- 650 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
İnanç Özgürlüğü
İnanç Özgürlüğü
“İnanç Özgürlüğü” kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? O kadar kolay mı bunu uygulamak? “İnanmak ne kolay!” denir! Kolay mı? “Kolaysa başına gelsin!” derim, ben de! “İnanma Bil” yazımda değinmiştim. İnanmak, dil ile ikrar kalp ile tasdik ile tamamlanır! İnsan eğer özgürce inanacak ise ön kabullerin de önüne konmaması gerekir! Uygulamada öyle mi? Hangi din mensubuna reşit olunca sorulur hangi dini kabul edeceği? Bebekken etiketlenir, sonradan dönerse de maazallah bazı kıvrak fetvacıların görüşüne göre de “Dininden dönenin katli vaciptir!” Hopbbala! Bebek, kendi mi seçti de reşit olunca döndü diye katli vacip olsun! İnanç, zaten ön yargıdır! Bilinç ise inancın bireyde yerleşmiş halidir! Bebek çevresinden gördüğüne, duyduğuna inanır! Sonra da kendi bu inancını bilince çevirir! Hangi dinde inancı bilince çevirecek fırsat ya da ruhsat vardır? Yani bebekken büyüklerinin soktuğu dini irdeleyip değiştirmek istediğinde hangi birey çevresinden alkış alır? Ya da anlayış görür mü?
Tüm dinlerde inanç özgürlüğünden söz edilir! Yani özgürce inanacaksın ama o dinin yerleşik kurallarına! Hani özgür idi şahıs. Dünya’da genel olarak kabul görmüş, sözü geçen üç din kendi kurallarını tüm insanlığa kurtuluş reçetesi olarak sunuyor! Bu üç dinin de aynı coğrafyaya ait olması ve soy olarak da aynı soydan gelenlerce açığa çıkarılıp yayılması da manidar!
İnanmak konusunda olayı basite indirgemek kolaycılıktır. Yani “Allah var buna inandım!” demekle birey kendini yerleşik dinsel inançların baskıcı taraftarlarından kurtaramaz! Taraftarlar, bireyin aklını da kendi anlayışlarına göre tanzim etmek ister! Yani İnanç onların istediği şekilde olmalı, öyle buyururlar! Sorun, iman edip etmemek değil! Sorun nasıl ve ne şekilde iman edileceği konusudur! Bireye bu alanda özgürlük asla tanınmaz! Eski zaman “Orta Çağ” söylemleri esas alınır iman konusunda! Bu nedenle yaşanan kavgalar imanlılar arasında olmuş! Haçlılar, Yahudiler ve cihatçı Müslümanlar insanları köle ederken, namusları ayaklar altına alıp kadınları cariye ederken de imandan bahsetmiş! Tarihsel süreçte en kanlı kavgalar inanç destekli olmuş! Bakınız, “Ben inandım, inanmak ne kolay; siz de inanıverin!” diyenlerin çoğunluğu bireyin nasıl inanacağına da karışmak ister! Birileri, Vatikan’da baş seçer; hadi inanan ona uymasın da o ortamda kabul görsün! Yani inansa da seçilen başa itaat istenecek, bundan nasıl kurtulunur asıl onu irdeleyelim. Yani inanan kişi dini otoritelerin baskısından kurtulabilecek mi, “İnandım” demekle! Allah kendine inanmayı mı ister yoksa kendini bilmeyi mi? Yani Allah kendisi bilinmek istemez mi? Yoksa bilinç olmasın ezbere inanılsın o yeterli mi? Bilinç olmasa da din otoritelerini tasdik edip onlara itaat edince Allah bundan razı oluyor mu sanılıyor? Bütün mesele burada!
Kutsal kitapları kendi yorumlarıyla sert ve kavgacı yoranlardan nasıl kurtulacak inanan kişiler! İnanç denen şey bir iksir değil ki! İnanç, bilince yol gösteren bir kılavuzdur. İnsan bilincini inancına göre yorar ve kanaat oluşturur. Bu konuda, inancı taklidi ve tahkiki diye sınıflayan bile olmuş! Yani bilinç var ise iman tahkiki (hakiki) bilinç daha oluşmamışsa taklidi oluyor! Yani inanç sorgulamasını din adamları yapmaya kalkar ise ya da onlarda bu yetki varmış gibi algılanırsa zaten felaket başlamış demektir! Onlara göreceli olarak iman etmek zorunda kalacak, inanmakta özgür olan kalabalıklar! Onların tasdik ve onayından geçemeyenler ise “İnançlı” sayılmayacak! İnanç somut değil ki… Bu durumda ne olur bakın; bireyler toplumsal kabullere göreceli rol yapar! Buna zemin hazırlanmış olur! Münafıklara gün doğar! Münafığa kolay “İnandım” der ve toplumsal kabullere göre rol yapar! Bu Allah’ın kuranda rezil saydığı bir durum. Bu nedenle “Münafık, kafirden kötüdür!” şeklinde bir gerçekle karşılaşılır! Mert olan ise toplumsal kabulleri vicdanında tartacak ve kendi göreceliliğinde bilinç oluşturacak bunu yapınca da din otoriteleri ve öğretilere ters olan bilinç durumları için hesap vermek durumunda kalacak!
Son tahlilde; Allah nurunu tamamlar elbet ama insanlar, nurdan payını alır mı bilmem…
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Ahmet Bey, günaydın. İnsan mantıklı düşündüğü sürece, doğruları yakalamakta zorlanmıyor. Bunu sizin yazılarınızda görmek o kadar kolay ki! Uygar bir toplum olmanın koşullarını sıralıyorsunuz adeta. Bu nedenle sizi ve sizler gibi düşünenleri samimiyetimle kutluyorum. Kendinize iyi bakın..Saygı ve selamlarımla...