var mı?
KOÇER: Dewréşé Gerok fotoğraf albümü, 1 belgesel, 2 cd ve fotoğraf sergisi.
Bu çalışmayı altı yıldır yapıyorum, mayıs ayında açmayı düşünüyorum. Umarım yetiştiririm!
__________Medya fotoğrafçılığı popülerlik mi gerektiriyor? Medyadan gördüğümüz kadarıyla yayınlanan fotoğraflarda birkaç isim dönüp duruyor. Bu sektör birilerinin tekelinde mi?
KOÇER: Bağımsız fotoğrafçılar var tabi. Medyada herkes kendi ekibini kurmuş kendi adamlarıyla çalışıyorlar. Bir de sosyete fotoğrafçılığı var ki beni hiç mi hiç ilgilendirmez. Dost meclislerinin fotoğrafçıları. Bunlar birkaç kişiden öteye geçmez. Bunların fotoğrafları temcit pilavı gibi her yerde dönüp dolaşır. En havalı yerlerde sergi açarlar, kelli felli sponsorları vardır. bunların sayesinde yurtdışında sergiler açarlar. Sanattan uzak, şöhrete yakın fotoğrafçılar…
İsim yapmamış yani şöhretli olmayan çok iyi fotografçılar da var. Tabi ki hepsi, ‘imkan’ meselesi…
__________Kliplerinizi de siz çekiyorsunuz. Kliplerinizde hem oynuyorsunuz, hem söylüyorsunuz hem de çekiyorsunuz. Oyun, müzik ve fotoğraf arasındaki bu bağı nasıl kurabiliyorsun? Bir araya nasıl getirebiliyorsunuz, buluşturuyorsunuz onları?
KOÇER: Evet, başta da belirttim. Kendi video ve fotoğraflarımı da kendim çekiyorum. Yani tüm çalışmalarım özgündür.
Oynamak anlamında yaptığım bir şey yok. Kendi kliplerimi, kendi zevkime göre çekiyorum. Çok da öyle fazla üstünde durmuyorum. Sadece sanatsal ve estetik kaygılarım var, ona dikkat ediyorum o kadar.
Fotoğraf, müzik ve video birbirinden kopuk değil. Hatta oyunculuktan da uzak değil.
Gösteri sanatlardır hepsi. Düşün! Sahnedesiniz, şarkı okuyorsunuz. Seyircilerle iyi iletişim halinde olmanız gerekiyor. Buna bir nevi rol diyebiliriz. Birazcık oyunculuk gerektiriyor.
__________Sizin fotoğraflarınızda genelde kendi coğrafyamızı görüyorum. Sizce bir fotoğrafçı kendi doğduğu, büyüdüğü, aşinası olduğu yerin veya bölgenin fotoğraflarını çekerken mi yoksa bilmediği, merak ettiği ya da popülaritesi yüksek olan yerlerin fotoğrafını çekerken mi daha başarılı olur? Fotoğraf çekmek için Hindistan’a, Venezuela’ya, Meksika’ya ya da çok uzaklara mı gitmek gerek?
KOÇER:
Ben çok yer gezdim, gördüm. Kürdistan coğrafyası çok renkli. Doğa fotoğraflarından tut insan fotoğraflarına kadar hepsi ayrı bir güzellikte. Sizi cezp edip adeta içine çekiyor. Buralarda dünyada ses getirecek çalışmalar yapabilirsiniz. Tabi sorun çekmek değil, bunu birilerinin pazarlaması lazım bu pazarlamaktan kastım satış anlamında değil, sergilemek ve tanıtmak anlamındadır.
___________Coğrafyamız malzeme dolu. Güzel bir senaryo olursa çekeceğiniz filmi sinemalarda izleme gibi bir şans var mı?
Sinema yapmak gibi pek bir olanağım olmadı. Bunun için para gerekli elbette. Ama benim param yok… Bir kurum ya da başkalarının da herhangi bir katkı veya yardım etmelerini istemiyorum. Oysa istersem Kültür Bakanlığı’ndan para alabilirim. Öyle bir şey yaparsam sanki vicdanım rahatsız olur.
Ama bu sene bir şey deneyeceğim bakalım ne çıkacak? Tabi kendi çabalarımla çekeceğim.
____________Sinemanın dünü ve bugünü desem ve siz devam etseniz.
KOÇER: Sinema adına güzel şeyler oluyor. Tabi ki bunlar büyük prodüksiyonlardır. Teknik anlamında bazı şeyler gelişmiş ama yine de büyük prodüksiyonlara para gerekiyor. Ben popüler sinemayı sevmiyorum ama sinemada popüler olmasa bir sonraki filmde bir şey yapamıyorsun.
____________Yılmaz GÜNEY ve sinema: Yılmaz GÜNEY’in beyaz perdeye kazandırdıkları nelerdir?
KOÇER: Yılmaz Güney bir fenomendir. O bir ekol yarattı sinema adına. Hala, Anadolu sineması Yılmaz Güney’e borçludur. Bugünkü pembe diziler gibi Anadolu sineması ayni tarzda filmler yaparken, Yılmaz Güney bir ekol yaratarak sanat ve sosyal sineması yaratıyor.
Yılmaz Güney’e yalnızca, bir sinemacı gözüyle bakmamak lazım. Yılmaz Güney’’e devrimci kimliğiyle bakarsan eksik görürsün, yazar kimliğiyle bakarsan yine eksik görürsün. Ayrıca, aktör kimliğini görmesen yine eksik kalır, yönetmenliğini görmesen oda eksik kalır.
Yani düşünün! Yılmaz Güney’i biri tanımazsa ve sen tanıtmaya kalkarsan onu nasıl tanıtırsın? Bir yönü eksik kalır diye düşünüyorum. Yılmaz Güney’i anlatabilmek için O’nun gibi yaşamak, düşünmek, eserlerini yaşatmak gerekir…
___________Bir prodüktör olarak Kürt sineması ve Yılmaz GÜNEY’i değerlendirebilir misiniz?
Kürt sineması için şimdi pek bir şeyler yapıldığını görmüyorum. Kürt kurumların imkanları da var ama pek öyle içinde sıyrılan birileri görmüyorum. Yani Kürt sinemasına baktığında Yılmaz Güney’in haricinde kimseyi göremesin.
_________Güney okurlarına bir mesajınız var mı?
KOÇER: Çok süslü sözcüklerle konuşmayı bilmem. Ben de Güney okuru olarak çok değerli bir mirasa sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Bu mirasa iyi sahip çıkıp devamlılığını sağlamamız gerektiğini düşünüyor selam ve sevgiler gönderiyorum Amed’den tüm GÜNEY okurlarına.
_________Teşekkürler Heval Koçer. Her ne kadar gerçeklerimiz keyifli olmasa da sizinle söyleşi yapmak çok keyifliydi. Keyifli okumalar.
Röportaj: Birsen İNAL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.