- 566 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Şakacı Ayna
Siyah beyaz bir film izledim bu gece. Toz sinmişti oyuncuların sesine. Hayır, herhangi bir pürüz değildi söz konusu olan… Zaman girmişti araya sadece. Çünkü dublaj tarihi de film kadar olmasa da oldukça eskiydi. Seslerin sahipleri tanıdığım sanatçılar olduğundan, filmde yıllar önceki halleriyle seslerini duymak “eski” ile “berrak bir ses” gibi iki tezat şey arasında garip bir bağ kurmama neden oluyordu. Şimdi yaşlı bir kadına ait bir sesin ekranda ağlayan şu gencecik kızın dudaklarında otuz yaş birden gençleşmesi, anneannemin bana küçük bir kızken anlattığı o masalları dinlerkenki gibi sıcacık bir kucağa döndürüyordu dünyayı.
Bu yılların ötesinden seslenme hali, filmin her ayrıntısına sinmiş gibiydi. Kadın oyuncunun yüzündeki o yaralı ifade kamera ne kadar yakından gösterse de biz seyircilere yeterince yaklaşamıyordu bir türlü. “Bu sadece bir film” dedirtiyordu giysilerinin renksizliği… ya da dublajın yapıldığı o çok uzaklarda kalan tarih…
Geçen hafta sinemada seyrettiğim o filmdeki gibi duygular perdeden taşıp akmıyorlardı yüreğime. Oyuncunun gözleri o filmdeki kadınınki kadar gerçek değildi. Kamera mesafesi aynı da olsa öyle farklıydı ki iki oyuncuyla seyirci arasındaki uzaklık!.. Ağlayamıyordum bile.
Ama bol bol kahkaha attım. Ve gözlerimden yaşlar gelip karnıma ağrılar girdiği o noktada uzaklıkla komiklik arasında bir bağlantı olabileceğini düşündüm ilk kez. Neşeli adamları ve kadınları düşündüm. Bana anlamsız gelen kahkahalarına haklı bir gerekçe oluşturan o farklı bakış, herkesten değişik o algılama tarzı da bununla ilgili bir şeydi belki.
O uzaklıktan bakmak çarpıtıyor muydu her şeyi?.. Lunaparklardaki o aynalar gibi yamultuyor, olmadık gülünç şekillere mi sokuyordu?.. Yoksa aksine daha mı yaklaştırıyordu onları gerçeğine? Hangisi olursa olsun sonuç değişmiyordu: Orası çok güzel bir yerdi. Oradan bakmak tıpkı bu siyah beyaz filmin en acıtıcı duyguyu bile kahkahaya dönüştürebilen bu tozlanmış, eski püskü havasını hâkim kılıyordu onlarca rengin kol gezdiği bu rengârenk ve çok gerçek dünyada. Şeffaf bir perde geriyordu acıya.
“Tedavülden kalkmış para gibi…” dedim yüksek sesle. Filmdeki melon şapkalı, takım elbiseli erkeklere ve şimdinin zevkine göre çok külüstür kaçan arabalara bakarken ağzımdan kendiliğinden çıkmıştı bu ifade. Sanki şimdiye uymayan her bir ayrıntı, insanı bir parça daha uzaklaştırıyordu o dünyadan… Orada var olan insanların yüzünden gelip geçen her duygu o ayrıntılardan birine takılıyor; onlarla birlikte o da eskimenin, ömrünü tüketmenin bir parçası haline geliyordu birden.
Keşke gerçek hayatta da bu şekilde eskitmek mümkün olsaydı bazı şeyleri! Kaçmak istediğimiz, hoşlanmadığımız görüntüleri siyah beyaz bir filmden seyredebilseydik… Böyle geçirirken içimden, garip bir şey fark ettim. Film devam ediyordu gerçi. Ama artık sadece TV’de değil zihnimde de… O garip şapkalı adamlar, demode arabalar ekrandaki kadar net görünmeseler de yarattıkları o geçmiş zaman havası aynen filmdeki gibiydi. Ayrıca zihnimde oynayan filmde kendi yaşamıma dair şeyler de vardı. Etkileri hala yüzümde, bedenimde gezinen duygular… Sevdiğim erkek… Uğursuz bir kehanet gibi sabah kaldırımda rastladığım o ölü güvercin…
En azından elli senelik bir müzik eşliğinde, filmdeki erkeklerin ve kadınların şimdiki moda anlayışından çok uzak giysileri, şapkaları ve çantalarıyla göründüğü sahneler arasına sokuşuveriyorlardı birden, bugün yaşadığım şeyler… İşin tuhafı hiç de yama gibi durmuyorlardı filmde. Günümün içinde yer alırlarkenki parça parça görünümlerinden çok uzak, ekrandan gelen müziğin ritmine uyarak hiç olmadıkları kadar bütün görünüyorlardı o filmde.
Aradığım o uzaklığı veriyordu bana bu tozlanmış, melon şapkalı müzik. Elli sene sonrasına fırlatıyordu ruhumu… Sevdiğim adamı pinpon bir dedeye döndürerek, sabah beni gözyaşına boğan o elveda an’ını çok komik bir şekle bürüyordu, tıpkı lunaparklardaki o şakacı aynalar gibi… Kahkahalara boğuyordu içimi.
YORUMLAR
O filmlerin de hala tutkunları var. Şimdii hayat tarzımıza uymasa da o devirleri ucundan kıyısından yaşamış olanlar için değerliler.
Mavilikler
Mücella Pakdemir
Kaleminiz keskin olsun. Sevgilerimle.