- 1275 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
MİSAFİR OL GEL BANA REHBERLİK YAPAYIM SANA -5-
Kimilerine göre ‘’Az yaşa, çok yaşa akıbet gelir başa’’ kimilerine göre de ‘’ Kaderde varsa süzülmek, neye yarar üzülmek’’ Misali nihayet beklenen gün geldi çattı.
Kel Erol, Yürükçü Neslihan ve de Fırtına Neşeden mürekkep Bakanlık müfettişleri okula damladı. Erol Abi’nin okula adımını atmasıyla ortalık birdenbire bir şavklandı ki sormayın. Ben deyim okula nur indi, siz deyin Türk Telekom Arena’nın spot lambaları yandı...O şekil yani. Fırtına Neşe her zamanki gibi gülmekteydi tabii ki ama yemiyorduk doğal olarak…Çünkü için için ‘’ Oydum sizi gafiller.’’ Dediğinden adımız gibi emindik. Yürükçü ise tavuk yiyen Erol Taş misali bakmaktaydı bizlere.
Teftiş heyeti çalışmalara başladı. Bunlar aralarında iş bölümü yapmışlar tabii ki… Erol Abi rehberlik ve eğitsel kol çalışmalarını denetleyecek, Yürükçü öğrencilerin bilgi ve genel kültürleri, Fırtına Neşe ise okulun fiziki durumu ile ilgilenecek.
Erol Abi başladı istemeye:
-Baş Efendi...Getir bakalım Rehberlik çalışmaları dosyasını.
-Ya abi sittir et rehberliği mehberliği ben sana bi bis krem vereyim.
-Bak bis krem iyi fikir.Yanına da bir orta kahve ilave ederek getirsin müstahdem. Sen de dosyaları getir bakalım.
-Ya abi neydecen dosyayı filan. Hepsi de toz toprak içinde zaten. Bu kadar toz senin lepiska saçlara zarar verir sonra.
-Samiiii...Bak oydurma kendini...Getir şu dosyaları.
Yok arkadaş inadı tuttu bir kere…İltifat filan da kâr etmiyor. Ana tarafımdan bilirim. Lazın inadı tuttu mu Arnavut -marnavut vız gelir...Bilmezsiniz siz lazın inadını. Çaresiz getirdik dosyaları.
-Al da başına çal.
-Saç çıkarıyor mu?
-Anlamadım?
-Al da başına çal dedin ya. Ulan o kadar krem, şampuan, losyon hatta sarımsak dövüp çaldım şu kafaya yine de saç çıkmadı. Dosya çalsam çıkar mı?
Ya ‘’ Hiç şüphen olmasın.’’ Diyeceğim ama daha sonra saç çıkmayacak o da bizim çocukluk günlerinde okuduğumuz çizgi roman kahramanı Kinova gibi kafa derimi yüzecek benim.
-Yok abi yanlış anladın ben sana al da kafana çal der miyim hiç. Zil çaldı.Teneffüsten sonra devam edin isterseniz demek istedim.
-Len Sami… Eskiden de kıvırırdın ya Baş Efendi olduktan sonra tam oryantal olmuşsun. Neyse. Bunu sonra konuşacağız seninle.
Müfettiş dilinde ‘’Bunu seninle sonra konuşacağız’’ın manası ‘’ Bavulunu topla, yakında göç var. ‘’ Dır.
Uzatmayalım. Erol Abi önce bizim anketleri incelemeye başladı. İncelerken de kafayı taktı öğrencilerin ‘’ İleride ne olacaksınız?’’Sorusuna verdikleri cevaba.
-Sami Hocam...Siz bu çocuklara ne biçim rehberlik yapıyorsunuz? Bakın bu öğrenci ‘’ İleride ne olacaksınız?’’ Sorusuna ne cevap vermiş?
-Ne cevap vermiş efendim?
-D.J. olacağım yazmış. Ne demek D.J. Açıklayın bakalım.
-Aslan evladım benim. En kutsal görevi seçmiş demek ki.
-Anlamadım. En kutsal görev mi? D.J. kutsal bir görev mi yani?
-Evet Efendim...Çocuk Dağ Jandarması olacakmış. Kısaca D.J yazmış.
-Oooo. Mükemmeeelll…Bravoooo…Peki söyleyin bakalım. Bu ne demek istemiş? ‘’Agromonist?’’
-Ah hocam ahhh..Onu sormayın..O da babası gibi gomonistin teki olacak.
-Peki bu: CEO?
-Cenaze Eğitim Operatörü.
-Yahu cenazenin de eğitimi, operatörü mü olurmuş?
-Öyle demeyin efendim. Yıkanması-yunması, tütsülenmesi, çenesinin bağlanması, pamuğunun tepilmesi, defini, ıskatı, deviri…Bir sürü hizmeti var bu olayın. Baya bir eğitim gerektiriyor.
-Peki şunlara ne dersn? Etolojist, etimolojist, etnolojist. Fizyonomist, fizyoterapist.
Ulan arkadaş şöyle adam gibi hakim, avukat, doktor, mühendis yazan yok. Bizim zamanımızda ne güzel meslekler vardı. Şimdi kim ne halt ediyor anlayabilene aşk olsun...İşin kötü tarafı Erol Abi pis pis bakıyor...Acil izahat bekliyor.
-Abi..Biliyorsun İst, İstanbul’un kısaltmasıdır..O vatandaşlar İstanbul’u iyi edecekler anlayacağın. Kimisi eto sunu, kimisi etimosunu, kimisi de etnosunu iyi edecek.
-Yani?
-Yeme bizi abi şimdi? Koskoca Erol Abisin sen…Sen bilmiyorsan kim bilebilir ki bunları.
-Peki onları anladım…( Gazı yedi resmen ) da şunu anlamadım. Hahambaşı olacakmış bu?
-Yanlış yazmış abi...Hamam başı...Yani baş tellak olacakmış. İyi para var o işte.
-Yahu şöyle polis, öğretmen, hemşire,ebe, doktor, imam filan olmak isteyen yok mu?Allah’ım Ya Rabbim..Şuna bak hele..Web tasarımcısı, Wazıta, Ne bu Allah’ını seversen?
-Abi yazım yanlışı yapmış çocuk...Zabıta yazacağına Wazıta yazmış.
-Neyse Sami Bey…Veli toplantısı yapıyor musunuz?
-Yapmaz mıyız? Hem de haftada bir valla.
-Geliyor mu bari veliler?
-Yok Abi..Gelmiyorlar..Neymiş efendim her toplantıda para istiyormuşuz onlardan.
-Yahu siz hiç duymadınız mı? Hayri Kozakçıoğlu İstanbul Valisi iken ne demişti Milli Eğitim Müdürlerine ve okul müdürlerine: ‘’ Kazı bağırtmadan yolun.’’ Aynen öyle yapacaksınız..Kazı bağırtmadan yolacaksınız..Tamam mı Sami? Bundan sonra mazeret istemem.
-Tamam abi…Senin kafadan beter etmezsem ne dersen de…Görecek o veliler.
-Sorunlu ve problemli öğrencilerle ilgili ne yapıyorsunuz?
-Ne sorunu, ne problemi abi? Benim olduğum yerde sorun, problem olur mu hiç? Mesela bir çocuğun maddi sıkıntısı var diyelim..Başlıyorum yanında ufaktan ufaktan ağlamaya…Yamalı çoraplarımdan başlayıp on senedir giydiğim takım elbiseden bir çıkıyorum, çocuk iki dakikada helva oluyor…’’ Hocam üzülme…Ya Allah’ını seversen ağlama. ‘’ Diye beni teselli etmeye çalışıyor.
Erol Abi’nin teftişi bu minval üzre devam ederken bir taraftan da Yürükçü Neslihan ile sınıflara giriyoruz. Çok şükür çocuklarımız cin gibi. Yürükçü ne sorarsa sorsun pat diye cevabını veriyorlar dosdoğru olarak.
Soruyor Yürükçü:
-Evladım sen…Sen sennn…Sana diyorum kırmızı kurdelalı at kuyruğu saçlı kızım..Kalk bakalım ayağa..Adın ne senin?
-Bene mi deyon?
-Evet sana diyorum..Adın ne senin.
-Emine..Aagedeşler bene Efe Emine deyolar.
-Söyle bakalım Efe Emine…Tanesi iki yüz bin lira olan bir daireden beş tane satarsam kaç para elde ederim?
-Valla ben olsam senden bi şey almam hocam.
-Niyeymiş o?
-Kare ya da dikdörtgen şeklindeki konutları daire diye kakalayıveriyoosunuz millete de ondan…Sen hiç daire şeklinde daire gördün mü?
-Yahu Sami Hocam...Çocuk haklı aslında...Bunu hiç düşünmemiştim.
-Eeee Sayın Müfettişim...Onları kim yetiştiriyor? Bir baksanıza.
-Sami Hocam. Şu arkadaki çocuk ne yapıyor öyle masa altında?
-Şu mu? Hasan o sayın Müfettişim. Çapari hazırlıyor…Sağ olsun biraz balık delisidir de.
-Hasaaaannn..Evladım kalk bakayım ayağa…Söyle bakalım..Bir üçgenin iç açıları kaç derecedir?
-Valla hocam...Altında ne kadar ateş yaktığınıza bağlı. Hamsiyse yüz derece yeter...Palamutsa dereceyi yükseltmek lazım. Ama buğulama yapacaksanız yetmiş beş derece kafi.
-Sami hocam ne diyor bu çocuk…
-Sayın Müfettişim dedim size...O balıkla bozdu kafayı..Ama merak etmeyin..İyileşecek.
-Hımmmm…Şu sevimli minik kıza soralım bakalım. Kızım kalk bakalım...Adın ne senin?
-Sare Efendim.
-Peki Sare sen söyle bakalım bir üçgenin iç açıları kaç derecedir?
-Valla hocam...Üçgenine göre değişir o...İkiz kenarı var, eş kenarı var, dik üçgeni var..Di mi ama? Siz hangisini sormuştunuz?
-Hocaaammmm…Üçgen ne demek?
-Sami hocam bu sarı kız kim?
-Adı Hayat’tır Sayın müfettişim. Şimdiye kadar nasıl oldu da soru sormadı hayret…
-Sevgili Hayat...Üç tane geni olan şekle üç-gen denir. Bunları size öğretmediler mi?
-Hocaaammm...Gen ne demek?
-Sayın Müfettişim...Yüz vermeyin fazla…Ayıptır söylemesi ben gıcık oluyorum bu kıza.
-Niye ki?
-Bana âsâr-ı atika diyor da ondan.
-Ne var bunda gıcık olacak? Kız doğru söylüyor. Neyse...Ben şunlara biraz daha kolay sorular sorayım…Çocuuuklaaaarrrr…Bana kim yer altı zenginlik kaynaklarımızı söyleyecek bakalım?
-Hocam ben…Ölümü öp ben?
-Ama ben çocuklar dedim..Senin saçın sakalın ağarmış be oğlum…Adın ne senin?
-Adım Tacettindir Hocam...Ben söyleyeyim mi?
-İyi madem söyle.
-Başlıca yer altı zenginlik kaynaklarımız: Solucan, köstebek ve karıncadır..Bunun yanı sıra yılan, fare, danaburnu hatta tavşan bile zaman zaman yer altı zenginlik kaynağımız olabilir.
-Hocaaammmmm…Yengen deyince onda kaç tane gen var?
-Sevgili Hayat...Gen konusunu geçtik...Sen hâlâ orada mısın?
-Sami Hocam..Çıkalım..Bana bir şeyler oluyor.
-Tamam sayın müfettişim. Çıkalım..Sizi Rehberlik ve Psikolojik Danışma Uzmanımız Yadigar Hanımın odasına götüreyim orada dinlenin biraz.
-Olur..Gidelim..Ayyy...Ben hiç böyle olmamıştım.
Eeeee..Yürükçü Hanım. Yüzüne karşı olmasa da arkandan çok demiştim ‘’ İntikamım acı olacak.’’ Diye…Sağ olasın 12 Fen B sınıfı…Aslanlarım benim. Benim daha önceki sicil raporuma orta yazarsın haaaa...Oh olsun Yürükçü Hanım.
Yürükçü Neslihan’ı alarak doğruca Yadigar Hanım’ın odasına gittik.
-Hoş geldiniz Sayın Müfettişim...Hoş geldiniz Sami Hocam.
-Hoş bulduk Yadigar Hanım. Müfettiş Hanım az rahatsızlandı ben de sizin odanıza getirdim.
-Ne iyi etmişsiniz…Ben şimdi sayın müfettişime bir gül çayı demlerim hiç bir şeyi kalmaz.
-Gül çayı mı? İlk defa duyuyorum.
-Sami Hocam..Kuşburnu nedir? Gül..Ha kuşburnu çayı, ha gül çayı..İkisi de aynı.
-Ayy istememmm istememmm…Başım dönüyor benim.
-Sayın müfettişim..O zaman gül kremiyle ellerlinizi ovalım…İyi gelir.
-Teşekkür ederim Yadigar Hanım. İstemem sağ olun.
-Size bir gül lokumu ikram edeyim o zaman?
-Sayın hocam başım dönüyor diyorum. Midem bulanıyor.
-Hımmmm anladım..Karnınız aç sizin..Kahvaltı yapın olmazsa..Size gül reçeli ikram edeyim.
-Ayyy..Ayyyyy…Bayılacağım şimdi.
-Merak etmeyin kolonyamız var...Hakiki gül kolonyası…O ağır gider derseniz gül suyu var.
-Kuzum gül mamulatından başka bir şeyiniz yok mu sizin?
-Haaa...Bir de gül yağımız var…İsterseniz ondan süreyim.
-Yadigar Hanım..Biraz dinleneyim bana yeter..Lütfen zahmet etmeyin.
-Tamam o zaman..Size bir şarkı söyleyeyim..Bilirsiniz şarkı insanı dinlendirir..Gül ağacı değilem/ Her gelene eğilemi söyleyeyim mi?
-Yeteeeerrrrr.
-Hımmm Tamammmm..Anladım…Gül dalında öten bülbülün olamı istiyorsunuz…
-Yahu is te mi yo ruuuuuummm.
-Şeye ne dersiniz? Kırmızı gül demet demet/ Sevda değil bir alamet…
Anaaaaa…Yürükçü Neslihan pencereden attı kendini…Neyse en azından onun teftişinden yırttık. Ayrıca benim intikam da alındı…Hay seni bizim okula atayan Milli Eğitim Bilgisayarına kurban olayım ben Yadigar Hanım...Daha önceleri nerelerdeydin?
Nihayet teftişin en zor kısmına gelmiştik. Okulun fiziki yapısını denetleyecek olan Fırtına Neşe de işe koyuldu.
-Sami Hocam…Yangın tüpleri nerede? Okulu karış karış gezdim yangın tüpü filan görmedim hiç bir yerde?
-Sayın Müfettişim...Yangın için tüp kullanmıyoruz biz...Bir kibrit evel Allah tüm okulu yakmaya yeter...Tüpün tanesi oldu seksen lira...Kim uğraşacak tüple müple?
-Baş Efendi…Ben yangın çıkarmak için değil, söndürmek için tüpten bahsediyorum.
-Anaaaaa…Yangını söndürmenin de ayrı tüpü mü var? Bak sen hele yahu…Teknoloji ne kadar da gelişmiş.
-Ohoooooo..Sen Allah bilir evde yemeği gaz ocağında pişiriyorsundur. Kaçıncı asırdayız Sami Hocam? Sahi siz yangına karşı nasıl bir önlem aldınız bakayım?
-Hocam görmüyor musunuz? Okulun her tarafına yangından korunma duaları astık..Evel Allah hiç bir şey olmaz.
-Aman Allah’ımmm. Aman Allah’ımmmm. Peki bu pisuarların durumuna ne demeli ? Her birisi iki insan boyunda neredeyse…Kısa boylu çocuklar buna nasıl küçük su döküyorlar anlamıyorum.
-E Hocam...Biz burada eşek başı mıyız af edersiniz.? Boyu yetişmeyen öğrencileri bacaklarından tuttuğumuz gibi kaldırıp çiş tutturuyoruz . O konuda sıkıntı yok.
-Peki kantine ne demeli? Envai çeşit mikrop var kantinde.
-Valla Hocam o konuda kabahat bizim değil...Bakanlık kantinlerde çeşit bolluğu istiyor.
-Basil, vibrion, spiral gibi çeşitliliklerden bahsetmiyor o genelgede.
-Siz hiç merak etmeyin hocam...Ben hemen aklıma yazdım...O dediğiniz ürünlerden de alırız kantine mutlaka...Çocuklarımızdan bir kaç gram basili mi esirgeyeceğiz yani?
-Bu koridor lambaları neden yanmıyor? Çocuklar kör gibi dolanıyor koridorlarda?
-Sayın müfettişim..Özellikle ben patlattım lambaları..Çocuklar kör gibi dolaşsın diye..Maksat yarınlarımızın teminatı çocuklarımız arasında sevgi artsın diye…
-Anlamadım…Sevgi ile ne alaka?
-Hani kör tuttuğunu severmiş ya…İşte onun için.
-Peki bodruma attığınız kütüphanedeki farelere ne demeli?
-Fare değil onlar hocam...Kedidir kediii.
-Yahu ne kedisi…Bildiğin fare.
-Haaa siz bizim kitap kurdu öğrencilerimizi söylüyorsunuuuuzzz…
-Ben öğrenciye benzer bir nesne görmedim orada.
-Hocam...Güzel bakmak lazım...Güzel bakan güzel görür.
-Ayyyy...Bir de felsefe yapmaz mı? Gel de çatlama.
-Sayın müfettişim..Sınıflarımızı beğendiniz ama di mi?
-Nesini beğeneyim yahu..Akıllı tahta alacaktınız hani..Müdürünüz ‘’ Söz hocam bir dahaki gelişinizde mutlaka göreceksiniz.’’ Demişti.
-Ah hocam aaahhh…Son teftişinizden bu yana bizim tahtalara o kadar nasihat etim, azarladım..Hatta yasak olmasına rağmen dövdüm bile..Evet itiraf ediyorum..Dövdüm tahtaları..Ama hiç biri akıllanmadı namussuzların. Neticede menşei odun efendim...Ne yaparsanız yapın akıllanmıyorlar.
-Sami Hocam…Siz hiç akıllı tahta gördünüz mü gerçekten?
-Görmez miyim hocam? Bir özel kolejde gördüm. Hocanın biri kullanıyordu…Adam ‘’Otur ‘’ diyor, oturuyor tahta...’’Kalk’’ Diyor kalkıyor. Ellerde ne kadar aklı başında tahtalar var…Ama kafaya koydum ben de okuluma bir akil tahta koyacağım…
-Ayyy...Bana bir şeyler oluyor…
Gerisini anlatmaya gerek var mı? Fırtına Neşe de Yadigar Hanım’ın odasına gitti ve de camdan atladı tabii ki. Yani anlayacağınız Bizim Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisimiz süper çalışıyordu.
Nihayet bu teftişi iki kırık, bir mide kanamsıyla atlattık ( Erol abi sınıfın birinde mide kanamsı geçirmiş )
Teftiş Bittikten sonra Erol abi bizden feci bir intikam aldı..En son yaptığı toplantıda bombayı patlattı.
-Arkadaşlar…Teftişimiz bitti…Size müjdeli bir haberim var…Şu anda aldığım habere göre okulumuz II.Abdülhamit döneminde Dar’ül Muallimat olarak açıldığında buranın ilk mezunlarından olan Nazik Hanım Bir saat önce Milli Eğitim Bakanı olmuş…İlk icraatı da bu okulu ziyaret etmek olacakmış…
Erol Abi ve heyeti ‘’ Alçaklara karlar yağmış üşümedin mi’’ ve ‘’ Fincanı Taştan oyarlar’’ Şarkıları eşliğinde okulumuzdan ayrılırken biz gelecek olan büyük felaketin korkusuyla ‘’Testere’’ filminden çıkmıştan beter bir dehşete kapılmıştık bile.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BEŞİNCİ GÖREV YERİM: MUĞLA- FETHİYE- ÇİFTLİK- ALİ RIZA KÖSE İLKÖĞRETİM OKULU
YORUMLAR
Valla b u yazıdaki bir tek "KİNOVA " yı tanırım diğerleriyle alakam yok.
O da rahmetli oldu...rahnetli Kinova diyolar şimdi. Tom Miks ile aynı kabristanda yatıyor. Son nefesinde "ebeni..ebeniiii" demiş .İmana geldi öldü diyolar da anlamadım "ebeni " diyen adam nasıl sonnefeste imana geliyo. belki gidiyo da anlamadılar.
Selam ve saygı ile ellerinizden öptüm hocam:
sami biberoğulları
Kinovanın öte alemde deri ticareti yaptığını duymuştum ama Tom Amcayla aynı kulübede yaşadıklarını bilmiyordum doğrusu.
Son deminde ebeni ebeni demesinin sebebi de '' eee beni götürmüyor musun '' diye sorduğundan olsa zahir...Azraile soruyor yani. Yani iman ile gitmiş olma ihtimali çok.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Teveccühlerinize mazhar olmak ne büyük mutluluk.
Selam ve sevgilerimle.
Mükemmelsin hocam
bir kaç gündür yoktum ancak okudum
giderek daha bir keyif veriyor makaleleriniz
saygılarımla
sami biberoğulları
Yazmak için masaya otururken aklımda hiç bir plan olmaksızın başlıyorum yazıya..Her nasılsa kendiliğinden geliyor yazı ...
Beğendiğinize sevindim.
Selam ve saygılarımla.
hocam kazı bağırtmadan yolmak öylemi yarın pazar nasıl olsa bütün velilere bu konuda haber salacağım merak etmeyin siz bu gidişle deli tahtaya bile razı olacaksınız bırakın akıllısını hocam çok harikaydınız severek okudum tebessüm ederek değerli kaleminize sağlık saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Kazı bağırtmadan yolmak tabiri bana ait değil..Ayrıca her ne kadar öğretmen olsam da ben aynı zamanda üç çocuğa senelerce velilik yaptım...Yani beni de çok yoldular.
Selam ve sevgilerimle.
bekir odaci
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Misafir ol gel bana...diye okuyunca börekler açayım sana diyeceksin sandım...Börek var mı diycektim, ama bana oklava var galiba:))))))
Hocaaaaaaamm,,'gen' ni dimek ? :))))))
Azarı işitmeden sıvışayım ben en iyisi:)))
Selam ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Gen ne demek? Araştırıyorum.
Selam ve sevgilerimle.
hababam sınıfını izler gibi oldum, gülümseyerek okudum yazınızı , teşekkürler :)
sami biberoğulları
Hababam Sınıfından Sevgili Öğretmenim'e, Paydostan , Ölü Ozanlar Derneğine elbette ki seyrettiğimiz pek çok film, tiyatro eseri, okuduğumuz kitaplar bizim hafızalarımızda yer ediyor ve bir şeyler karalamaya çalıştığımız zaman bilinç üstüne çıkıp kalemimizden süzülüyor... Bizlere bu eserleri kazandıranlara şükranlar...Umarım onların tozu kadar başarılı olabilirim.
Selam ve sevgilerimle.
gülümseyerek okudum, bu arada rehber öğretmen olan kızımı düşündüm. Bulunmaz bir rehber
öğretmensiniz. Her sorunun üstesinden kıvrak zekânızla geldiniz. Size bir şey olmadı tabii olan
teftişe gelenlere oldu.
Öyle disiplinli bir öğretmenim vardı ki ilkokulda sizi okuyunca keşke böyle öğretmenler olsaydı dedim:)
Beni de yaşlı başlı biri olarak Milli Eğitim Bakanlığına getirdiniz. Evciliklerde öğretmenlik bana
yetmezdi, her zaman başöğretmen olurdum:) Bu daha iyi olmuş..
tebrikler,
beğenerek okudum,
selâm ve sevgilerimle..
sami biberoğulları
Öncelikle meslektaşım olan kızına görevinde sabır ve başarılar diliyorum. Gerçekten de zor ama bir o kadar da kutsal bir görev yapıyor.
Ben tahmin etmiştim öyle öğretmenlik, müdürlük, hatta müfettişlikle yetinmeyeceğinizi..O bakımdan düşündüm, düşündüm sonunda Bakanlığı uygun buldum...Dar'ül Muallimat( İlk Kız Öğretmen okulu ) mezunu olma kısmı ise işin esprisi zaten..Daha önce Ayşe 09 u o okulun mezunu yapmıştım...
Selam ve sevgiler benden.
glenay
Koşullar uygun olsaydı, azla yetinmezdim.
Her şeyde olduğu gibi en yüksekte ve zor olanda gözüm..
teşekkürler,
selâmlar..
Asar-ı atikanın kaşıkçı elmas'ısın,Amasya elması,tokat elması değil..
Tebrik ederim hocam saygılarımla.
sami biberoğulları
Allah razı olsun.
Selam ve sevgilerimle.
ben demiştimya sitenin gülen yüzü....yazılarını okuyup gülmeyen varmı acaba hocam...sen ölüyü bile güldürürsün sağol varol saygılar
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
destina*mltm
Vallahi yoktur yüzü gülmeyen.. :)
Elinize, yüreğinize sağlık hocam...
:)