ARKADAŞ
Uzun zamandır senden haber gelmez oldu.
Sana ulaşabileceğim tüm adresler kapalı.
Senin yokluğun bir başka türlü üzüyor arkadaş.
Ana gibi, baba gibi, y âr gibi, evlat gibi, kardeş gibi.
Kim bilir belki de bunların hepsi.
Hatırlıyor musun? Gecenin bir demi ikimizi de tutmazdı uyku.
Aynı anlarda, benzer sıkıntılarla uykuyu kovalar, telefona sarılır başlardık anlatmaya.
“Çok uzatma” derdin sen. Telekom bize selam söyler sonra.
Bazen sen anlatır ben dinlerdim dikkatlice.
Bazen de sen susar ben konuşurdum neşeyle.
İkimizin de birbirimizi dinlemeden aynı anda konuşmaları olur, sesler binerdi üst üste.
Fark ettiğimizde başlardık gülmeye.
Biz seninle konuşmadan da anlaşır, gözlerimizle çok şeylerin romanını yazardık.
Aslında seninle çok farklı iki insandık.
Ne fiziğimiz benzerdi, ne kişiliğimiz.
Ne acılarımız benzerdi, ne sevinçlerimiz.
Benim sevdiğimi sen sevmezdin, senin sevdiğini de ben.
Farklılıkların benzerliğiyle başladı arkadaşlığımız.
Bu nedenle öyle çok oldu ki kazandıklarımız.
Ben şiirler yazardım, sen ise yazmayı beceremez yazdıklarımı okur, ağlardın.
Sadece senin yanında kendim olabildim.
Ve yalnızca sen, beni tanıma ayrıcalığına sahiptin.
Sonra başka başka şehirlerde yaşamaya başladık.
Bu kadar yabancı yerlerde tek tanıdık, birbirimize karşılıklı yaptığımız anışlarımızdı, şaşırırdık.
Gözden uzak olan gönülden de ırak olmadı.
Sevgimiz, özlemlerimiz katlanırcasına arttı.
Yeni yeni arkadaşlarımız da oldu.
Ama bu kelimenin anlamı senden başkasına böylesine yakışmadı.
Senden haber alamıyorsam vardır bir sebebi.
Kendi içsel yolculuğuna çıktığın çok belli.
Yolculuk bittiğinde n’olur haberim olsun.
Kaldığımız yerden devam edelim sohbetlere.
Beni bıraktığın yerde bulursun.