- 758 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TAPU
Sabah gazetemi okumaya yeni başlamıştım ki telefonum çalmaya başladı.
-Alo ben Kamil Şeker. Arif beyle görüşmek istiyorum.
“Buyur Kamil Bey. Ben Arif.
-Günaydın Arif bey.
“Günaydın. Nasılsın? Bizim bankadan emekli Necmi beyin babası uzun zamandır hastaymış. Galiba durumu da pekiyi değilmiş zamanın varsa ziyaretine gidelim.”
-Neden olmasın, bugün ona yarın bize. Memnuniyetle giderim. Hem düşündüğün için hem de böyle bir iyiliğe vesile olduğun için teşekkür ederim. Ne zaman gidelim?
“Saat 13 uygun mu?
-Bence uygun. Tam saatinde saat kulesinin önünde buluşalım.
“Anlaşıldı. Görüşmek dileğiyle hoşça kal.”
Bu telefon görüşmesinden sonra gazetenin başlıklarına bakıp bıraktım. Pek fazla zamanım yoktu. Kahvaltı yapıp tıraş olana kadar randevu saati gelecekti. Hızlıca kafamdan geçenleri yapıp yola çıktım. Saat kulesinin önüne vardığımda Kamil Bey beni bekliyordu.
“Selamünaleyküm.”
-Aleykümselâm.
“Her zaman olduğu gibi yine randevuya benden önce geldin. Ne güzel ahlakın var. Verdiğin sözü tutuyorsun, kimseleri bekletmiyorsun. Arkadaşlık bağlarını koparmıyorsun, gücünün yettiği oranda herkesin sevincine, tasasına ortak olmaya çalışıyorsun seni kıskanmıyorum desem yalan söylemiş olurum. Keşke bende senin gibi olabilseydim.”
-Teşekkür ederim. Bu söylediklerinin hepsi sende mevcut. Şayet olmasaydı bunca yıl arkadaşlığımız devam eder miydi? Derken otobüsümüz geldi. Ancak binmemiz biraz zor oldu. Binen biraz ilerlerimsiniz dese de pek ilerleyen yoktu. Zaten otobüs tıka basa doluydu. Nasıl oldu anlayamadım biz o hengamede otobüsün ortasına kadar gelmişiz. Bulunduğum noktada etrafa bir göz gezdirdim. Bazıları gerçekten uyuyor, bazıları uyur gibi yapıyor bazıları da camdan dışarı bakıyordu. Daha iki durak ilerlemiştik ki bir ses;
“Bey amca buyurun oturun.”
-Teşekkür ederim evladım. Rahatsız olmasaydınız.
“Ne rahatsızlığı efendim. Şayet ben babam ile olsaydım. Babama yer verilmesini isterdim. Kendim için istediğimi, başkası için istemesem öğrendiklerime ters düşerim.”
-Teşekkürler evlat. Allah sizin gibi gençlerin sayılarını arttırsın.
Ben gençle sohbeti o kadar uzatmışım ki neredeyse ineceğimiz durağı kaçırıyorduk. Otobüsten indiğimiz de Kamil beye;
“Necmi beyin babasının evini bulabilecek miyiz?”
-Elbette; “İğdeli Çeşme”nin yanında ki iki katlı ev onların. Yürüyerek beş dakikada varırız.
“İnşallah.”
-Necmi beyin babasının adı neydi?
“Yasin”
Durak ile evin arası gerçekten yakınmış. Beş dakikada eve vardık. Kapının zilini çaldığımızda içeriden boğuk bir ses “kapı açık gel” diye haykırdı. Kamil bey önde ben arkada içeriye girdik.
Yasin amcayı camın kenarına yerleştirilmiş yatakta yarı oturur bir şekilde duruyordu.
-Selamünaleyküm, geçmiş olsun Yasin amca.
“Aleykümselâm, teşekkür ederim. Hoş geldiniz. Buyurun oturun. Allah sizin de ziyaretçinizi, arayıp soranınızı bol etsin. Sizler nasılsınız? Arkadaşı tanıyamadım. Kim o?”
“Arif bey. O da bizim iş arkadaşımız. Necmi beyden senin hasta olduğunu duyunca hadi beraber ziyaret edelim dedik.”
-Kamil bey biraz iyileştim . Çocuklar ihtiyaçlarımı görüp gidiyorlar ama yalınız olmuyor. Onlar gelene kadar sıkıntıdan patlıyorum. Konuşacak kimse yok. Bir ihtiyacım olsa yapamıyorum. Bekle ki gelsinler.
“Yasin amca sana yoldaş olacak, seninle yarenlik yapacak birini bulsalar da evlensen.”
-Aman Kamil evladım o konuyu açma çok dertliyim. Bulduğum hanımlar ev istiyor kendilerine güvence istiyor. Çocuklarda ev vermeye yanaşmıyorlar.
“Senin malına kim karışabilir?”
-Yaşlanınca senin aklın ermez deyip karışan çok oluyor.
“Kamil bey; zamanında çok yoksulluk çektim. Yemedik, yedirdik, giymedik giydirdik. Rahmetli eşim ölmeden birkaç yıl önce Gümüş Tepe’de ki dokuma fabrikasının yanında ki tarlaya yapılan kooperatif evlerinden hissemize otun tane düştü. Rahmetli eşimin ısrarı üzerine tapularını onların üzerine yaptık. Şimdi elimizle verdiğimiz evlerden bir tanesini evlenmek üzere dilimizle istiyorum bana çok görüyorlar. Oysa ihtiyarlıkta yalınız kalmak o kadar zor ki bunu anlatamam. Anlatsam da anlamazlar. Ne zaman benim durumuma düşecekler o zaman anlayacaklar. Ama ben bu dünyada olmayacağım. Sizler tek tavsiyem şu yalan dünyada bekçiliğini yaptığımız mallarımızın tapularını sağlığınızda vermeyin ki gençliğinizde biriktirdikleriniz ihtiyarlığınızda işinize yarasın.
Fevzi GÜLTUNA
Nisan 2013/Ankara