- 1306 Okunma
- 8 Yorum
- 2 Beğeni
Her örümcek kendi ağında ölür
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Seni tanıdığımda dostluk adına bir şeyleri değiştirebileceğimizi sanmıştım. Baskı hatası yapılmış toplatılan kitaplar gibi dostluklar, sevgiler toplatılmıştı dünyadan. İç dökerek, güvenerek uzaklara mektup yazıyordum. Kırılgan bir çocuğun kalbini onarma telaşındaydım. O çocuk kimdi? Sana mı yazıyordum, kendime mi? Bilmiyorum... O çocuğu güldürmek, o çocuğu konuşturmak, o çocuğu öfkeden arındırmak için inatla yazıyordum. Biliyordum ki o çocuğun ruhu acıyordu. İçimdeki sevgi bu dünyadaki tüm kini müsvedde kâğıtlar gibi buruşturup çöpe atabilir sandım. Kalemimle parmaklarıyla gökyüzünde pamuktan bulutları işaret eden gözleri pırıl pırıl parlayan bir çocuk resmetmeye çabaladım. Oysaki ne Abidin mutluluğun resmini çizebildi. Ne de ben resmi tamamlayabildim.
Abidin yaşasaydı mutluluğun resmini tamamlayabilecek miydi bilmiyorum. Ömür eksikleri tamamlayamadan bitiyor. Her insan akıp giden hayatı kendi tespitleri üzerine sabitlemeye çabalarken en önemli detayı gözden kaçırıyor. Tamamlanan sadece ömürdür, insan hep yarım kalır. Hayat denen bu oyunda yaşamak adına her oyuncu kendi rolünü oynuyor. Son taşı kaybedene kadar umudunu kaybetmeyen oyuncular bir yanda. Tek taş kaybetmeden oynamaya çalışanlar öte yanda. Bu kısır döngü, bu çekişme boşu boşuna. Aslında sonuç değişmiyor. Öyle ya da böyle her oyuncunun defteri doluyor. Gülde, dikende kuruyor. Şimdi benim elimde son taş, senin önünde oynanmamış bir oyun var.
Tüm bunları yazarken uzaklardan gelen bir tren düdüğü düşüncelerimi ikiye bölüyor. Garda özlemle bekleyen bir sevgili yüreği kıpır kıpır yakalanıyor kadraja. Gelen trenin çalan düdüğü onun için bir muştu. Aynı garın diğer köşesinde birazdan bir veda sahnesi yaşanacak. Her bekleyen için farklı bir anlamı var uzun uzun çalan düdüğün. Biz ikinci sahnenin oyuncularıyız. Yol ayrımındayız. Herkes kendi yükünü yüklendi. Kendi doğrusuna gidecek. Her insan kendi doğrusuna giderse mutluluğu bulacağına inanır. Yol ayrımında fark edersin ki yükün hafiflemiş. Dostun heybenden ağır taşları almış, yerine beyaz sayfalar bırakmış. Biliyorsun değil mi? İnsan bildiği her şeyin üstesinden gelebilir. İnsan bilinenden korkmaz, bilmeye cesaret edemediklerinden uzaklaşır. Hayatın bahçesinde kasvetli günlerden korkan sen, keşke yüzünü ışığa çevirebilsen.
Heybeme bıraktığın beyaz sayfalara seni anlatıyor, cevabı geciken mektuplar yazıyorum. Beklediğim zaman tünelinde, zehrini yüreğime salan akrebe inat hayaller biriktiriyorum. Elimde tahta kılıç kötülükle savaşıyorum. Sevgi ihtilalına soyunup ülkeler kuruyor, içine sıra sıra mavi şehirler diziyorum. Şehirdeki tüm sokaklara çiçek isimleri veriyorum. Çıkmazları olmayan, denize bakan, ummana akan sokaklar hayal ediyorum. Şehirlerimde zaman kaplumbağa hızında akıyor, kuş sesleri çocuk seslerine karışıyor. Gittim demişsin geciken son mektubunda. Mektubun postada aylarca beklemiş. Kimse özür dilemedi gecikme için. Kelimelerin ulaşamadığı yer var mı bilmiyorum ama biliyorum ki kurulmuş bir hayali kimse yıkamaz. Giden sensin. Korkan sen. Sessiz sedasız hayal bahçemi terk eden sen. Şimdi uzaktan bak hayallerime. Sahne benim, oyun benim, oyuncu benim. Seyirci koltuğunda oturan sadece sensin.
Sevgi ihtilaline ortak olamayan yürekler sevgi ihlali yapıyor. Yeni değil yüzyıllık masal bu. Her oyuncu kendi masalında kahraman olur. En nihayetinde kahramanlar da ölür. Diyeceğim o ki sevgili yolları, sınırları, yoldaki şeritleri, şehirleri, sokakları aşar insan. Bir yüreğe, bir hayale ya girer ya giremez insan. Ya da girdiği yürekten, girdiği hayalden canı sıkıldığı zaman elini kolunu sallayıp çıkamaz insan. Sevgin yüreğimde uğraksız durak. Dönüp dolaşıyorum, ulaşamıyorum. Sabrı yok eden, sabrı bileyen delice bir inatla bekledim. Bekletilmiş olmanın kaygısını yaşadım. O umut, o uğraksız durak hala orada. Ama sen her defasında beceriksizce içindekileri dışarı atma korkusuyla, yitip gitme düşüncesini, kaybolma, kavuşamama düşüncesini öyle bir kanıksamışsın ki... Ne yüzünü güneşe dönebiliyor, ne ışığı görebiliyorsun. Umut bazen öyle varsıl ki sarıldığın eller gecenin içinde büyür, büyür... Kocaman olur ve gelir seni ezer. Gecenin içinde gergefe işlenmiş bir nakış gibi parlar örümcek ağı. Bilir misin sevgili her örümcek zamanın ağında değil, kendi ağında ölür.
13 Nisan 2013 - Zeynep Özmen
YORUMLAR
bu sabah itü'de bir konferans vardı..günlerce afişlerde,'küreselleşmenin
insan psikolojisine ve emeğine nasıl deli gömleği giydirildi'? diye herkeslere çağrısı yapılmıştı.
bir kaç arkadaş gittik.sanırım anlatıcılardan olan bir hoca'nın son anda rahatsızlanmasından dolayı iptal edilmişti.fakat duyurusunu yapmaya vakit bulamamışlar haliyle.kısa bir süre sonra açıklama yapıldı.gelecek haftanın semineri olan 'aşk,sevgi,iktidar' konusu yan salonda az sonra başlayacak dileyen katılabilir çağrısıyla diğer salona geçtik.Aşk'ın toplumsal olarak ide olarak görülmesinin aşka dair bilinçlerde travmatik sendromunun kuşaktan kuşağa aktarılmasının sonucu olarak,aşk'ı metalaştıranlara karşı maalesef temiz bir bilinç geliştirmek zamanla çok daha güçleşiyor..dinlerken aklımda bunlar geçerken 'aşk nedir' sorusuna Berna hoca diyorki 'O bir meta değil ki gidip güzelini alasın..insan yaratıyor aşkı..sen yaratıyorsun..benden aşk şöyledir,aşk böyledir diye boş övgü bekleyenlere diyorum ki bilinciniz çöplük.önce bilincinizi temizleyin..sen neysen aşk'da o..aşkın insan dışında,insan sorumluluğu yok..güzel bir aşk istiyorsan kendinden başlamasın'..Sahi dosluk da böyle değil mi şair.güzel,hesapsız,tereddütsüz bir dostluk içinde önce kendimizden başlamalıyız.yazın bana bu gün dinlediğim konferansın içeriğiyle birebir örtüşüyor..dostluğuda aynı aşk da olduğu gibi insan yaratmıyor mu?..yoksa kırılgan kozalarımız mı ördürüyor içinden çıkmak istediğimiz ağları..sevgilerimle..
Ne sözcük eksik ne bir sözcük fazla.Su gibi bir akış.
Nefisti.Ele alınan konunun hassasiyeti öylesine duru ,öylesine gerçek anlatılmış ki.
Kaleminizin ve kelamınızın yüreğinden öpüyorum.
Selam ve sevgiyle...
Yakamozmavisi
Saygılarımla.
Suskunluğun da sabrı taşıyor demek ki. Kırgın bir yüreğe kimse aman edemez. Etmesin de zaten. Seven bir yürek acısını onarmasını da bilir elbet.
Yüreğinize yoldaş olmanız ne güzeldi.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.
İçten, nakış gibi dokunmuş derin bir mektup. Çok beğendim.
Tebrikler, sevgimle...
Yakamozmavisi
Saygılarımla.
kaleminize sağlık Zeynep hanım.Güzel yazılarınızı özlemiştim.Oldukça emek verilmiş derin ve ince mesajlar dolu bir yazı. Birazda sitem var sanki.
Yazılarınızın güzelliği her zaman kendini beğeni ile okutmakta.
Bir gönül ki özlemle beklemekte,Lakin sessizlik canını sıkmakta.Şayet sevgili sessiz kalıyor uzaktan seyrediyorsa ona ulaşmak duyguları açmak, anlatmak konuşmak sanırım, mektubu yazana kalıyor.Sevgi yolunda ben, sen olmaz sanırım.Fırsat kimin elindeyse o duygularını açmalı. Aksi halde sadece bekler, bekler...
Belkide uzaktaki sevgilinin içsel sorunları korkuları endişeleri vardır ve sessizliği tercih etmektedir.
yazınıza acizane yorum yaptım.düşüncelerimi aktardım.
tebrik ederim.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.