- 613 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sessiz Sayha
İktisatta bir markalı mal tüketicisi sınıflaması vardır. Örneğin: Sağlam kaliteli; ama meşhur marka olmayan ayakkabı 25 liradır da, o reklamı çok yapılan belli bir sınıfın tercih ettiği aynı ayarda markalı ayakkabıya 250 lira vererek sahip olur. Bunlara bir de isim takarlar söylemeyeyim, siz bulun.
Bazen biri bir cümle söyler, o cümleyi bin filozof/şair/yazar -bütün birikimlerine rağmen- o söyleyene kadar söylememiş olurlar. Ünvansızın kalite ve sağlam sözünü, markasız kalite malı elinin tersi ile itenin halince umursamayanın, onu yok sayanın, ona burun kıvıranın adamlıkla ne işi olabilir? Unvan ile, isim ile söz değerlendirenlerin din/ideoloji/tarikat/cemaat meddahçılığı ile meşgul olmasını umarım; fikir adamlığı ile değil...
Cümleyi yazana değil, cümleye bakmak kafidir. İsmini çerçevelettikleriniz öldü geçti gitti, sözleri baki kaldı. Ey isme methiye düzenler! Siz ne büyük bir tezatın mezatçılarısınız?
*
Hiç birimiz anamızın rahmine: ’Falan ırka mensup doğmak istiyorum’ dilekçesi ile düşmedik. Kürt,Türk, Ermeni, Laz, Çingene, İngiliz, Arap, Alman, Zenci her ne isek hepimiz özde ilk olarak insanız. Sonradan sonradan kimi insan insanlığını pekiştirir, insana özgü yaşar; kimi de kolani hayvanları gibi yaşar ve ve sonra her iki taife de ölüp toprağa karışır. Bakide sermaye çürümeye mahkum bir beden ve var ise belki ancak bir eser… Bedenin gidene gram fayda/zararı yoktur; ancak bir eser sahibi olmak istisna…
En baba Türk ırkçısı öldüğünde çürüyen vücudu bir zaman sonra en baba Kürt ırkçısının vücudu oluverir.
Irkıyla hava basanlar
ölümle kırkılacaklarını
ve her vücut sahibi gibi
Önce şişip sonra
tıslayacaklarını
unutmamalılar.
Kastım kısaca şu:
Malazgirt’e gelenlerden değil de, oranın yerlisi olabilirdiniz. Bir Yunan da olabilirdiniz, tehcir edilen Ermeni de. Irak’ta, Afganistan’da da doğabilirdiniz.
Sizin tayin etmediğiniz bir şeyle kendinize değer biçmeniz sizi sonuçta yüz buruşturulan bir yerlere götürür.
Değer, ellerinizin kazandığıyladır.
*
Yaşamdaki sürtüşme genelde hak odaklıdır. Biri, hakkı görür alır, başka biri haksız bulur vermez. Kendi haklarımızın davasını güderken başkasının hakkı uğruna köle olmak ve başkasını hak bildiğimize köle kılmak daimi handikapımız.
Kölelik modern zamanlarda şekil değiştirmiş görünse de eskilerden çok daha acımasızca hak kemirmeye devam ediyor. Hiç değişmeyen ise, sahip olma, aidiyete alma, ait olma olguları… Biri, birine ait olunca başka biri hakkında hak ihlali ile ithamlanabiliyor. Görünen o ki, aidiyetin kökünü kuruttuğumuzda hak ve hukuk ferahlayacak.
Kölenin köle sıfatından haberi vardır, ama böylesinin durumu...
Sayın lordum, buyrun önüm!
Salyalar akar göz süzülürken...
*
Üç gün üst üste üstüne binseler, dördüncü gün, gün üstündekilere ışıldarken, sen gözleri pörtletmiş olursun. Azami iki gün binmelerine izin ver. Arada sırada da sen bin üstündekilerin üstüne ki binmenin inmenin bir kıymeti olsun.
Dürüstlüğün ise değeri yoktur yalanlar kumpanyasında. Alay eder ve doğruna dil çıkarır leylek güdücüsü.Kafasına taktığını aldığında kafadançıkargiller vardır. Araba, iş, karşı cins; fark etmez, aldığında, almadan önceki değerinde kalamıyorsa o, bu şişirme üfürme indirme bindirme seanslarının türevi..
Tatminsize dengesiz biçimde zarar verici bir virüs gibi etki ettiğinde ettiği, etmediğine de sokulması kaçınılmaz oluyor.
Yanan canlardan canı yanmayanın yangınından korunmak çok zordur. Bu nedenle, yangını gördüğünde yüzü korumak lazım; çünkü herkes gider bir sen kalırsın geride.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.