- 942 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Bilinçsiz Müslümanın Milliyet Düşmanlığı
Emeviler ve Abbasiler döneminde halifeye veya sultana itaat ekseninde yeniden tasarlanan “islamiyet”, müteakip yönetim tecrübelerin de etkisiyle dünya işlerini sultana ve ahiret işlerini de “imamlara” havale eden “bilinçsiz bir müslüman” profile meydana getirmiştir. Çarpık bir kader ve kuru bir tevekkül anlayışıyla mütedeyyin bir müslüman kisvesine büründürülen bu profil, şu anda çağdaşlaşma yolunda islam dünyasının önünde aşılması imkansız bir engel olarak durmaktadır. Bazı grupların “şiddetli din” anlayışı hariç, dünyayı gönüllerince çekip çevirenlerin böyle “uysal” bir profilden ne kadar memnun oldukları da malumdur.
Esasen, akılla mantığın lanetlendiği ve taklitle sadakatin yüceltildiği bir anlayış çerçevesinde, Allah ile kulu arasında nasıl bir irtibatın kurulabileceği hususu da tartışmaya açıktır. Bu noktadan haraketle, Allah’ın vaadine rağmen müslümanların içinde bulunduğu bu ser-sefil durum ancak ya “şirk” gibi en büyük günah ya da müslüman olma mesuliyetini ortadan kaldıran “bilinçsizlik” ile izah edilebilir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşanan Osmanlıcılık, Ümmetçilik ve Türkçülük tartışmaları bütün teferruatıyla yazılı ve sözlü kaynaklarda kayıt altındadır. Balkanlar ve Orta Doğuda karşılaştığı felaketlerden Devlet-I Ali’yi ne Osmanlıcılık ve ne de Ümmetçilik kurtarabilmiştir. Ancak, Emevi ve Abbasiler tarafından kendilerine biçilen “kölelik” gömleğini çıkaramayan pek çok insan, saltanatı, bütün günahlarına rağmen, sarsılmaz bir sadakatle desteklemeyi imanın bir gereği sanmayı sürdürmüştür. Bugün de, bunların torunları, dedelerinden aldıkları esaret bayrağını büyük bir coşku ve inançla taşımaktadırlar.
Bütün hatalarına rağmen, Cumhuriyet bu ülke insanına kişilik-şahsiyet vermiştir. Padişahın merhamet ve vicdanına mahkum hayatlara hürriyet vermiştir. Son zamanlarda ülkemizde milliyet üzerine yapılan tartışma kendi kişiliğini inkar edenlerle, cumhuriyetin bahşettiği kişilik erdemine sahip çıkanlar arasında cereyan etmektedir.
Emirlik, hanlık, hanedanlık gibi yönetim biçimleri bir daha canlanmamak üzere tarihin bağrına gömülmüşlerdir. Çünkü, medeni insan artık başkasına kul-köle olmak istememktedir. Çünkü medeni insan artık Allah’ın verdiği ömrü kendi hür iradesiyle yaşamak istemektedir. Lakin, ne yazık ki, pek çok müslümanın bu konuda takındığı teslimiyetçi tavır, müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerdeki idareleri de, kendi menfaatleri doğrultusunda, güçlü devletlerin maşası haline getirmekte ve müslümalar her alanda bir şamar oğlanı muamelesi görmektedir.
Türkiye’de Türklüğe karşı, çoğunluğunu kendilerini entellektüel müslüman sananların oluşturduğu bir güruh tarafından bir itibarsızlaştırma ve hatta linç kampanyası başlatılmış bulunmaktadır. Günümüzdeki modern devlet yapılarına bakılacak olursa, hepsinde ortak bir yurttaşlık kimliğinin bulunduğu görülür. Amerikan, Alman, Fransız, İtalyan gibi. Bu ülke insanlarının genetic anlamda aynı kökten gelmedikleri ortadadır. Ancak, ne hikmetse, bizdeki bazı “müslümanlar” milliyet şuurundan en az lanet şeytandan korktukları kadar korkmaktadırlar. Bireysel düzeyde bunun izahı ancak “bilinçsizlikle” yapılabilir. Çünkü bu kafalar halen bin iki yüz sene önce dökülen kölelik kalıbından çıkabilmiş değildir. Bu insanlar cennete ulul emre itaat ve imamları taklitle gidileceğine öyle inanmışlar ki, bu inanç onların beyinlerinin durmasına ve zamanla da kurumasına sebep olmuştur.
Diğer yandan, milliyet şuuru, saltanat ve hilafet heveslileri ve bu sistemlerden nema umanlar için bertaraf edilmesi gereken bir engeldir. Milliyetle, devletle ve bayrakla bir meselesi olmayan müslümanları kışkırtan ya da en azından bulundukları “bilinçsiz” halde tutan bu menfaat gruplarıdır.
Türkiye’de yaşayan akıl ve vicdan sahibi herkesin yurttaşlık anlamında Türk’üm demesi gerekir. Bu, içeride birlik-beraberlik ve dirlik-düzenlik, dışarıya karşı da bağımsızlık ve itibar demektir. Bunun aksi bir tavır içine giren ya bozguncudur ya da delidir. Bu iki grubun da dinen hangi statüde bulundukları bilinmektedir.
Neden se asırlardır duyulacak kaliteye erişemeyen dualarımız, ümit edelim ki bundan sonra duyulsun ve Rabbim bize sadece kendine kul olmayı ve her iki cihanda da insanca yaşamayı nasip eylesin.
Veli BOSTANCI
YORUMLAR
Mehmet İmran Sevinç
Okudum okudum neneh rumuzlu yazar Emine Bali Oğuz hanımefendi
Ve tatlı tatlı tebessümlere de büründüm
Keşke manşete taşıdığınız Veli BOSTANCI beyefendinin yazdıkları gibi olsaydı her şey keşke
Gençliğmde ülkücü sempatizanı olarak dokuz ışık kitabından başlayarak okuduğum onlarca kitaplarda yazılanlara göre kalsa mıydım acaba diyorum bazen
Ama hiç öyle yazıldıkları gibi ya da yazdıklarınız gibi de değil sevgili Emine Bali OĞUZ hanımefendi
Şunu da iyi bilmenizi isterim size ve sizin gibi eleştirilere tahammülü olan değerli insanlara her daim saygım vardır
Sevgi ve selamlarımla Emine Bali OĞUZ hanımefendi