1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
792
Okunma

Ne için yazarsınız, ne ile yazarsınız ve neyi anlatır dilinizden dökülenler, ya da kalbinizden sökülüp dilinizden dökülecekler?
Amacınız dert yanmak mıdır, sizi anlayan birileri olsun mu istersiniz yoksa? Yaşamınızın çekilir tarafı kalmamış mıdır size göre?
Boynunuza dolanan o kopmaz ipi, sizi anlayabilir sandıklarınız mı çeksin istersiniz?
Ben söyleyeyim!
Sizi anlamak imkansızdır, sizinle aynı şeyleri aynı biçimlerde yaşayan insanların bile sizi anlayamayacağını sezersiniz içten içe. Başka bir keşiftir bu, sizi anlayamayacak milyonlrca insana karşı, anlayamayacağınız milyarlarca insan…
Yalnız ve yalnız siz!
Sizin derdiniz, sizin hissettikleriniz…
Ben söyleyeyim!
Birileri okusun diye yazarsınız ve birileri okusun diye yazıyorsunuz. Anlaşılamayacağınızı biliyorsunuz, zira; öyle şeyler yaşıyorsunuz ki, kimse anlasın da istemiyorsunuz. Anlaşılmayacağını bile isteye, okunsun istiyorsunuz.
Okunsun kalbiniz, bilinmezleriniz…
Gayeniz okuru doyurmak olmuyor işte o vakit. O vakit hiçbir yazar, yazdığının karşısına geçip, onu bir başkasını okuyor gibi okuyamıyor. Okuyamaz da aslında, kendini bildiği gibi, bunu da biliyor.
Oysa; anlaşılmak istese anlatabilir saydam biçimde ahengini duyduklarının…
Anlaşılmak istese ve kalemi öyle vursa kağıda, en anlaşılmazı çıkar belki ortaya mısraların!
Ben söyleyeyim!
Kalem ile yazmıyorsunuz ve yazmıyorsunuz kağıda kelime saydıklarınızı. Anlamlandırmaya çalıştığınız yaşanmışlıklar var ve gözlerine dökülüyor hisleri olanların… yaradanın kelâmından az biraz nasiplenmiş olanlar, duymaya çalışanlar, gözlerini dikiyor kaleminize ve siz kağıttan başınızı azıcık kaldırın diye bekliyor.
Aslında ne kağıdı ne kalemi ne anlatacaklarınızı umursuyor.
Ben söyleyeyim!
Anlatılan ne bildikleriniz, ne öğrenmek istedikleriniz…
Zira anlatılan, sizin bile bilmek istemedikleriniz!
Asena Gülsüm Güneş