Ben Böyleyim
Başkalarıyla hemencecik kaynaşan, hoş muhabbet ortam oluşturuveren insanlar vardır. Kaynaşıverirler karşıdakiyle. Ben onlardan olamadım. Hep zaman ve emek ister benim kaynaşmam. Oysa munis bir yapım vardır ama konuştuğumda bazan ortam elektrikleniverir. İlk karşılaştığım kişilerle hele de aramızda bir resmiyet varsa frekansları tutturamam bazan.
Bahsedeceğim bu değildi aslında ya, konuya burdan başlamış bulundum.
Müfettişler gelirdi bazan köy okuluna. Bir seferinde, onca emek, onca çalışmadan sonra:
-- “Sınıf çok disiplinsiz”, demişti biri, “herkes kafasına göre girip çıkıyor.”
-- “Ben öğrencileri sık boğaz etme yanlısı değilim hocam, demokratik bir ortam sağlıyoruz”, demiştim.
-- “Böyle olmaz, öğrencilere pek bir şey verememişsiniz.”
-- “ Valla biz ne yapsak siz illa bir eksik bulacaksınız.”
-- Ne demek istiyorsun?
Ve anında buz gibi bir hava. Oysa diğer arkadaşıma baktım, müfettişle şen şakrak çıktılar dışarı.
İşte böyle, bazan pat diye söylediğim cümle ortalığı geriveriyor. Ben cümle kurmakta başarısızım galiba, özellikle de konuşurken. Başladığım cümle, bazan çok farklı yerlere doğru alır başını gider. Toparlamaya çalıştıkça her yeni kelime öbüründen daha zıpır çıkar. Tutmanın imkanı yok.
Bir gün ilçe milli eğitim müdürü çağırmış, kalktık gittik.
“ Senin hakkında ilden bilgi istendi” dedi. Ben tabi akıllı adamım, -ah bir de şu dilime hakim olabilsem- hemen bir muhakeme yaptım beynimde ve “dur, tut kendini lafın sonunu beklemeden atlama” dedim kendi kendime. Ama mümkün mü? Yeni yetme bir öğretmen olduğum o aralar 28 Şubat’ın en şaşalı zamanı, tuttuğunu götürüyorlar. Hakkında “şucu” “bucu” diye söylenti olanları bir daha göremediğimiz oluyor.
-- İle gittiğinde napıyorsun, nerde kalıyorsun sen?
-- “Valla hocam, ben dört yıl Siirt’te okudum, benim kim olduğumu zaten biliyorlardır. Hakkımda ilden bilgi istendiğini hiç zannetmiyorum.” Lafa bak sen… Müdür hafiften kızardı. Aslında müdürün dilinin altında bir bakla vardı, ben bunu anlamıştım ve onu konuşsun istiyordum.
-- “Demek burda okudun?” ben bir kere hızlanmışım durdurabilene aşk olsun. Kendimi frenlemeye çalışıyorum ama nafile.
-- “Evet burda okudum. Okul döneminde solcusuyla da gezdim sağcısıyla da. Benim hakkımda ne diye bilgi istesinlerki…” Yani ki aşırı bir uç olmadığımı söylemeye çalışıyordum.
-- “Demek solcularla da gezdin?” Ülkücü ve milliyetçi bir müdüre karşı söylenecek laf mıydı ama bir kere dilimin zembereği boşanmıştı işte.
-- Evet hocam, her kesimden arkadaşım vardı.
-- Tamam, dedi müdür, konuşma daha heyacansız konularla sonlandı.
Aradan bir zaman geçti, şehir merkezinde, okulda iken ülkücülerin reisliğini yapmış arkadaşımla karşılaştım. Şundan bundan konuşurken
-- “senin için haber yollatmıştım ilçe milli eğitim müdürüne, bizim adamlardandır, sahip çıkılsın demiştik” işte o anki durumumu hiç anlatmama gerek yok herhalde. Siirt’in bir ilçesindeki ücra dağ köylerinde görev yapan ben için bunun ne demek olduğunu ancak oralarda görev yapanlar anlar. O aralar, her an bir terör olayının yaşanma ihtimalinin olduğu; ulaşımın imkansıza yakın, telefonun zor bulunduğu yerlerden, ilçe merkezine ya da ulaşımı kolay bir yere gelmek işten bile değildi.
YORUMLAR
"O aralar, her an bir terör olayının yaşanma ihtimalinin olduğu; ulaşımın imkansıza yakın, telefonun zor bulunduğu yerlerden, ilçe merkezine ya da ulaşımı kolay bir yere gelmek işten bile değildi."
Evet, işten bile değildi ama ah şu dilinin zembereğine bir sahip olsaydınız ama ne mümkün. Bir kere kopmaya görsün, hep gerçeği haykırır ve kim ne derse desin, neye mal olursa olsun doğru bildiğinden başkasını söylemeyen dilin zulmünü beden çekiyor:)
Dedim ama ben de çok zaman aynı durumda kalıyorum. Hiçbir zaman terazinin ağan tarafında olmak istemem nedense, illaki o terazi dengelenecek. Dengelenirse...
Anı içinizde yer etse de güzel bir yazı olmuş tebrik ederim.
saygılar...