- 624 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DİCLE ÜNİVERSİTESİ' NDA YAŞANANLAR
DİCLE ÜNİVERSİTESİ ’NDE YAŞANMAKTA OLAN OLUMSUZLUKLARI İÇYÜZÜ:
DR. SADIK ÖZEN
BEN YURTSEVER BİR VATANDAŞ OLARAK , DİCLE ÜNİVERSİTESİ’ NDEKİ OLAYLARIN NEDENLERİNİ MERAK ETTİM VE ARAŞTIRMAK İSTEDİM. YAPTIĞIM ARAŞTIRMALARLA OLAYLARIN ÇIKIŞLARINI VE GİDİŞATINI ÖĞRENMEYE ÇALIŞTIM. BU HUSUSTAKİ BİLGİLERİ SİZLERLE PAYLAŞIYORUM.
TAM OLARAK ÇÖZÜLEBİLMESİ MÜMKÜN OLAYLARI HEP BİRLİKTE DEĞERLENDİRMEYE ÇALIŞALIM. İŞİN İÇİNDE BAKIN KAÇ KURULUŞ VE DERNEĞİN ADI GEÇMEKTEDİR. ÜLKEMİZİN GENÇLERİ NELERLE UĞRAŞIYOR? GENÇLER NE ÖLÇÜDE POLİTİZE OLMUŞLAR VE ARALARINDAKİ ÇEKİŞMELERİN NEDENLERİ NELERDİR? AŞAĞIDA YAZILANLARI OKUDUĞUNUZDA SON DERECEDE İBRETLİK BİR DURUMLA KARŞILAŞACAĞINIZA EMİNİM. BURADA OKUYACAKLARINIZ, ŞU ANDA ÜLKEMİZİN NE HALLERE DÜŞÜRÜLDÜĞÜNÜN BİR GÖSTERGESİ OLMALIDIR.
"Nisan Pazartesi günü Hüda Par’a yakın olduğu bilinen Bilge Öğrenci Kulübüne bağlı öğrenciler yapacakları Kutlu Doğum Konferansının duyuru afişlerini dağıtırken, BDP sempatizanı Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneğine (DÜÖDER) bağlı öğrencilerin engellemesine maruz kalmışlardır. Daha önce de benzer engellemeler yaptıklarını bildiğimiz DÜÖDER’li öğrencilerin engellemesi üzerine, tartışan kesimler arasında kavga çıkmış ve bu kavga tüm yatıştırma çabalarına karşın büyümüştür. Ardından her iki öğrenci grubu kendilerine yakın öğrencileri de toplayarak karşılıklı daha büyük bir kavgaya tutuşmuşlardır. Bir süre sonra polis olaya müdahale etmiştir. Ancak polisin müdahalesi ise hem yetersiz kalmış hem de yanlı davrandığı iddialarına neden olacak bir tarzda gelişmiştir.
Bir gün sonra da Bilge Öğrenci Derneği programı geniş güvenlik önlemleri altında yapılmıştır. Ancak bu sırada da gruplar toplanmış, ortam gerilmiş hatta DÜÖDER’li öğrenciler programın yapıldığı salona doğru yürüyüşe geçmek istemişlerdir. Bu arada Özgür-Der, İHD ve Baro başkanlarından oluşan bir heyet BDP ve Hüda Par’lı yetkililerle görüşerek sükûnet çağrısı yapılması ve olayların büyümemesi için acil tedbir alınması çağrısında bulunmuştur. Daha sonra iki kesim karşılıklı bir görüşme yapmış, sükûnet çağrısı yapılması konusunda anlaşılmıştır.
Buna karşın olayların üçüncü günü öğlene doğru üniversitede Hukuk Fakültesi, Tıp Fakültesi ve Tıp Fakültesi Hastanesinin acil bölümünde kesici aletlerin kullanıldığı saldırılar olmuş, bu saldırılarda 5 Bilge Öğrenci Derneği mensubu 2 de DÜÖDER’li öğrenci yaralanmış, her iki taraftan onlarca öğrenci de gözaltına alınmıştır.
Gün içinde olayların olduğu Dicle Üniversitesine giden Mazlumder ve Özgür-Der temsilcilerinin girişimleri de devam etmiştir. Üniversiteye gelen BDP’li milletvekilleri Fen Edebiyat Fakültesinde polisin gözaltına almak istediği öğrencileri dışarı çıkarmışlardır. Buna karşın şehrin çeşitli yerlerinde yer yer BDP’li gençlerin ve öğrencilerin gösterileri de olmuş ve olayların kent merkezine sıçrama ihtimali de belirmiştir.
Gözlerden kaçmayan bir diğer husus da sosyal medyada kavganın taraflarına yakın olduğu düşünülen çeşitli sorumsuz kişilerin yalan haberlerle, çeşitli siyasilerin isimleri de kullanılarak kışkırtıcı beyanlarda bulunması, intikam yeminleri edilmesi, karşıtları için ölüm tehditlerinde bulunulması, zaten gergin olan ortamı iyice germiştir. Bu sorumsuzluğun da ayrıca bir yere not edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Çatışmalara ilişkin bir başka tespitimiz de tam üç gün boyunca süren ve ilerleme istidadı gösteren kavgaların ölümlü ya da yaralanmalı hadiselere dönüşeceği belli iken tarafların yatıştırıcı mesajlarının oldukça cılız ve yetersiz kaldığı yönündedir. Hatta cılız da olsa yatıştırma yönündeki kimi beyanlara karşın bununla zıt beyanlarda da bulunulduğu görülmüştür.
Öte yandan Dicle Üniversitesi yönetiminin olaylar karşısında tam üç gün boyunca üç maymunları oynaması, üniversitenin belli bir zaman için tatil edilmemesi olayların büyümesinde etkili olmuştur. Maalesef üniversite yönetiminin bu pasif tutumunun faturası ağır olmuştur! Üniversite yönetimi tatil kararını ancak birçok yaralı ve onlarca gözaltıdan sonra alabilmiştir.
Şunu daha da net olarak belirtmek isteriz ki, yaşanan olayların sebebi D.Ü Öğrenci Derneğinin okuldaki etkinliklere izin vermeyip kaba şiddetle engellemeye çalışmasıdır. Daha önce de bu tür müdahalelerinin olduğunu bildiğimiz söz konusu çevrenin bu baskıcı ve şiddete dayalı tutumunu kınıyoruz. Bu topraklarda yıllarca devletin yaşattığı otoriter baskıcı uygulamaları şimdi de bir grubun yaşatmaya/sürdürmeye çalışması asla kabul edilemez. Bilinmelidir ki bu tür baskılar kavga ve çatışmaları kaçınılmaz kılmaktadır ve bundan sonra da kılacaktır. Bu grubu söz konusu baskıcı uygulamalarına ve sorumsuz hareketlerine son vermeye ve sürecin ruhuna uygun davranmaya çağırıyoruz.
Dicle Üniversitesindeki bu olayları bu denli önemsememizin nedeni hafızamızda yer etmiş bir takım eskiye dayalı kötü anılardır. Doksanların kanlı sürecine şahit olmamış gençliğin davranışlarının ne tür sonuçlar doğuracağı konusunda fikir sahibi olmamalarını ve bu nedenle sorumsuz davranmasını bir yere kadar anlasak da gençlere vaziyet eden ve doksanların acı hatıralarını bizzat yaşamış kişilerin sorumsuzluklarını anlamamız mümkün değildir.
Herkesimin yaşananları tanımlamak için ortak bir kavram olarak kullandığı ve dikkat çektiği “provokasyon”a en başta bu kavramın bilincinde olan kişilerin dikkat etmesi gerekmez mi? Süreci sabote etmek için üniversitede iki grup öğrenci arasında çıkan ve normal şartlar altında vakayı adiyeden sayılması gereken bir olayın büyütülmesi ve bu noktalara taşınması kimin yararınadır, hiç düşünülüyor mu? Hala bu topraklarda, geçmişin kötü hafızasını psikolojik bir zemin kılarak bir küçük kavgadan PKK – Hizbullah kavgası çıkarmaya çalışan unsurların olduğu unutuluyor mu?
Bu topraklar yeterince kana doymuştur. Diyarbakır halkı da bölge halkı da Türkiye halkı da artık çatışmalardan yorulmuş, bıkmış ve usanmış durumdadır. Ve bu halk artık huzur ve sükûnet istemektedir. Unutulmamalıdır ki özellikle bu süreçte atılacak her yanlış adımın büyük maliyetleri olabilir. Elbette bir kavganın bir haklısı bir de haksızı vardır ve taraflar bunu kendi katlarında değerlendirmektedirler. Bu haklılık algısına dayanarak da geri adım atmak istememektedirler. Ve herkesim kendi örgütsel onurunu önemsemektedir. Bunlar anlaşılabilir şeylerdir. Ancak hangi örgütsel hassasiyet, hangi örgütsel onur, hangi örgütsel çıkar dikkat çekmek istediğimiz risklerden, ortaya çıkacak maliyetlerden, hayatını kaybedecek insanlardan daha ehemmiyetlidir?"
EĞER YAZILANLAR DİKKATLE OKUNUR VE AYNI ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLİRSE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’ NİN SELAMETİ, HUZURU VE GELECEĞİNDEN ZİYADE; KONULAN TAMAMEN BÖLGESEL SORUNLAR ÜZERİNDE VE BUGÜN İZLENMEKTE OLAN AYRILIKÇI POLİTİKALAR ÜZERİNE YOĞUNLAŞMIŞ OLDUĞU GÖRÜLECEKTİR. ÜLKEMİZ İÇİN ASIL TEHLİKE İŞTE BUDUR. ZİRA OLMASI GEREKEN ŞEY, TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’ NİN EGEMENLİK, BAĞIMSIZLIK VE BÜTÜNLÜĞÜ ETRAFINDA BİRLEŞMEKTİR. TEK ÇIKAR YOL BUDUR. "EĞER SÖZ KONUSU VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR."
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !..."
1Beğen · · Tanıtımını Yap · Paylaş
Gülçin Atay, Darendeli Net, Cengiz Özer ve 5 diğer kişi bunu beğendi.
YORUMLAR
Sayın Sadık Özen,
Araştırmalarınız sonuçunda ortaya çıkan yazınızı dikkatle ve beğenerek okudum.
Bu sitedeki ilk yazımı “TÜRKİYE'DE MEYDANA GELEN TERÖR OLAYLARI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİM” başlığıyla 26 10 2010 tarihinde yayınlamıştım. Uzunca bir değerlendirme yazısıdır . Bu yazıma:
“TÜRKİYE’DEKİ TERÖR ODAKLARI (genel bir sınıflandırmadır.)
1. Anayasal düzeni yıkarak sosyalist bir düzen kurmak için faaliyet gösteren gruplar.
2. Dine dayalı bir siyasal sistem kurmak için faaliyet gösteren gruplar.
3. Irkçılığa dayalı bir düzen kurmaya çalışan gruplar.
4. Türkiye’nin bölünmesi yönünde faaliyet gösteren gruplar.
Günümüzde, sağ ve sol terör örgütleri görevlerini tamamlamış görünmektedirler. Marjinalleşmişlerdir. Bir gün kullanılmak üzere askıya alınmışlardır.
Din esaslı terör, görünürde baskı altına alınmıştır. Ancak, yeraltı faaliyetleri, örgütlenmeleri sinsice devam etmekte ve gelecekte, demokratik ve laik Cumhuriyet için, bir tehdit olarak Türkiye’nin karşısında durmaktadır.”
Diye başlamıştım.
Ve aşağıdaki değerlendirmeyle sonlandırmıştım.
…
“Dünyadaki İslami Terör bahane edilerek, İslam ülkeleri üzerindeki baskılar arttırılmaya başlanmış, buna da yeni bir kılıf bulunmuştur. ’BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’. Bu projeyle ülkeler demokratikleştirilecek ve serbest ekonomiye geçmeleri sağlanacaktır. Yani bölge ABD’nin güdümüne girecektir. Bu proje içinde örnek ülke olarak gösterilmeye çalışılan TÜRKİYE, bu platforma çekilmeye çalışılmakta ve PKK kartı da dahil olmak üzere her türlü baskı uygulanmaktadır. Bütün bu gelişmeler ışığında terör Türkiye’nin karşısında bir gerçek olarak durmaktadır.
Güçlü devletlerin bölge zenginliklerine sahip olabilmeleri için, kendi menfaatlerini temin edecek bir düzen kurmadan, TÜRKİYE’DE terör(şekil değiştirerek de olsa) bitmeyecektir diye düşünüyorum.”
Bu yazımın yayınlanması üzerinden yaklaşık üç sene geçmiş olduğu halde, Türkiye üzerinde oynanan oyunların farkında olamayan bir idareci kadrosuyla yönetildiğimizi üzülerek görmekteyim.
Dünya egemenlerinin bölgedeki menfaatleri henüz tam olarak garanti altına alınmadığı sebebiyle, terör; şekil değiştirerek ne yazık ki devam etmektedir.
Umulur ki Türkiye’yi yönetenler de bir gün bu gerçeği görürler ve gerekli tedbirleri alırlar.
Yazınız sebebiyle sizi kutlar saygılarımı sunarım.
sadikozen
Dikkat edildiğinde yıllar önce kaleme almış olduğumuz yazılarımızın, geçen zaman sürecinde doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Bunun nedeni , hiçbir çıkar beklentisi olmayan iyi niyetlili birer vatansever oluşlarımızıdır. Yoksa ülkemizi yönetenlerden daha akıllı insanlar değililiz. Fikir egemenliği içinde, ülkemizin bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğünü savunan yazılar yazarak vatandaşlarımızla paylaşmaya çalışmaktayız.
Sizi gönülden kutluyorum. En derin sevgi ve saygılarımla...