- 1793 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ERGUVANLAR AÇARKEN
Nisan biraz uçarı, biraz asi biraz da şaşkın ıslak ıslak halleriyle içine vakumluyor ruhumu.
İş yerimin pencere kenarlarında geçen baharda coşkuyla açıp sonra solan mor akasyayla konuşuyorum uzun zamandır. Baharın işvesine davet ediyorum onu. Her geçen gün biraz daha kulak veriyor çağrıma ve canlanıyor usul usul. İçimde kelebekler raks ediyor ,gözlerim musmutlu çocuk gözleri gibi ışıl ışıl.
Bir gün botanik bahçesi gibi ,onlarca çeşit ağacın olduğu bahçemizde ufak bir gezintiye çıkıyorum. Ben mor akasyayı beklerken arka bahçedeki dirilişleri kaçırmışım meğer. Ayvalar tomurcuğa durmuş, erikler taze bir gelin gibi bembeyaz, dutlar dallarına yaprak takma telaşında…İlk yazın ayak sesleri bunlar…derken bir ağaca takılı kalıyor bakışlarım. O da ne ?Bir ağaç gövdesi, yaprağı yok ama başını önüne eğmiş pembe mor arası salkım salkım çiçekleri var. Resimlerden ,fotoğraflardan tanıyorum onu: Erguvan bu. Öyle ilginç ve öyle güzeller ki. Arkadaşlarıma sesleniyorum: ’’Bu ağacı tanıyor musunuz, bakın ne harika bir şey!’’ diye. Gülümsüyorlar bana .Büyük bir coşkuyla anlatmaya başlıyorum onlara. Önce bana en ilginç gelen erguvan öyküsünden başlıyorum.
__Hz. İsa’nın 12 havarisi vardı. Hz. İsa onlara çok güvenirdi. Bir gün Yehuda adlı havari bir kese gümüş para karşılığında Hz. İsa’yı Romalı askerlere sattı. Romalı askerler İsa’yı işkenceyle çarmıha mahkum etti ve öldürdü. Bir zaman sonra Yehuda yaptığından utanarak ,İsa’yı ölüme taşıyan çarmıhın ağırlığına dayanamayarak kendini bir erguvan ağacına asarak intihar etti. Derler ki o güne kadar hep beyaz açan erguvanlar belki ihanetin verdiği utançtan belki de kana bulaşmış ölümden dolayı kırmızı veya mor açmaya başladı.
Bir ağacın böylesine bir öyküsü olması şaşırtıyor onları.
Sebepleri yok sayacak değilim ama benim için de birçok çağrışımı, anlamı var bu yapraktan çok çiçeği olan ağacın. Hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum, dalların gövdesinde top top kısa salkımlar halinde açıyor erguvanlar. Katı görünen bir yüzdeki gülümseme gibi. Hiçbir şeye sahip değilken,fikrim fakirleşmiş ,zikrim dilimde kurumuşken hayata sımsıkı ,sıcacık sarılmak ,direniş, diriliş gibi. Nisanın ilk adımlarıyla zamana düşen bahar bir müjdesi gibi…
İsa’yı yakalamaya gelen askerler onu tanımazken Yehuda’nın onu öperek ifşa etmesi gibi baharın muhbiri erguvanlar.
Ölüm ,toprağa girmek demek değildir bazen. Mevsimler ölüyor yeni bir mevsime yol vermek için. Gün ,ölürken ufuklarda geceyi doğuruyor. Kin, nefret ölüyor sevgi boy veriyor yüreklerde. Düşmanlık Pandora ’nın kutusunda nefessizlikten ölüyor,daima en büyük hasretimiz olan barış salına salına yükseliyor kendi göğünde. Birçok sebep birçok sonuçla var oluyor evrende.
Gönlüm istiyor ki ihanetin ,kapkara bir ölümün simgesi olup ağrılı bir hücre gibi anılmasın erguvanlar. Sizler bu mor ve kırmızı renkli ağaçları fark etmeden ve durup bakmadan geçip gidiyorsanız yollardan, patikalardan, dağlardan yazık ediyorsunuz ömrünüze. Nerede baştan ayağa pembe, mor, kırmızı bir ağaç görürseniz durup bakın onlara ve yüzünüzdeki tebessümü ,onun hakkını vererek ağırlayın.
Renklerinin davetkârlığından mı, baştan ayağa çiçek oluşundan mı bilinmez kendimi kendimde yakaladığım o en özel zamanlarıma kocaman bir gülümseme ve tanımsız bir dinginlikle eşlik ediyor erguvanlar. Onları fark etmediğim ,yaşamadığım zamanlara yanıyorum şimdi.
Gittikçe betonlaşan şehirleri ve hissizleşen ruhları protesto edercesine çoğalıyor erguvanlar. Caddelerde, dağ yollarında, bahçelerde soylu bir direniş olup kuşatıveriyor insanı. Hazindir ki koca bir yılda on beş yirmi günlük ömürleri var. Yine, yeniden aynı coşkuyu yaşamak için önümüzdeki nisanı beklemek zorunda kalacağız.
Bu noktada bilmek istiyor insan. Bir ömür kaç nisan…
YORUMLAR
SEVGİLİ YADİGAR HOCAM BİLİYOR MUSUNUZ...SOMUNCU BABA EKMEĞİN HAMURUNA ERGUVAN KOKULARINI EKLERMİŞ, EMİR SULTAN ERGUVAN İLE BAŞLARMIŞ SOHBETLERİNE BESMELEDEN SONRA, YILDIRIM BAYAZIT ERGUVAN SAPLI KILIÇLAR KUŞANIRMIŞ..SİZ DE ERGUVANLARI DÖKTÜNÜZ GÖNÜLLERİMİZE..BİR BİLSENİZ NE HOŞ OLDU YÜREKLERİMİZ...SONSUZ TEŞEKKÜRLERİMİ SUNUYORUM ERGUVANLARCA..SELAM VE SEVGİ..
Yadigar Ünver
Selam ile..
Yadigar Ünver
Sevgilerimle...
Ben de çok seviyorum erguvanları. Erguvan çiçeklerinden adını alan erguvânî renk, Bizans'ta asaletin simgesiymiş ve asilzâdelerden başkasının erguvânî renkte kıyafetler giymesi yasakmış.
Her yılın bir nisanı var, ama her ömrün yalnızca bir nisanı var zannımca ve de -maatessüf- tekrarı yok. Kaçırdığımızda, geçmiş ola...
Bahçeme geçen yıl diktiğim erguvan fidanının, baharda, çiçek açmadığını görmek biraz hayâlkırıklığı yaşatsa da, dizi dizi yapraklarıyla hayatta olduğunu görmek güzel bir duygu.
Erguvanları bu deftere taşıyan güzel yazı için teşekkürler.
Selâm ile.
Yadigar Ünver
Önümüzdeki nisanda çiçek açacakmış erguvanlarınız.Kuşar söyledi...:)
Ne iyi ettiniz de geldiniz ve erguvani gülümselemer düşürdünüz gönlüme.
Teşekkür ve sevgimle...
Saynur Baysal Öztürk
Ne sıcak karşılama! İçimi ısıttınız.
Benden de çokça selâm ve sevgi...
Yadigar Ünver
Tümcelere uğrayan gözlerinizin ışığı bol olsun.
Teşekkür ve sevgimle...