6
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1625
Okunma

Bazen Okudukça içimdeki sevgi kıvılcımları taşar...
7-8 yaşlarında bir çocuk düşünün. Kötülüklerden arınmış, diğer bir deyişle kötülüklerin anlamını bilmiyor.
Öyle ki; insanların kendisine iyilik yapabileceğini aklının ucundan bile geçirmeyen bir çocuğa bu duyguyu yaşatmış, derme çatma, her tarafından soğuğu geçiren bir kulübede kızı ve çobanlık yapan 12 yaşındaki torunu ile yaşayan, beyaz ekmeğe hasret kör bir yaşlı kadına yaşamı sevdirebilmiş bir melek kız düşünün...
Kendisini yaşama bağlayan iki insanı (karısını ve kızını) arka arkaya kaybederek acılarıyla yalnız kalmış bir doktorun içindeki şefkat boşluğunu sevgisiyle dolduran bir melek kız düşünün...
Dünyada tüm sevdiklerini kaybettiği için toplumsal yaşama karşı soğumuş, insanların aksi bir insan, kötü bir insan diye selamı sabahı kestiği, görüşmeye bile cesaret edemediği bir ihtiyarın içinde gizli kalmış iyi yönünü açığa çıkartan bir melek düşünün.
O aksi ihtiyar ki, kör yaşlı kadının kulübesini onarıyor.
O aksi ihtiyar ki, doktorların ve babasının yürüyebileceğinden ümidi kestiği için tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş 12 yaşında bir kızı Alplerin temiz havasında, taze süt ve peynirle ve tabi ki iki güzel gönüllü insanın (küçük Heidi ve aksi ihtiyar) sevgi ve şefkatiyle besleyerek bir mucizeyi gerçekleştiriyor ve o kız yürüyor...
Hep hayal ettiğim, kötülüklerden uzak, insanların mutlulukla kucaklaştığı bir dünya...
Bugün neden öyle olmuyor?
Bugün insanların içindeki sevgi ve merhamet duygusunu açığa çıkartabilmek için Heidi’lere mi ihtiyaç var?
Yoksa aralarındaki düşmanlık kan davasına dönüşmüş ulusların o masum halkının birbirlerini sevmeleri, birbirlerine yardım elini uzatmaları için depremlerin mi olması bekleniyor?
Depremin etkisi geçince sonra her şey eski haline mi dönüşecek? Düşmanlıklar tüm çirkinliğiyle ortaya mı çıkacak?
Ne kazanılıyor düşmanlıklardan?
Şimdiye kadar ne kazanıldı?
Birilerine karşılık beklemeden iyilik yapmak, yardım etmek, neden enayilik olarak yorumlanıyor?
Bir yıl boyunca çalışıp çabalayıp kazandığımız paraların büyük kısmını yaz tatilinde birkaç hafta içinde harcamıyor muyuz? Böylece bir yılın yorgunluğunu ve stresini bastırıyoruz. Vücudumuzu ve ruhumuzu dinlendiriyoruz. Nasıl mı? Tatil yörelerine gidiyoruz, denize, havuza giriyoruz, değişik insanlar ve yöreler görüyoruz v.s...
Böylece ruhumuz ve bedenimiz dinlenmiş olarak mutlu oluyoruz...
Bunun için bir yıl boyunca yatırım yaparak...
Peki tüm yıl boyunca daha az yatırımla ruhumuzu ve bedenimizi dinlendirmeyi neden denemiyoruz?
Nasıl mı?
Muhtaçlara yardım ederek, onları mutlu ederek...
Yapabiliyorsak maddi destek vererek, yapamazsak sevgimizi vererek...
Heidi romanından birkaç satır...
Heidi ve Klara yataklarına uzanmışlar, yıldızları izliyorlardı. Klara Heidi’ye seslendi:
- Heidi! Şu yıldızlara bak! Ne güzel değil mi? Sanki gökyüzünde bir arabadayız.
- Evet! Ama yıldızların neden göz kırptıklarını ve neşeli olduklarını biliyor musun?
- Hayır bilmiyorum. Neden böyle olduklarını söyler misin?
- Çünkü Allah’ın iyi insanları cennette ödüllendirdiğini görüp mutlu oluyorlar. Kendilerini emin hissediyorlar. Biz de onlar gibi mutlu ve neşeli olmalıyız. En önemlisi Klara dua etmeyi unutmamalıyız. Allah’ın bizi affetmesi için yalvarmalıyız.
Heidi’nin küçücük yüreğinde şekillenen hayal gücü bile başkaların mutlu olacağını düşünerek kendimizi mutlu hissedebileceğimiz sinyalini veriyor. O böyle hayal edebiliyorsa biz neden edemiyoruz?
İnsanların mutlu olduğunu görmek de hem ruhumuzu hem de bedenimizi dinlendirecektir...
İsterseniz bir deneyin...
Aldırmayalım böyle yapanları enayilikle, saflıkla suçlayanlara...
Onların eleştirilerine aldırmayalım, bu yaptıklarımızdan utanmayalım...
Utanması gereken sevgisini şefkatini bunlara muhtaç kişilere cömertçe dağıtanlar değildir. Böyle yapanları eleştiren, enayi gibi görenlerdir...
Doğru bildiğimiz davranışlardan utanmayalım....
İçimizdeki sevgi, şefkat, merhamet duygularını ortaya çıkartmak için ne Heidi’leri ne de depremleri bekleyelim.
Deprem olmadan da bunlara muhtaç olan çok sayıda insanımız var...
Kadir Tozlu
26.07.2003